28 Mayıs 2018 00:00

Ekonomik sıkışma 16 Nisan'dan büyük kırılmalara yol açabilir

İkitelli ve Küçükçekmece'de seçimin nabzını tuttuk. Anlatılanlar, ekonomik sıkışmanın 16 Nisan’dan büyük kırılmalara yol açabileceği yönünde.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Ercüment AKDENİZ
Neslihan KARYEMEZ
İstanbul

Seçim nabzını tutmak üzere en son 16 Nisan referandumunda Küçükçekmece'deydik. Anketler farklı söylese de kahvehaneler, işyerleri ve sokaklar "Hayır" tercihini önde göstermişti. Nitekim açıklanan sonuçlara göre halkın yüzde 55,64'ü başkanlık sistemine "Hayır" demiş "Evet" tercihinde bulunanların oranı yüzde 44,36'da kalmıştı. 24 Haziran olarak açıklanan "baskın seçim" öncesinde yine aynı yerleri dolaştık, halkın görüşlerini aldık. Seçime yaklaşık bir ay kala, ibre yine benzer bir tabloya işaret ediyor. Fakat işçiyi, emekçiyi, pazarı, esnafı yakan ekonomik göstergeler sürpriz sonuçlara yol açabilir. İktidar bloğunun hangi sürprizleri devreye sokacağını görmek için ise bir ay az bir zaman sayılmaz. Lafı fazla uzatmadan Aykosan'dan başlayalım. Buyurunuz...

AYKOSAN’DA, BİR ÇAY OCAĞINDA...

İkitelli Organize Sanayi Bölgesindeyiz (OSB). İçinde 26 sanayi sitesinin olduğu devasa bir işçi bölgesi burası; uğrak yerimizse Aykosan. Öğle paydosu, bir çay ocağındayız. Şansımız iyi, ocak kalabalık.

İlk oturduğumuz masa Yasin Usta’nın. Kırklı yaşlarda, iki çocuk babası bir triko ustası. Arnavut kökenli. Seçime doğru en büyük problem ekonomi onun için: “Ayda  elime 3 bin 600 lira geçiyor, yine de ay sonunu zor getiriyorum. Çocukların servis parası, iyi eğitim kaygısı, üstüne bir de yeni çıkan markalar... Çık çıkabilirsen işin içinden!” Yasin Usta işyerinde birçok işçinin asgari ücretle çalıştığını söylüyor. “Ben bu maaşla geçinemezken onlar nasıl geçiniyor, anlamıyorum” diyor. Biraz düşündükten sonra cevabı buluyor: “Kiraz olmuş 12 lira,  çilek 15. Çocuğun ‘baba al’ dese alamazsın; bu da geçim işte, geçim denirse...”

Bir önceki seçimde oyunu CHP’ye vermiş Yasin Usta. Bugünkü tercihi İYİ Parti. “Bir değişim olsun; güçlü isimler Meclise girsin, Erdoğan’ın karşısına çıksınlar” sözü onun tercih gerekçesi. Kendi oyunun değişken ve mantığa göre; anne ve babasının oyunun ise dine göre şekillendiğini söylüyor. Bir yakınma bu aslında.  “İşin zor kısmı gençlerde değil yaşlılarda” diyor. Söz HDP'ye gelince “Kendi çabasıyla, biz destek olmadan Meclise girmeli” diyor.

Peki, ya OHAL? OHAL demek mahkemelerin yavaşlaması, işçi davalarının uzaması ona göre: “Bir arkadaşım var, 5 yıldır iş mahkemesinden sonuç bekliyor, Alacağı 100 bin lira ama dava bitmek bilmiyor.”  

‘ASLINDA HİÇBİRİ...’

Bir sonraki masada trikocu Serdar ile İsmail var. Yasin Usta gülerek onlara laf atıyor. Serdar genç bir işçi, fabrikada desinatör. Eşi sözleşmeli fizik öğretmeni. Yüz binlerce sözleşmeli öğretmen kadar atanma beklentisi onların da gündemi. Serdar MHP’li. Ama 16 Nisan’da “Hayır” demiş. Bahçeli’ye tepkili. “Başkanlık sistemi Türkiye’ye yakışmıyor” diyor. Bu seçimde de MHP’ye mesafeli, “Bu kez İYİ Partiye vereceğim” diyor. İkinci turda Erdoğan’ın karşısına kim çıkarsa, ona oy vereceğini eklemeden geçmiyor. Tek rezervi  HDP'ye; “Ona oy vermem” diyor. “Cumhur ittifakı”nın yüzde 45’te kalacağına, seçimin ikinci turu göreceğine inanıyor.

Serdara göre seçimin sonucu gençler belirleyecek; gençlerde ibre İnce ve Akşener’e bakıyor. Kanıt cep telefonundaki veriler. Bir sosyal medya anketi bu. Liste başında İnce var. Onu sırasıyla Akşener ve Erdoğan izliyor. “Neden Akşener?” sorumuza “En çok kadın olmasından. Evde, işyerinde haklarına bağlı kalanlar kadınlar” diye cevap veriyor: Tıpkı Yasin Usta gibi Serkan’ın derdi; yaşlıların AKP’de olması. Annesini, babasını ikna edemediğini söylüyor.

Aslına bakarsanız Serdar’ın İYİ Parti tercihi, ehven-i şerden. Yani kötünün içinde en iyisini seçme gayreti. Bunu “Emekçiler için hangisi sağlam bir programa sahip?” diye sorduğumuzda anlıyoruz. Verdiği yanıt: “Aslında hiç biri...” İkitelli OSB’de çalışan yüz binlerce işçi için de en kritik soru bu olsa gerek. Zira büyük çoğunluk sınıf çıkarlarını savunan bir işçi partisiyle tanışmamış henüz. İşçilerin birleşmesi, kendi haklarını savunmak için politik arenada boy göstermeleri ise bilinç sıçraması gerektiriyor.

BİZİM TAKIM ŞAMPİYON OLDU, SLOGAN ATAMADIK: OHAL VAR

Eğitim seviyesi yükseldikçe işçilerin AKP’den uzaklaştığını söylüyor Serdar. Gözlem kadar bir saptama bu. “Nasıl olur da çalışan emekçi insanlar AKP’de toplaşır?” Bu soruyu da şöyle yanıtlıyor: “Çünkü sitede, atölyelerde tarikatlar cirit atıyor. Din faktörü çok güçlü. MHP’den gelen bir genç olarak ben bu durumdan rahatsızım. Misal eskiden başörtülü kadın işçiler çalıştırılmazdı, şimdi başörtüsü olmayan işe alınmıyor.”

Betona ve inşaata yapılan ölü yatırımlar ona göre ekonomik felaketin ana sebebi. “Köprü yapmakla karın doymaz” diyor. Kredi ile aldığı 35 bin liralık borcun 50 bine dayandığını söylüyor.  

Peki, OHAL deyince? Önce bu soruya anlam veremiyor. Sonra aklına bir şey geliyor ve gülerek onu bizimle paylaşıyor: “Bizim takım şampiyon oldu (Galatasaray), tribünde tezahürat atmaya korkuyoruz. Çünkü millet ‘Durun lan OHAL var, bizi içeri alırlar’ demeye başladı.”

‘BAŞKANLIK HİLAFETE GÖTÜRÜR’

Sözü İsmail alıyor. Daha önce oyunu AKP’ye vermiş. 16 Nisan’da durum değişmiş. “Hayır’a bastım” diyor. Çünkü başkanlık tercihi ona göre hilafete dönüş demek. AKP’lilerin Osmanlı yaşam tarzına özenmesine de tepkili. “100 yıl önce çökmüş, yıkılmış bir sistemin arkasından koşulur mu?” diye soruyor kızarak. 24 Haziran’da oyu kuvvetle muhtemel İYİ Partiye gidecek. Biraz da tepki oyu bu; sağ kulvarda kalarak ‘yeni bir yüze’ verilen. “İki çocuğum var, en büyük sorun eğitim; ama iktidar hep beton, bina peşinde” diyor Serdar’a katılarak. SP Genel Başkanı Karamollaoğlu’nu dinlemiş. “Tek okulu savunuyor, bak bu kutuplaşmayı kaldırır, din de seçmeli ders olur” diyor kafasını kaşıyarak.

TEZGAH BAŞINDA SİYASET

LC Waikiki ilçedeki irice fabrikalardan. Orada çalışan bir işçi içerde yaşanan diyaloğu aktarıyor:

“Bu seçimde yine AKP’ye mi verecen?”

“Başka yer mi var?  Hem hedef 2023'e az kaldı. 100 yıl sonra nihayet Lozan iptal olacak. Türkiye artık dışa bağımlı olmayacak. Dış güçlerin saldırısı da bu yüzden.”

“Peki ya ekonomi? Yol, köprü seninkilerde başka bir şey yok!”

“Bizimkiler yol, köprü yaptı; ötekiler bunu da yapmadı. Misal bunlar Özal’ı da sevmez, çünkü o da köprü yaptı. Özelleştirme olmazsa işçi devlette çalışmaz. Komünist bir ülke değiliz ki biz, devlet neden üretime baksın?”

“Şşşt Vanlı, ne diyor seninki?”

“Valla dövizin fırlaması dış güçlerin işi, o kesin. Ama çiftçinin hali böyle olmamalı. Arda Turan olayında da hükümet futbola siyaset soktu, bu doğru değil”

OHAL baskısı, sınır ötesi harekat ve kutuplaşmayla kesintiye uğrayan siyasi tartışmalar 24 Haziran’a doğru yeniden canlanmış LCW’de. Fabrika’da CHP’ye oy verenlerin sayısı da az değil, MHP’li olup İYİ Partiye oy verecekler de. Geçim sıkıntısı herkesin ortak derdi. Sendikalaşmada henüz tam birlik yakalayamayan işçiler, bir sınıf olarak siyasetin merkezine oturmaktan da bugün için uzak. 

BİR MAHALLE, İKİ ZIT KAHVEHANE: ‘HİLAFET SÜRSE BÖYLE KÖTÜ DURUMDA OLMAZDIM’

İlçenin nabzını tutmak için İkitelli’de politik görüşleri birbirine zıt iki kahvehane seçiyoruz. Tokatlılarda ağırlık CHP’de, Samsunlular da ise AKP’de.

Samsunlular kahvesinde, daha ilk soruda masadan iki kişi kalkıyor. Kalan üç kişi koyu AKP’li. Sözü taksi şoförü Necati alıyor. Ekonomik sarsıntı için dış güçlerin oyunu diyor. “Tayyip gitse daha kötü olur” diye ekliyor sonra.

Peş peşe sigara yakan, argo kelimelerle konuşan Necati'ye muhafazakarlık çıtasını soruyoruz, lafımızı ölçüp biçerek. “Ben böyleyim” diyor demesine ama üzerine şu ilginç izahatı yapıyor: “Atatürk geldi, hilafeti kaldırdı. Ya kardeşim ben peygamberimizin dilinden konuşmak istiyorum. Hilafet olsa, din eğitimi alsam böyle mi olurdum?"

Masadakiler her ne kadar “Seçim ilk turda biter” dese de “24 Haziran en kritik seçim, buna çok asılacağız” demekle kendini tekzip ediyorlar. Yerel seçimde ise AKP'ye pek şans vermiyorlar. Akşener için “Arkasında FETÖ desteği var” diyorlar. CHP’ye de “Anıtkabir'de iman tazeledik diyorlar, bu dine saygısızlık” diyerek çıkışıyorlar.  

Güvenlikçi Osman, nakliyeci Osman, oto lastikçisi Seyfettin konuşuyor sonra, sırayla. AKP’li Samsunlular en çok yaşlılara bakım parasından memnun. Hükümetin bu uygulamasının yoksul aileler bazında etkili olduğu görülüyor. “OHAL sürmeli” diye devam ediyorlar sonra:  “Anca 100 senede bir böyle lider gelir; biri Atatürk'se diğeri Erdoğan! 3. dünya savaşı an meselesi. Savaş olsun ama ülke dışında olsun. Amerika ve İsrail ile olsun. Bize güçlü devlet, güçlü lider, başkanlık sistemi lazım bu yüzden.”

‘BU TOPLUM OSMANLIYI KABUL ETMEZ’

Tokatlılar kahvehanesinde İsmail karşılıyor bizi. Uzun yıllar Ziraat Mühendisliği yapmış. “Önümüzdeki 10 yıl İMF’ye ipotekli. AKP yandaşları zengin eden bir yapı türetti. Küçükçekmece gölünü tuzlu su bastılar; balıkları katlettiler” diyor. Kılıçdaroğlu’nun partiyi taşıyamadığına, İnce’nin dinamizm getirdiğine inanıyor. “Her metrede hava basıncı artıyor” diyor kahvehane ağabeyisi İsmail. “AKP götüremez, bu toplum Osmanlıyı kabul etmez” diye de ekliyor sonra. Masadakiler başlarıyla onaylıyor onu.  

Söze kahvehane sahibi giriyor: “Şekere bir yılda 1,5 kat zam geldi, çay 15 lira zamlandı. Ama çayı iki yıldır 1 liraya satıyoruz! Dükkan kirası 400 lira arttı. Nasıl dayansın vatandaş?” Onu tekstilci başka bir müdavim tamamlıyor: “30 kişilik dükkanımız battı. Şimdi iki kişiyle çalışıyorum. 8 yıldır fason ücreti artmıyor ama iplik fiyat aldı başını gitti. Geçen seçimde Demirtaş’a verdim, bu defa oyum İnce’nin.” Sohbete Bekir dahil oluyor: “Tokatlılarda ağırlık CHP'de, MHP’liler de az değil. Ama onların çoğu İYİ Partiye kaydı.” Laf Tokat Şeker Fabrikasına geliyor. Hemen herkes özelleştirmeye karşı: “Bir yıllık kazanca yakın fiyata sattılar fabrikayı, iş mi bu?”  

'FİŞLENME KORKUSUNDAN STANDIMIZA YAKLAŞAMIYORLAR'

İkitelli’de Atatürk Caddesindeyiz. Yoksul mahalleler ile yüksek beton binaları ayıran yolun kenarında Saadet Partisi (SP) stand açmış. İlçe Kadın Kolları Başkanı Zeynep ile Fatma Hanıma çalışmaları soruyoruz. Yaşadıkları ağır izolasyonu şöyle anlatıyorlar: “OHAL esas bize uygulanıyor. Sürekli üzerimizde baskı var. İnsanlar korkusundan standa yaklaşamıyor. Fişlenme korkusu var. 28 Şubat’ta çok zulüm gördük, bunların yaptığı da onun benzeri. İzolasyon nedeniyle ev gezilerine daha çok önem veriyor SP’li kadınlar. “Adil bir seçim için Demirtaş dışarda olmalı” demeyi unutmuyorlar. Karamollaoğlu’nun eşinin İngiliz olması üzerinden kendilerine dönük kara propaganda yapıldığını ekliyorlar sonra. “Oysa o (Karamollaoğlu’nun eşi) Müslüman olmuştu” diye hatırlatmada bulunuyorlar. SP'li kadınlar “AKP, biz gidersek eski rejime dönülür, başörtüsü yasağı yine başlar korkusu yayıyor. Ama 28 Şubat bir Siyonist statejiydi ve AKP’yi doğurdu” diyerek sözü tamamlıyorlar.

KÜRTLER AKP’YE BAKINCA MHP’Yİ GÖRÜYOR

Kürt seçmenlerin yoğunlukta olduğu Kanarya Mahallesi’nde henüz canlı bir çalışma gözlenmiyor. Mahallenin ileri gelenlerinden Halil Sarıhan, “Malum ramazan ayı, çalışmalar tam başlamadı” diyor. Kürtlerin AKP’den koptuğunu söyleyen Sarıhan, “Yoksulluk önemli faktör, hala oy başına para teklifleri var” diyor sonra. Sarıhan’a göre Demirtaş’ın tutuklu olması oyları artıracak. AKP’nin 7 Haziran’dan sonra adeta bir savaş başlattığına dikkat çekiyor. “Daha önce Kürtler İstanbul’da göçebe bir halktı. Mitinglerde kalabalık çoktu ama oy o kadar yoktu. Şimdi durum değişti” saptamasında bulunuyor.

Peki, ya ikinci tur? Sarıhan’ın yanıtı şöyle: “Mithat Sancar boş konuşmaz, hatta bence eş başkanlardan biri o olmalıydı. Parti karar alırsa İnce’ye verilir. Ama yine bir miktar fire olur. Çünkü halk CHP’ye kırgın. Demirtaş içerdeyse dokunulmazlıklar kalktığı, biraz da CHP buna izin verdiği içindir.”  

Sonrasında bir yöre derneğini ziyaret ediyoruz. Oturduğumuz masanın en genci Dilaver şunları aktarıyor: “AKP mi MHP’nin içine girdi yoksa MHP mi AKP’nin, belli değil. Kürtler AKP’ye bakınca MHP’yi görüyor. HDP bu sefer yüksek oy alacak. 16 Nisan’da okulları CHP tutmuştu. Şimdi birlikte kontrol edeceğiz. Anketlere çok bakmayın; bu ortamda kapıya gelen anketçiye Kürtler oyunun rengini söylemez.” Mehmet Salim söze girerek, mahallede gün aşırı gerçekleşen gözaltılardan yakınıyor. Bir din alimini andıran Osman Seçen ise yapılan zulümlere karşı vicdan hatırlatması yapıyor: “Allah bütün bunları görüyor” diyor. Kanarya’da seçmenin en büyük kaygısı ise sandık güvenliği. “Torbanın peşinden gidiyoruz ama ne oluyorsa ondan sonra oluyor” diyor Mehmet Salim. CHP ve HDP’nin halka ortak çağrı yaparak sandıkları korumasını istiyor.

Yoksulluk hem Kanarya’nın hem de İstanbul Kürtlerinin gerçekliği. Dilaver, ekonomik gidişat için şunları söylüyor: “Kürtlerde her ailede 4-5 kişi çalışıyor; daha çok merdiven altı ve kayıt dışı işlerde. Çocuklar da çalışıyor. Ama ekonomi durum hep geriye gidiyor. Ev sahibi olmak imkansız hale geldi. Aile dayanışması olmasa yıkım çoktan başlamıştı.” Sözü Mehmet Salim tamamlıyor: “Huzur olsa, refah olsa inan herkes memleketine döner...”

ÖNCEKİ HABER

Televizyonda tek adam dönemi

SONRAKİ HABER

Sınıfın Kardeşleri: Rıfat Ilgaz ve Asım Bezirci Sempozyumu düzenlendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...