30 Aralık 2018 00:40

‘Nos tocan a una respondemos todas’ - ‘Ninguna agresión sin respuesta’

Şimdi bu başlıklara bakıp ne olduğunu merak ediyorsunuzdur. İspanya’nın birçok şehrinde sokaklarda bu yazıları görünce benim de çok dikkatimi çekti.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Adnan GERGER

Şimdi bu başlıklara bakıp ne olduğunu merak ediyorsunuzdur. Uzun bir süre kalmak için geldiğim İspanya’nın birçok şehrinde sokaklarda caddelerde bu yazıları görünce benim de çok dikkatimi çekti. İspanyolca bilmediğim için ne anlama geldiğini öğrenmek istedim. Arkadaşlar bana, “Nos Tocan a una respondemos todas”in “Birimize dokununca hepimiz cevap veriyoruz” demek olduğuna; “Ninguna agresión sin respuesta”nin ise “Hiçbir şiddet yanıtsız kalmaz” anlamına geldiğine dair açıklamalar yaptılar. Daha sonra bu yazıları kadına yönelik şiddetin hem İspanya’da hem de tüm dünyada önlenmesi için feminist aktivist gruplar tarafından başlattıkları bir eylem olduğunu söylediler. Bu sorunun şimdilerde İspanya’da en önemli gündem maddelerinden biri olduğu aslında her zaman da önemini koruduğunu söylediler. Feministler, tüm ağırlıklarıyla hayatın her alanında eylemlerini sürdürüyor. Yaptıkları duyurularda yılbaşı gecesinde bile eril dile ve dokunmalara bile izin verilmemesi konusunda çağrıda bulunuyorlar. Bu konuda bana verilen bilgilerin tümünü yazmak istemiyorum. İspanya’da giderek yükselen bu feminist hareketin eylemini ilginç bulduğum için haberdar olmanızı istedim.

Benim bahsetmek istediğim başka bir konu daha var. Kadına yönelik şiddet kadar bu konu da bizi derinden etkileyen bir sorun çünkü…. Aynı zamanda bu konu Avrupa’da da kapanmayan bir yara, çünkü… Evet, burada bir diğer önemli gündem maddesi de göçmenlerle ilgili sorunun tüm sıcaklığıyla yerini koruması... Daha önceki gelişlerimde de bu sorunun paradoksal bir şekilde ele alınarak gündem oluşturduğunu biliyordum. Paradoksal diyorum, sivil toplum kuruluşlarının ve halkın büyük çoğunluğunun göçmenlere bakış açısıyla, iktidar ve çoğunluğu oluşturan siyasi partilerin güttükleri politika arasında derin uçurumların olmasına ve bunların devamlı çatışır durumda olmalarına değinmek istiyorum. Sivil toplum kuruluşları ve halkın büyük çoğunluğu göçmenlere karşı daha iyimser davranış biçimlerinin sergilenmesini istiyor. Ancak aralarında liberal partilerin de bulunduğu birçok siyasi parti daha katı önlemler alınmasından yana... Bu önlemlerden daha kötüsü aşırı ve koyu milliyetçi partilerin hızla yükselişe geçiyor olması... Diyeceksiniz ki, ne var bunda, zaten bu gelişmeleri biliyorduk. Ama dikkatinizi çekmek istediğim husus, bu aşırı milliyetçi partilerin popülaritesinin hızla yükselişindeki gerçek nedenler... Özellikle Ortadoğu’daki gelişmeler, ABD ve Rusya’nın bölgedeki “tazı kaç tavşan tut” politikası, dünya ekonomik pazar payını ele geçirme gayesi yani bir diğer deyişle dünya ülkelerinin kendilerine daha kolay biat etmelerini sağlamaya çalışmaları ve göçmen sorunun bilinçli şekilde çözümsüzlüğü ve Avrupa’nın başına çorap örülmesi nedeniyle önce asker ve polisten oy alan bu milliyetçi partilerin giderek liberal hatta sol düşünceli insanlardan da oy alma ihtimalinin boy göstermesi. Bu durumun çok riskli ve tehlikeli bir gidişat olduğunu söyleyenlerin de İspanyol entelektüel arkadaşlarımın olduğunu vurgulamalıyım. Kısaca Avrupa’daki sorunun geçen yıllarda ve 2018 yılında neyse 2019 yılında da aynı sorunun aynı karamsarlıkla devam edeceğini şimdiden söylemek hiç de şaşırtıcı değil. Yani Avrupa’nın gelecek yıl da da uluslararası ilişkilerin ve bunun uzantıları olan sorunların ana gündem maddesi olacağı rahatlıkla söyleniyor ve biliniyor...

Aslında bu yazımda, 2019 yılının son Pazar yazımın tamamında size İspanya’yı anlatacaktım. Politik gelişmelerle birlikte İspanya’da yeni yıl hazırlıklarını o sevincini… Keyifli bir yazı olsun istemiştim. Uzun zamandır böyle yazı yazmamıştım. Niye yalan söyleyeyim ender de olsa tanık olduğum yabancı kültürlerdeki böylesine kutlamaları, kolektif eğlenceleri, keyifli anları anlatmak istemiyordum, içimden gelmiyordu. Bırakın yazmayı düşündüğüm de bile bir kabahat işlemiş gibi hissediyorum. Yeri gelmişken söyleyeyim, kitapları bile eskisi gibi gönül rahatlığıyla şöyle tadını çıkara çıkara okuyamıyorum. Biliyorum, yine Türkiye’de saçma sapan düşünceleri ileri sürerek yeni yıl kutlamalarına karşı çıkılacak, yeni yıla girmenin Milli Piyango çekilisinden (¡) başka bir şey olmadığına insanlar ikna edilecek...Fakir fukaranın huzurla yaşama, bir lokma ekmek kazanma beklentileri tüketilecek, umutları ta ilk günden yok edilecek. Eğlenenler ise rahatsız edilecek vs... Olsun dedim. At üzerindeki bu yılgınlığı bu sefer yaz, dedim. Daha aklımdan gazeteci meslektaşım Fatih Portakal çıkmamışken bu ülkenin en önemli şairlerinden biri olan, aynı zamanda can dostum Ahmet Telli’ye yapılan saldırıyı duydum önce… Ardından değerli sanatçılar ve 2007 yılının kasım ayından beri UNICEF Türkiye iyi niyet elçiliğini yürüten Müjdat Gezen ve Metin Akpınar hakkında soruşturma açılarak sabahın köründe gözaltına alınarak adliyeye götürüldüğünü...Yine istediğim yazıyı yazamadım. Yine hevesim kursağımda kaldı. Ben bu satırları yazarken PEN’in Türkiye Merkezi Başkanı Zeynep Oral, yeni yıl açıklaması yaptı. Açıklamayı sizinle paylaşmak istiyorum. Açıklamayı okuyunca neden eğlenceli bir yazı yazamadığımı anlayacaksınız. Açıklama kısaca şöyle:

“Son 11 ayda 74 gazeteciye toplam 400 yıl hapis cezası verildi. Buna karşın hükümet sözcüleri, her fırsatta ‘gazetecilikten hapiste bir kişi bile yoktur’ diye iddia etmeyi sürdürdü... Akademisyen, çevreci, barış eylemcisi, hak arayıcısı olup itiraz edenler soruşturmalarda, duruşmalarda, hapislerde ya da sürekli tehdit altında yaşama tutunmaya çalışıyor... Eleştiri hakkının gasbedildiği dönemlerdeyiz. (Ve tam bu mektubu yazarken iki çok değerli sanatçımıza, Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’a “sanatçı müsveddesi” denerek haklarında soruşturma açıldığı günlerdeyiz.) Bütün uluslar arası raporlarda düşünce ve ifade özgürlüğü açısından en rezil durumda olan ülkemde işimiz zor.”

Oysa ben eleştiri hakkının bir yaşam hakkı olduğunu savunuyorum. Geçmiş yıllarda da bunu savundum, bugün de savunacağım gelecek günlerde de... Çünkü ben eleştiri hakkına saygı duyulmasının o ülkenin yaşanabilir olmasıyla eş değer bir kriter olduğuna inananlardanım. Geçmişten asıl temel insan hak ve özgürlüklerini, düşünce ve ifade özgürlüğünü, inanç özgürlüğünü, kılık ve kıyafet özgürlüğünü savunduysam bugün de savunuyorum. Dünyayı dolaştıkça o ülkenin gelişmişlik düzeyinin ekonomik gelişmişlikle değil demokrasi anlayışıyla belirlendiğini anlıyorsunuz, hissediyorsunuz. Yoksa siz istediğiniz kadar zengin ülke olun, eğer kapkaranlık bir ülke haline dönüştürülmüşse bunun bir anlamı kalmıyor. İnanın çok para sahibi olmak bile sizin önünüzü, geleceğini görmenizi sağlayamıyor. Hatta boğazınızdan geçen lokmanın ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Yoksa siz de iyi bilirsiniz ki karanlıkta hiç kimse ne zenginliği görür ne de birbirini... Karanlıkta yaşamayı kim ister ki?

2018 yılının son, 2019 yılında ilk sözüm de aydınlığa dair olsun. Pırıl pırıl günlerimiz olsun. Sevdiklerinizle ve sizi sevenlerle umutlarınız hep var olsun ve gerçekleşsin.

ÖNCEKİ HABER

Netflix'in ilk interaktif yapımı Black Mirror Bandersnatch yayında

SONRAKİ HABER

Fenerbahçe, Real Madrid'i 65-63 mağlup etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...