09 Ağustos 2018 22:50

AKP’ye kızıp işçilere ölümü reva görmek!

Ercüment Akdeniz yazdı: İğneyi işçilere batırarak eleştiriye başlayanların önce çuvaldızı kendilerine batırmaları gerekiyor.  

Fotoğraf: Ercüment Akdeniz/Evrensel (Arşiv)

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Birkaç gün önce İSİG’in temmuz ayı iş cinayetlerini raporunu yazdım. Raporun en çarpıcı yanı, hayatını kaybeden işçilerden yüzde 98’inin sendikasız olmasıydı. Yazıya sosyal medya üzerinden ilginç yorumlar geldi.

“İşçi sınıfı halinden memnun!” diyordu bir bölüm.  

Bir bölüm insan da “Ortada sendika mı var? Sendikalar bitti, kala kala yandaş sendikalar kaldı...” diyordu.

“İşçi sınıfı halinden memnun!” diyenler işçilere hem öfkeli hem de sitemkârlar. Çünkü bunca ağır çalışma koşullarına rağmen 16 yıldır AKP’nin iktidarda olmasını işçilerin desteğine bağlıyorlar.  

Peki, işçiler halinden memnun mu gerçekten?

Hayatını riske ederek en ölümcül işlerde çalışmayı hangi işçi ister?

Elbette hiçbir işçi istemez.

AKP’ye MHP’ye oy vermiş işçiler de istemez.

Çalışırken ölmek, geride çocukları yetim bırakmak ya da sakat kalarak bir ömür sürmek, hiçbir işçinin tercihi olamaz çünkü. 

Hemen her gün iş cinayeti haberleriyle sarsılan, iş arkadaşı kucağında can veren, acı haberi ölenin eşine, çocuklarına nasıl vereceğini kara kara düşünen işçiler de elbette çektikleri bu azaptan memnun olamaz.

Ama işçiler birlikten yoksun ve sendikasız. Ve böyle olduğu içindir ki patronlara, iş cinayetlerine yönelik itirazlar güçlü, örgütlü değil.

Bir örnek...

Geçtiğimiz günlerde Denizli’de kitap tanıtım etkinliği vesilesiyle bazı gözlemler yapma şansım oldu. İlk duyduğumda inanamadım ama Ege’nin tekstil prensi Denizli’de bir tek sendikalı işçi kalmamış! Sadece tekstilde de değil devasa organize sanayi bölgelerinde ara ki örgütlü işçi bulasın! Sendikalı dediğin sadece kamuda var onlar da kala kala bir avuç kalmış.

Neden?

Çünkü organize olan patronlar, fabrikaları alt işverenler (taşeron şirketler) şeklinde parçalamışlar, sendikalara yaşam şansı tanımamışlar.

Zaten yasa desen işçiden yana değil; TİS, hak arama, grev desen karşında bin bir türlü yasak var. 

Denizli kendi başına çarpıcı bir örnek ama biraz da Türkiye’nin özeti.

Bu yüzden... 

İğneyi işçilere batırarak eleştiriye başlayanların önce çuvaldızı kendilerine batırmaları gerekiyor.  

Çünkü işçi sınıfının sendikalaşması (örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması) sorunu, sadece işçilerin değil bütün bir memleketin sorunu. 

Çünkü emekçilerin örgütlenme sorunu, sınıfsal bir sorun olduğu kadar aynı zamanda siyasal bir sorun, demokrasi sorunu. 

Ama...

Ekmek davası, iş cinayetleri, sendikal hak ve özgürlükler piyasada zuhur bulan siyaset kurumunun umurunda bile değil. Siyaseti AKP karşıtlığına indirgeyen; emeğe ve emekçinin gündemine bir hayli uzak kalmış “sol”un ve sosyal demokrasinin durumu da ortada. 

O halde, 16 yıllık AKP iktidarına bakarak işçileri suçlamak biraz ayıp olmuyor mu?  

Gelelim diğer mevzuya; “Ortada sendika mı var? Sendikalar bitti, kala kala yandaş sendikalar kaldı...” diyenlerin sözüne.

Bir kere “Ortada sendika mı kaldı” diye ima edilen mücadeleci sendikalarsa, öncelikle bu sendikaların kendilerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Çünkü bütün zorluklara rağmen işçi sınıfının sendikalaşma isteği hâlâ çok canlı. Ve istenilen kucaklaşma sağlanamıyorsa bu sorgulanmalı. 

Ama şu ya da bu nedenle diğer sendikalarda (hükümet yanlısı ya da değil) örgütlenmiş işçilerle de buluşmak çok önemli. İş cinayetlerine karşı mücadelede örneğin, en gerici sendikalarda bile çalışma yürütmek gerekiyor.

Son söz...

Her iş cinayeti sonrası klavyeye sarılıp “Onlar da hak ediyorlar ama” diyenler...

Ya da binlerce işçi bozuk yemek yüzünden hastanelere kaldırılırken, “Onlar da AKP’ye o vermeselerdi” diyerek zeka gösterisi yapanlar...
Bırakalım işçileri uyandırmayı; onların eşlerinin, çocuklarının öfkesini de kazandıklarını bir kenara not etmeliler.

ÖNCEKİ HABER

Derin bir medya analizi: Günahlarımızda yıkandık

SONRAKİ HABER

Fitch: TL'deki değer kaybına çare bulunmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa