10 Ekim 2018 00:37

Krize karşı gençliğin panzehiri

Krize karşı gençliğin diyeceği tek şey vardır: “Krizin yükünü çekmeyeceğiz”, “Geleceğimizden tasarruf etmeyeceğiz” olmalıdır!

Görsel: Pxhere

Paylaş

 

Ahmet AKARSU

Kayseri

Son günlerde, “Dış güçler ekonomik darbe yapıyor”, “Ülkeyi bu hale getiren Amerika”, “Ülke de kriz, mriz yok” vs. söylemlerini daha çok duyar olduk. İşte bu sözler son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, bakanları ve vekilleri tarafında sıkça ifade edildi. Basın, medya eliyle “Kriz yok, bunlar hep psikolojik” denildi. Sizce kriz var mı, yok mu? Gelin birlikte bakalım…

NELER OLMUŞTU?

Süreci değerlendirirken kuşkusuz, geçmiş dönemlere bakmakta yarar var. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden bu yana ülkedeki kutuplaştırıcı politikalar sonucu, Ortadoğu’da ve Türkiye’de halkları köşeye sıkıştırmaya çalışan bir politika izlendi. “Ya başkanlık, ya kaos” söylemleri ile iktidarı “almak” adına çeşitli yöntemlere başvuruldu. İleriye dönük ekonominin kötü gideceğini hisseden iktidar “erken seçim” diyerek hamlesini yaptı.

O süreçte işçilerin, emekçilerin hakları gasp edilmeye çalışıldı. Kıdem tazminatının fona devri tartışmaları sürdü. Büyük oranda işçilerin ücretlerinden kesintiler ile oluşan işsizlik fonuna göz dikildi. Halk “Başkanlık ile hızlı kararlar alıp, uygulayacağız” diyerek ikna etmeye çalışıldı. Ekonomideki kötü gidişatı yönetemeyince “hele bir kabine kurulsun” vb. bir algı ile yaşanacak “pisliği” halının altına süpürmeye, krizi ötelemeye devam ettiler. Kürt illeri başta olmak üzere belediyelere kayyımlar atadılar, taşerona koşulsuz şartsız kadro deyip, kadroya alınmayan birçok işçiyi mağdur ettiler. Şeker fabrikalarını satıp, yağmalamanın yollarını aradılar. Özelleştirmeler ile dışa bağımlı bir Türkiye yarattılar. 16 yıllık AKP iktidarı döneminde yürütülen politikalar sonucu bu hale gelindi denilse yanlış olmayacaktır.

TL’nin ciddi bir değer kaybetmesi, eğitim masrafları, doğalgaz ve elektrik zammı derken toplumun her kesimi huzursuzluğunu farklı yol ve yöntemler ile dile getirdi. Dolar-Euro’daki artış, enflasyon oranının son açıklanan verilere göre son 16 yılın en yüksek oranı olan 24,6 oluşu, emekçilerin ücretlerinin alım gücünün düşüşü kriz belirtilerinin hızlandığını işaret etti.

PATRONLARIN FEDAKÂRLIĞI: İŞTEN ATMALAR

Ardından gelen “fedakârlık” beklentileri, sürecin hızlandığının kanıtı oldu. Türkiye krizlerinde de, dünyadaki krizlerde de çözüm hep, “fedakârlık” olarak dile getirilip, işçilere ve emekçilere yükü yüklemek olmuştur. İlk olarak gençliğin eğitim alanlarına ayrılan bütçeden 2 Milyar TL kesinti yapıldı. Ardından OSB’lerde hemen hemen tüm işkollarında ücretsiz izinler verildi. Her OSB’de işten çıkarmalar yaşandı. Antep’te 7 bin işçinin üzerinde, Tekirdağ’da 20 bin civarında, Kayseri’de 4 binin üzerinde ve daha birçok ilde işçinin işine son verildiği konuşuluyor. Bu işten atmalardan nasibini alan genç işçiler başta olmak üzere kadın işçiler oldu.

“Krizi fırsata çevirmek” isteyen yüzlerce patron konkordato ilan etti. Yani patronlar dedi ki, “krizin yükünü biz değil, işçiler ödesin” İktidar da patronların bu talebini geri çevirmedi. Belli başlı kendine yakın isimlerin vergi borçlarını sildi. Ama Tüpraş, Mercedes, Makel, 3. Havalimanı işçileri sürecin böyle gitmeyeceğini “krizin yükünü çekmeyeceğiz” diyerek ek zam talebinde bulundular.

ASIL HEDEFİ İYİ BELİRLEMEK

Krizin faturasını üzerine almayan iktidar, yeni yöntemlere başvurdu. “Haksız yere zam yapanları şikâyet edin” denildi. Hedef şaşırtmak için ellerinden geleni yaptılar. Suriyeli mülteci işçiler ile sınıf kardeşlerini birbirine düşürmek üzere uzun bir süredir kutuplaştırıcı politika izlediler.

Son olarak, Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın geçtiğimiz günlerde açıkladığı, yeni ekonomi programı (YEP) ile ülkenin ekonomik olarak düzeleceği algısını tamamen yıkıyor. Çünkü YEP’in planı işçilerin-gençlerin-kadınların her alanda haklarını törpüler bir vaziyette. Bireysel Emeklilik Sigortası’nı (BES) 3 yıl zorunlu kılan ve işsizlik fonu vb. fonların gereğinin dışında kullanılacağını açıkça ifade eden bir noktada.

KRİZ KAPİTALİZMİN DOĞASINDA

Bu durum akıllara, “Amerika bizi kıskanıyor”, “Dış güçler” söylemlerini getirdi. Yerlilik ve millilik tartışmalarının iktidar eliyle sürekli propaganda edildiği bu süreçte, McKinsey mi yerli ve milli? “Amerikan şirket iyi olabilir, bir bilene danışmak lazım” diyenler için ise kapitalist sistemde krizlerin toplamda çözümü mü? Elbette değil! Kapitalist sistem aşırı üretim ile kendi iç dinamiklerinin çelişkilerini yaşamak zorundadır. Kapitalist üretimde kalkınma dönemleri yaşandığı gibi kriz dönemleri de yaşanacaktır, kriz, kapitalizmin doğasında vardır. Kapitalizmde kalkınma da tekelci burjuvazinin kalkınmasıdır, halkın değil. Kapitalist üretim tarzının kendisi krizleri doğurur. Krizlerin ortadan kalkması içinse bu üretim tarzının ortadan kalkması gerekir!

Marx’ın emek-değer teorisi, kapitalist sistemde ekonomik krizlerin esas olarak aşırı üretimden kaynaklı ortaya çıktığını ve kapitalist sistemin işleyiş yasalarının kaçınılmaz sonucu olduğunu ortaya koymuştur. Lenin'in geliştirdiği emperyalizm teorisi de sistemdeki yeni yoğunlaşmalara, çelişkilere ve çatışmalara dikkat çekerek, kapitalizmin nihai aşamasının emperyalizm olduğunu ilan etmiştir. Lenin, emperyalizm döneminin en karakteristik özelliklerinden birisi olarak da üretimin yoğunlaşması sonucunda krizlerin daha sarsıcı ve dünya yüzeyine yayılma olanaklarının artması olduğunu belirtmiştir.*

KRİZİN YÜKÜNÜ ÇEKMEYECEĞİZ!

Kısaca, “fedakârlık” istekleri düşünüldüğünde, işçilerin, emekçilerin aldığı üç kuruş maaştan, öğrencinin temel ihtiyaçlarına bile yetmeyecek miktardaki KYK’sından tasarruf etmek yerine 466 milyar dolarlık dış borcun, patronların milyarlarca gelirlerine el koyularak ödenemez mi? İşçiden, emekçiden “fedakârlık” beklenirken Sayıştay raporuna göre sarayın günlük harcaması 1 milyon 800 bin TL olduğu yazıyor. Son olarak AKP’nin 16 yıllık iktidarı bizlere göstermiştir ki, halkı açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe itmiştir. Ülkenin ekonomisi belirlenirken, özelleştirmeler yapılırken halka “ne yapalım” diye hiç sorulmuş mudur? Halkın ihtiyaçları değil, patronların ihtiyaçları göz önüne alınmıştır.

Krize karşı gençliğin diyeceği tek şey vardır: “Krizin yükünü çekmeyeceğiz”, “Geleceğimizden tasarruf etmeyeceğiz” olmalıdır!  

*Özgürlük Dünyası Dergisi’nin “Kriz Kapitalizm’in Doğasındadır” makalesinden alıntıdır.

 

 

ÖNCEKİ HABER

Basit Bir Mücadele Örneği: ODTÜ Oryantasyonu

SONRAKİ HABER

Titanik’in filikaları ve ekonomik kriz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa