15 Haziran 2018 12:57

İmar barışına mahalleden bakmak: Kim/ler için bu barış?

Seçimlere beş kala iktidarın 'barış' sözcüğünü bir imar yasası üzerinden telaffuz etmesini nasıl yorumlayacağız?

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Cihan UZUNÇARŞILI BAYSAL

Yaşamın her alanından barışı zorla tahliyeye durmuş bir iktidarın, seçimlere beş kala, barış sözcüğünü bir imar yasası üzerinden telaffuzunu nasıl yorumlayacağız? Öte yandan eğer barıştan söz ediliyorsa, bir savaş ya da çatışma durumu da söz konusu demektir. Nitekim 2002’de yönetime gelişinden bu yana, TOKİ’nin yeniden yapılandırılması, imar plan değişiklikleri, dönüşüm yasaları gibi yasal düzenlemeleri kuşanmış bir iktidar, yıkımlar, zorla tahliyeler (ve de zorla yeniden iskanlar) ve yerinden etmelerle, kent yoksulları, emekçiler ve alt, alt-orta gelir gruplarının mahallelerine topyekun bir savaş açmıştır. Taş üstünde taş bırakılmadan sokak dokusuna kadar yok edilen Sulukule’den, mezarlıkları dahi dozerlenen Küçükçekmece-Ayazma’ya, dün Tarlabaşı’nda, Ayvansaray-Tokludede’de, bugün Gaziosmanpaşa mahallelerinde, zorbalığın her çeşidine şahit olduğumuz ve Diyarbakır Sur’da şahikasına ulaşmış bir savaş hali süregelmektedir. Dolayısıyla, yasayı eleştirenlerin ısrarla bunun bir barış değil bir af olduğunu öne sürmelerine karşın biz burada hükümetin de adlandırdığı üzere barış demeyi tercih edeceğiz. Öyleyse, ilk ağızdan tescil edilen bu barıştan kastedilen, dozerlerin geri çekildiği, mahallelerin konut haklarının tesis edildiği adil bir düzenleme midir? Bu barış kim/ler içindir? Kim/lerle barışılmaktadır?

MAHALLELERİN YERİNDE KALMA HAKKI GÜVENCEDE Mİ?

TÜİK verilerine göre, 2017’de inşaat sektörünün Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) katkısı 8.6, gayrimenkul faaliyetlerinin katkısı ise 7.2’dir. Bunun yanı sıra, inşaat sektörü, kendisine bağlı 200'den fazla alt sektörü harekete geçirme özelliğine sahiptir; sektöre girdi sağlayan ve, faaliyetleri inşaat sektöründeki gelişmelere bağlı olan sektörler de dikkate alındığında, inşaatın GSYH içindeki reel payının yaklaşık %30 bandında olduğu söylenmektedir (İNTES, 2014). Böyle bir ekonomik tablo karşısında, Hacıosman metro çıkışına astıkları pankartla Çevre Şehircilik Bakanı Özhaseki’ye teşekkürlerini sunan Sarıyer mahallelerinin-ve muhtemelen başka ilçelerde başka mahallelerin- yükseltilen umut ve beklentilerinin karşılanacağına inanmak ve inşaat sektörünün lokomotifi kentsel dönüşüm projelerinden vazgeçilerek mahallelerin yerlerinde kalma haklarını güvence altına alacak bir konut hakkının tesis edileceğini düşünmek enayilik değilse naiflik olur.

Yasa’ya dönersek, vatandaşın kendini ihbar ederek belli bir para karşılığında elde ettiği Yapı Kayıt Belgesi (YKB) sayesinde ruhsatsız ya da ruhsata, imar mevzuatına aykırı yapılar kayıt altına alınarak haklarındaki yıkım kararları ve para cezaları iptal edilecek; ayrıca talep edilmesi durumunda bu binalara elektrik, su ve doğalgaz da bağlanabilecektir. Ancak, yine yasaya göre, bu hakları sağlayan YKB, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerli olacaktır. Zurnanın zırt dediği yer burasıdır: Belli bir ücret karşılığında YKB sahibi olanların karşısına yarın, öbür gün, afet dönüşümü / riskli alan / acele kamulaştırma çıkarılmayacağının Yasa’da hiçbir garantisi yoktur. Yasa çok nettir; barış, kentsel dönüşüm ilanına kadar geçerlidir! Nitekim yeni düşen bir habere göre imar yasasında kapsamlı değişiklik yoldaymış. Yapılacaklar 9 maddede toplanmış. Dokuzuncu maddeye göz atalım: ‘‘Kentsel yenileme, kentsel sağlıklaştırma, kentsel canlandırma gibi projeler desteklenecek’’. Bu projelerin YKB alan mahallelerde desteklenmeyeceklerinin Yasa’da garantisi var mıdır? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu belgesidir?

Bakan Özhaseki ile devam edelim; bu düzenlemeden 15 milyona yakın yapı sahibinin istifade edeceğini bildiren Bakan, 50 milyar TL gelir beklediklerini açıklamış. Bu gelir, kentsel dönüşüm çalışmalarında kullanılmak üzere bütçeye kaydedilecek; böylece, kentsel dönüşümü arzu ettiği hızda ve kapsamda gerçekleştiremeyen, kamulaştırma ve acele kamulaştırmaları yapamayan yönetimin eli ferahlayacaktır.Yasa Madde 16 zaten bu niyeti sakınmadan beyan etmektedir: "Afet risklerine hazırlık kapsamında, ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı veya imar mevzuatına aykırı yapıların kayıt altına alınması ile dönüşüm projelerine finans sağlayarak dönüşüm daha hızlı ve etkin yapılması amacıyla;’’. Paradoks tam da buradadır; kendilerini ihbar ederek dönüşüm bütçesine kaynak yaratanlar, yarın öbür gün kendilerini vuracak dönüşümün finansmanını da üstlenmektedirler! Dönüşüm kasasından inşaat, emlak şirketleri, GYO kasalarına aktarılacak milyarlarla üst gelir gruplarına yönelik lüks projeler, AVM’ler, rezidanslar…YKB satın alarak bunları finanse eden alt alt-orta gelir gruplarının ‘‘temizlenen’’ mahallelerinden yükselecektir.

MAHALLELİLERİN ÖDEME GÜCÜ DİKKATE ALINIYOR MU?

Gecekonduluya tapu kandırmacasına gelirsek. Yasa’ya göre, Hazine arazileri üzerindeki konut alanlarındaki taşınmazlar Çevre Şehircilik Bakanlığı’na tahsis edilecektir. YKB alanlar ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine taşınmazlar Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılabilecektir. Rayiç bedellerinin, hele bölge rantı yükselen bir bölgeyse, gecekondu bölgeleri halklarının alım güçlerinin çok üzerinde olacağını söyleyebiliriz. Kaldı ki, burada YKB alımından başlayarak çoklu işlemler söz konusudur: "Tamamı yasal olmayan Hazine arazileri üzerinde ise ödemeler daha yüksek olacak. Burada Hazine arazisi rayiç bedelleri üzerinden önce yapının oturduğu arazinin bedeli ödenecek. Daha sonra diğer işlemler yapılacak’’. Bu nasıl bir barıştır ki masaya oturanın ödeme gücünden bihaberdir?

Devam edelim; Bakan, Türkiye’deki yapı stoku hakkında yeterli bilgiye sahip olunmamasından şikayet etmektedir: ‘‘Şu anda Türkiye’de yapı stokumuzun ne olduğu hususunda çok net ve doğru bilgiler yok. Çevre ve Şehircilik Bakanı Türkiye’de yapı stoku ile ilgili böyle bir şey söylüyorsa bir düşünmke lazım. En doğru veri olarak TÜİK verilerini kabul ediyoruz ki belediyeden gelen verileri yan yana koyduğumuzda bu veriler örtüşmüyor. Bir belediye başkanı elinde ne kadar konut, fabrika alanı var ne kadar yapı stoku var, bunun ne kadarı imara aykırılık teşkil ediyor konusunda net bilgiler veremiyorsa düşünmek lazım’’. Kendilerini ihbar edenler sayesinde bu veriler güncellenip düzenlenecektir. Tam da burada hatırlanması gereken önemli bir yasa maddesi vardır. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun’da 14 Nisan 2016’da yapılan düzenlemeyle getirilen Ek Madde 1-(Ek: 14/4/2016-6704/25 md.) doğrultusunda:

a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar,
b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskan ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca riskli alan olarak kararlaştırılabilir.

Alt alta okuduğumuzda, kendinizi ihbar ederek mahallenizin en az %65’inin ruhsatsız ya da imar mevzuatına aykırı olduğunu belgelediniz mi, Ek Madde b) doğrultusunda riskli alan kararı kapınızdadır. Burada a) paragrafında yer alan ‘‘kamu düzeni’’ veya ‘‘kamu güvenliği’’ gibi her yöne çekilecek muğlak terimler vasıtasıyla özellikle direniş mahallelerinin kolaylıkla riskli alan ilan edilebileceğini ekleyelim. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, YKB satışlarından dönüşüm kasasına giren gelir sayesinde de buralara yönelik kamulaştırma, acele kamulaştırmalar hızlanacaktır.

KANAL İSTANBUL BU İŞİN NERESİNDE?

Yeni bir habere göre, Olimpiyat Stadı çevresindeki gecekondu sorununu yıllardır çözemeyen Başakşehir Belediyesi’nin yardımına İBB koşmuş ve Başakşehir’e ait 300 dönüm araziyi satın alarak bölgedeki gecekondu alanının kamulaştırılması için gereken parayı sağlamıştır. Kamulaştırılacak bölge, Kanal güzergahındaki Güvercintepe, Şahintepe, Altıntepe gibi zaten rantları yükselmiş ve Kanal nedeniyle de tavan yapmış çoğu tapusuz mahalleleri kapsamaktadır. Buralar, senelerdir iktidarın hedef tahtasındadır. 2004’te göreve geldiğinde, ilk balyozun Olimpiyat Stadı çevresindeki yerleşimlere vurulacağını ilan eden Küçükçekmece (Başakşehir sonradan ilçe oldu) önceki Belediye Başkanı Aziz Yeniay gibi Ulaştırma Bakanı Aslan da, Kanal’ı yaparken fırsatı değerlendireceklerini ve ‘‘…o bölgelerdeki çarpık yapılaşmayı da kentsel dönüşüm kapsamında modern yaşamın olacağı hale…’’ getireceklerini belirtmiştir. 2004’ten bu yana beklenen balyozun bugünlerde vurulması tesadüf müdür? Bütçesini doğrultamayan İBB, Başakşehir Belediyesi’nin yıllardır satamadığı araziyi neye güvenerek satın alacaktır? Bu satırlar yazılırken 200 bine yakın gözüken YKB başvurusuyla dönüşümün kasasına girecek milyarların beklentisinin burada rolü olmasın?

Mahallelerden baktığımızda masaya oturulacak bir barış göremiyorsak bu barış kimin içindir? Bu barış ‘‘küstüm’’ kuleleri içindir, Zekeriyaköy’de, Belgrat Ormanları’nda, Kadıköy’de ruhsatları mahkemelik olan ya da davaları devam eden doğa katili, siluet katili lüks projeler içindir. Bakan Özhaseki’nin‘‘ …Sultanahmet’in alt tarafından başlayarak kadırga Yenikapı’ya doğru yerdeki yüzlerce oteller var. Yani orada evleri otele çevirmesine belediyeler izin vermişler dörtyüz civarında orada otel var’’ diye belirttiği üzere barış, tarihi bölgeye ticari fonksiyonlu pasta kreması binalarını çakanlar, otellerine kat çıkanlar içindir; bu barış, İstanbul’un lüks semtlerinde imar mevzuatına aykırı katlar ve eklentilerin güvenceye kavuşmasıyla satışları kolaylaşacağından kazançlı çıkacak müteahhitler içindir. Kısaca, bu barış başta TOKİ’ye ve inşaat emlak sermayesine yeni rant kapıları demektir. Sayılan projelerin yeniden yapımı ya da kentsel dönüşüm altına alınmaları mevzu bahis olmadığından barışın adresi burasıdır; mahalle değil!

25 Haziran sabahına yeni bir Türkiye’de uyanmak umudunu içinde, hangi yönetim gelirse gelsin, mahallelerin yerinde kalma haklarının tesis edileceği, zorla tahliyelerin ve zorla yeniden iskanların durdurulacağı bir düzen için ve konutun kullanım değerini önceleyen, kiracıdan mülk sahibine işgalciye evsize, herkes için adil eşitlikçi bir Konut Hakkı’nı yasalara koydurmak üzere mücadele etmek de konut hakkı savunucuları ve mahallelerin boynunun borcu olsun!

ÖNCEKİ HABER

HDP seçmeni iktidar baskısı altında: Oyum size ama dükkanı veremem

SONRAKİ HABER

Bayramda ilk iki günün kaza bilançosu: 27 ölü, 106 yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa