31 Mayıs 2018 07:53

İTO Başkanı'ndan şehir hastaneleri yorumu: Kocaman fabrikalar

İTO Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, AKP’nin 'Sağlıkta Dönüşüm Programı' ile hayata geçirdiği şehir hastanelerini 'kocaman fabrikalara' benzetti.

Fotoğraf: MA

Paylaş

İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, AKP’nin hemen her fırsatta “Çağ atladık” propagandasını yaptığı 16 yıllık sağlık politikalarını Mezopotamya Ajansından Ferhat Çelik’e değerlendirdi. AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesinin hemen ardından “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı (SDP)” hayata geçirdiğini hatırlatan Saip, “Sağlık bütçelerinin devlet tarafından karşılanması, devlete büyük bir yük getiriyordu. Bunun için SDP ile bu özel işletmelere devredilmesi düşünüldü” dedi. Programın yıllar içerisinde aşama aşama hayata geçirildiğini belirten Saip, bu programın son aşamasının şehir hastaneleri modeli olduğunu söyledi. Devletin sağlığı özel sektöre devrettiğini ifade eden Saip, “Bu sosyal devlet anlayışının kaybolmasına neden oldu. Son yıllarda devlet desteğiyle olağanüstü bir özel hastanecilik arttı. SGK geri ödemeli bir sürü özel hastaneler var. Bunlar fark alıyor. Ama SGK bunun geri ödemesini çok düzgün bir şekilde yapıyor. Yani SGK’den destek alarak yürüyen onlarca özel hastane var” diye belirtti. 

‘HASTALAR DA FARKINDA’

Saip, bu uygulamaların yarattığı sorunları ise şu şekilde özetledi: “Hastanede bir sürü tetkik yapılıyor. Hastaların bunu ölçmesi çok zordur. Yani nitelikli bir sağlık hizmeti alıyorlar mı, o tetkiklere ihtiyaç var mı, hastaneye gitmesine gerek var mı bunlar sorgulanmıyor. Bir hekim günde ortalama 100 hastaya bakmak zorunda kaldı. Bu durumda hekimin gerçek hastayı ayırt etmesi, ona zaman ayırması, iyi bir fizik muayene yapması imkansızlaştı. Yani tetkik ağırlıklı ve hızlıca hastanın gidip doktoru ziyaret ettiği bir durum haline geldi. O kadar çok başvuru olmaya başlandı ki hastanelerde şimdi randevu sistemine geçildi. Ama insanların randevu almaları da mümkün değil. Yani internette bir hekimden randevu alması zordur. Hal böyle olunca acillerde yığılmalar yaşandı. İnsanlar mesai saati dışında ağırlıklı olarak acilden hizmet almaya çalışıyorlar, ki acil hizmeti hiçbir zaman tanıya yönelik değildir. Acil olmayan durumlar, gerçek hastalar ve kronik hastalıklar için acilde bir çözümün bulunması mümkün değil. Bu yüzden sürekli hastane hastane dolaşan aslında gerçekten tatmin olamayan bir hasta kitlesi oluşmuş oldu. Yani bu işin artık düzgün yürümediğinin hastalar da farkındalar.” 

‘HİZMET KALİTESİNİ DÜŞTÜ’

Hastanelere işletme mantığı ile yaklaşılmasının sağlık politikası açısından yanlış olduğunun altını çizen Saip, performansa dayalı çalışmak zorunda bırakılan aile hekimlerinin artık tam olarak devlet memuru dahi sayılmadığını belirtti. Saip, “Kurdukları aile merkezinin kirasını, yardımcı personelinin giderini kendi karşılamak durumunda ve bunların yanında gelirini de gelen hasta üzerinden dönüştürüyor. Böyle bir sistem sağlığa zararlıdır. Çünkü daha fazla hasta bakmak, yaptığınız işin kalitesini düşürür hale getiriyor. Halbuki bunun bir standardı olmalıdır. Bir hekim günde kaç tane hasta bakabilir, doğru dürüst kaç kişiye yetebilir, toplum sağlığıyla ne kadar ilgilenebilir ki. Şimdi bunun bir sınırı yok. Hasta gittiği yerde aile hekimini seçebiliyor. Bunlar tabii halka hoş gibi geliyor. ‘Ben seçim yapabiliyorum’ diyor. Ama geri planda çok düzensiz ve dengesiz bir sistemde kendi sağlığını yok etmiş oluyor” diye konuştu.

KOCAMAN FABRİKALAR!

Dünya artık daha makul küçük hastanelere geçiş yaparken, Türkiye’de birçok kentte hayata geçirilen şehir hastanelerinden ne hekimlerin ne de hastaların memnun olmadığını söyleyen İstanbul Tabip Odası Başkanı, bu hastaneleri “Binlerce yatağı olan kocaman fabrikalara” benzetti. (MA)

'ŞEHİR HASTANELERİ' MESELESİ

ÖNCEKİ HABER

Çağdaş Kaplan: Yeni bir soluk, yeni bir yaşam olacağız

SONRAKİ HABER

Fenerbahçe'nin Aziz Yıldırım'la geçen 20 yılının sportif bilançosu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...