30 Eylül 2018 00:18

Şeref Aydın: Güneşten ışık yontan

'Hayatını işçi sınıfı mücadelesini örgütlemeye adayan bir insanı tanımlayacak özel bir cümle kurmak zordur': Nuray Sancar, Şeref Aydın'ı yazdı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Nuray SANCAR

“Kendi hareketinin tarihine belli bir inançsızlıkla davranan işçi, sınıf bilincine ulaşmış sayılamaz, Türkiye işçi sınıfı da, işçi sınıfı tarihinin uluslararası deneylerini, tecrübesini daha ileri düzeyde kavrayarak bilincini yenilemek zorundadır” diye yazıyordu Şeref Aydın 90’lı yılların ortasında. Hayatını işçi sınıfı mücadelesini örgütlemeye ve bu mücadelenin geçmiş birikimlerini sanki onlar hiç olmamış gibi kayıtlardan silmeye çalışan, hala hatırlanabilenleri de folklorik bir malzemeye indirgensin diye elinden geleni yapan ruh emiciliğinin oyununu bozmaya adayan bir insanı tanımlayacak özel bir cümle kurmak zordur. Aydın’ı ölümüyle birlikte tarihe karışmış bir figür olarak resmetmek de fikirleri ve eylemiyle sınıfın gelecek mücadelesine yaptığı katkıyı hayatının birkaç on yıllık zamanına indirgemek olur. Oysa onun gibi insanların hayatının süresi ölüm tarihiyle sınırlı kalmaz; yoldaşlarının eyleminde yaşar, sınıf mücadelesinin tarihinde mümtaz bir yer tutar, en elverişsiz koşullarda öngörüyle yazılmış satırlar okundukça aramızda olmaya devam ederler.

Bu bakımdan çok genç yaşından itibaren başlayarak ölünceye kadar bir parti kolektifinin etkili bir parçası olarak kalan, kişisel geçmişi de bizzat bu kolektifin tarihiyle iç içe geçmiş birini nevi şahsına münhasır özellikleriyle anlatmaya çalışmak daha da zordur.

Şeref Aydın 68 hareketini ortaya çıkaran politik ortamdan etkilenerek gençlik mücadelesine katılmış ve bu onun sonraki yaşam tercihlerini etkileyen bir dönüm noktası olmuştu. Bu hareketin 1971 askeri cuntasından ağır darbeler alarak geriye çekildiği yıllarda genç bir öğretmendi artık. Cunta koşullarında da hareketin yeniden yükselmeye başladığı 70’li yılların ortalarında da Şeref Aydın hep oradaydı. THKO’nun kendisini küçük burjuva ideolojilerden arındırmak için başlattığı özeleştiri sürecinden geçerek işçi sınıfının iktidar mücadelesini esas alan bir siyasi hatta yönelmesi, birçoğu gibi bu genç Marksist’in yaşam çizgisini de değiştirecekti elbette.

İşçi sınıfı ve emekçiler arasında onların en basit hak mücadelesinin yanında, bu mücadeleyi iktidar mücadelesi olarak örgütleme çabası içinde yer aldı. Şöyle yazacaktı daha sonra: “parti bütün bir insanlığı iki kez yıkıma ve birbirini boğazlamaya sürüklemiş olan ve bir üçüncüsüne doğru yol almakta olan emperyalizme ve burjuvaziye karşı; işçi sınıfı başta olmak üzere bütün emekçi sınıfların güçlerini ve mücadelesini birleştirebilmenin, iktidar hedefine yöneltmenin, her türlü sömürü ve zulmü ortadan kaldırma mücadelesinin temel aracıdır.” Aynı makalede, işçi sınıfının tarihsel önemini yitirdiğini söyleyerek, aslında eski fikirlerle oluşmuş sosyalizm anlayışlarını yeniden diriltmeye çalışırken yeni bir seçenek oluşturduklarını iddia eden dönemin aydınlarını eleştiriyor, örgütsüzlüğü erdem cilasıyla parlatma çabalarına karşı ısrarla Marksizmi savunuyordu.

Muhaliflere boyun eğdirmek için görülmemiş vahşet yöntemlerinin uygulandığı 12 Eylül işkencehanelerinden ve hapishanelerinden dirençle geçti Şeref Aydın. Kurulmaya çalışılan biat düzeni sadece Türkiye’ye özgü bir yönelim değildi. Kimi zaman aynı sertlikle kimi zaman daha yumuşak yöntemlerle emekçi sınıfların sosyal, iktisadi ve düşünsel kazanımları süreç içinde yerle bir edildi. Artık 90’lı yılların başında, çöken duvarın enkazı üzerinde sömürücü sınıflar zafer ilan eder hale gelmişti. Kimi aydınların da ‘parlak’ fikirleriyle bu sürece katkıda bulunduğu görülüyordu. ‘Elveda Proletarya’ kitabının pohpohlandığı zamanlardı. “Marksizm, tarihi boyunca birçok saldırıyla karşı karşıya geldi ama denebilir ki, bu sonuncusu ‘en soysuz’ olanıydı” diye not düşüyordu Şeref Aydın.

Bir süre sonra Avrupa’ya iltica etmek zorunda kaldı. Bir Marksist için bulunduğu her yer bir mücadele alanıdır nihayetinde. Onun için de öyleydi. Avrupa’daki sınıf mücadelesiyle ilgilendi, Türkiye’deki sınıf mücadelesinin önünü açacak politik çalışmalar içinde bulundu. Ve her zaman örgütlü, çalışkan bir partiliydi.

O kitabi bir Marksist olmadı hiç. Çünkü şöyle düşünüyordu “Marksist teorinin kendi özüne ve ruhuna uygun olarak bir eylem kılavuzu haline gelebilmesinin veya böyle ele alınmasının temel koşulu; her dönemde sınıfın ileri kesimlerine dayanmayı esas alan sınıf partisi ve onun belli bir stratejik plan ve buna hizmet eden taktikler temelinde sürdürdüğü kesintisiz faaliyetidir.”

Onun teorik birikimi ile taktik zekası arasında, böyle bir diyalektik ilişki vardı. Bu ilişkinin volan kayışı ise partisiydi. Emekçilerin her günkü eylemini anlamayı açıklamayı kolaylaştırarak ona bir yönelim çizme imkanı veren de bu diyalektik kavrayıştı.

Evrensel, Şeref Aydın’ın yazdığı bir gazetedir. Ama sınıfa seslenen bir gazetenin aynı zamanda bir örgütlenme aracı olduğunu her fırsatta söylemiştir: Evrensel için şöyle yazmıştı: “sınıf bilinçli işçiler olarak; fabrikamızda, işyerimizde, sendikamızda, semtimizde, sınıf kardeşlerimizin karşısına, işte bu bizim gazetemiz, bizim kürsümüz diye çıkalım ve onu her gün, her saat daha çok işçi ve emekçiye ulaştıralım.”

***

Yeniden tarih bahsine dönersek; kendi deyimiyle burjuvazinin “hatırlanmasını istemediği geçmiş” Şeref Aydın’ın üzerinde özellikle uğraştığı bir alandı. Bulunduğu ülkelerde kütüphanelerde Marksist felsefecilerin, bilim insanlarının kitaplarını, makalelerini, eski dergilerde yayınlanmış temel metinleri iğneyle kuyu kazarak gün ışığına çıkarmaya çalıştı. Bunların birçoğuna ulaşmak artık çok zordu çünkü. Çeviri grupları oluşturarak bu yayınların Türkçeye kazandırılmasını sağladı. KHK ile kapatılan Evrensel Basım Yayın ve Evrensel Kültür dergisinde bu kitap ve makaleler yayınlandı. Benim de bir dönem yazıişleri müdürlüğünü yaptığım Evrensel Kültür dergisinin eki olarak yayınlanan Bilim kitapçıklarının mimarı da Şeref Aydın’dı. Güneşten yonttuğu o ışık, bizim hazinemizdi.

Şimdi İstanbul’da bir göğü fethetmeye çıkmış, vakur bir Magritte kayasının gölgelediği evinde, dünyanın uğultusuna karışan bir sükunetle uyuyor. İşçi sınıfının mücadelesinde,  partisinin ve yoldaşlarının eyleminde yaşamaya devam ediyor.

ÖNCEKİ HABER

İzmir'de midibüs çaya uçtu: 5 işçi yaralandı

SONRAKİ HABER

Simülasyondaki hayaller, siperdeki gerçekler: ATEŞ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...