12 Haziran 2018 21:24

2010 Güney Afrika: Bir yanda sınıfsal 'apartheid' diğer yanda İspanya

2010 Güney Afrika Dünya Kupası, ırk ayrımına dayalı rejimi yıkan ANC'nin sınıfsal ayrımı aşma konusunda gönülsüz olduğunun kanıtı gibiydi.

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

2010 yılında Dünya Kupası ilk kez Afrika’ya geliyordu ama ne pahasına? Irkçı apartheid rejimine karşı süren onlarca yıllık mücadele sonrası neoliberal trene atlayalı çok olan Afrika Ulusal Kongresi’nin yönetimindeki Güney Afrika, mega spor organizasyonlarının büyüsü aracılığıyla halkına ihanet etmenin yeni bir yöntemini bulmuştu. Turnuvayı büyük kentlerde halen temizlenememiş merkezi işçi sınıfı mahallelerinin şehir dışına taşınmasının bir kolaylaştırıcısı olarak gören hükümet, fırsat bu fırsat buraların üzerinden buldozerlerle geçiyordu. Mahalle sakinleri ise kentin çeperlerinde, -Dünya Kupası için ülkeye gelen turistlerin göremeyeceği uzaklıktaki- kurulan teneke evlerde yaşamaya zorlanıyordu. Güney Afrika Cumhuriyeti, Dünya Kupası için 3 milyar dolara yakın para harcadı, 5 yeni stat inşa edildi, var olanlardan 5’i yenilendi. Tüm bu rakamlar taahhüt edilenin 3.5 kat üzerindeydi. Turnuvanın üzerinden yıllar geçti ve inşa edilen stadyumlarda tam bir “Beyaz Fil” örneği olarak in cin top oynuyor. Maliyet ise halk tarafından ödenmeye devam ediyor.

Güney Afrika 2010’da yaşananlar neoliberal mega spor organizasyonu anlayışının küresel çapta sorgulanması için önemli bir vesile oldu. Kısa bir süre sonra FIFA ve IOC, tepkilere dayanamayarak “Mütevazı organizasyonlar” sözleri vermeye başladı, turnuva ev sahipliğine aday olan kentlerde büyük muhalefet hareketleri organize edildi. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da pek çok kent, “Turnuvanın ev sahibi olalım mı” sorusunu halkına sormak zorunda kaldı ve pek çok örnekte bu soruya “Hayır” yanıtı verildi.

Futbola dair her şeyin ötesinde Güney Afrika 2010’un gerçek mirası buydu. Saha içine gelecek olursak…

2010 Dünya Kupası’na Barcelona/İspanya futbolunun hakimiyetiyle gidildi. Her ne kadar Şampiyonlar Ligi’nde Inter, topa sahip olmaya dayanan bu İber futbolunun antitezi bir anlayışla zafere ulaşsa da futbolda taktiksel evrimin üzerinde şekilleneceği odak burasıydı. İspanya, 2008’de Avrupa Kupası şampiyonu olmuştu ve Güney Afrika’ya da favori geliyordu.

Kulüp takımlarıyla elde ettiği büyük başarılara rağmen henüz bir Dünya Kupası şampiyonluğu bulunmayan İspanya, turnuvaya İsviçre’ye sürpriz bir şekilde 1-0 kaybederek başladı. Daha sonra Honduras ve turnuvanın en renkli takımlarından Şili’yi mağlup ederek ikinci tura kaldılar.

ALMANYA FIRTINASINI İSPANYA DURDURDU

Son 16’da İspanya’nın rakibi Portekiz’di. Diğer favorilerden Almanya, İngiltere’yle; Arjantin, Meksika’yla; Hollanda, Slovakya’yla; Brezilya, Şili’yle karşılaşıyordu. Almanya, İngiltere’yi 4-1 yenerek en etkileyici sonuca imza atarken diğerleri de sürprize geçit vermedi. İspanya ise Portekiz’i David Villa’nın tek golüyle mağlup etti.

Çeyrek finalde Almanya, bu kez Arjantin’i 4-0 yendi ve favoriler arasında bir anda öne çıktı. Turnuvaya Inter’deki müthiş form grafiğini devam ettirerek gelen Wesley Sneijder’in sürüklediği Hollanda, Brezilya’yı 2-1’le saf dışı bıraktı. İspanya ise Paraguay’ı yine David Villa’dan gelen tek golle geçti.

Yarı finalde Hollanda, turnuvanın en eğlenceli takımlarından Uruguay’ı 3-2 yenerken diğer cepte bir “erken final” vardı. Almanya ile İspanya Durban’da karşılaştı ve son Avrupa şampiyonu tarifeyi bozmadı. Yine 1-0! Bu kez gol Puyol’dan.

FİNALDE İSPANYA İPLERİ ELİNDE TUTTU

Final Johannesburg’daydı. Hollanda, tarihindeki üçüncü Dünya Kupası finalinde artık şampiyonluğu tatmak istiyordu. İspanya ise ilk kez finaldeydi. Vicente del Bosque’nin öğrencileri her zamanki gibi topa sahip olmayı önceliyordu. Bert van Marwijk ise savunmada sert, hücumda hızlı ve direkt bir futbolu tercih ediyordu. Maç boyu pozisyonlar genelde duran toptan ya da uzaktan çekilen şutlarla üretildi. Dakikalar geçtikte ibre, topa yüzde 63 oranında sahip olan ve maç boyu 3547 pas yaparak rekor kıran İspanya’dan yana gözüküyordu. Robben’in ikinci yarıda karşı karşıya pozisyonda kaçırdığı gol belki de dönüm noktasıydı. Uzatmalarda Hollanda, yorgunluğa dayanamadı ve önce 109’da John Heitinga atıldı. 116’da ise Andres Iniesta bir anda kaleciyle baş başa kaldı ve topu ağlara göndererek kupayı İspanya’ya getirdi.

İspanya ilk maçını kaybettikten sonra şampiyon olan ilk takımdı. Ayrıca 2. turdan itibaren hiç gol yemediler. İspanya’nın futbolu bir savunma futbolu değildi ancak turnuvanın rakamları, topa sahip olmaya dayanan oyunun rakibin elini kolunu ne kadar bağladığını, en iyi savunmanın topa sahip olarak gerçekleştirildiğini kanıtlıyordu.

 

ÖNCEKİ HABER

Aydın Doğan hakkında zorla getirme kararı verildi

SONRAKİ HABER

Servisçilerden İBB önünde plaka tahdit eylemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...