13 Mayıs 2018 23:45

İsrail-İran çatışmasında ilkler ve paradokslar

Arap dünyasında geçen haftaya İran ile İsrail arasında Suriye üzerinden karşılıklı olarak fırlatılan füzelerle ortaya çıkan kriz damgasını vurdu.

Fotoğraf:AA

Paylaş

Ali KARATAŞ

Arap dünyasında geçen haftaya İran ile İsrail arasındaki gerilim damgasını buldu. İki ülke arasında Suriye üzerinden karşılıklı olarak fırlatılan füzelerle ortaya çıkan kriz, ABD Başkanı Trump’ın İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesinin ve İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşımasının ön gününde yaşandı.

Filistinli tanınmış yazar Abdulbari Atwan, Youtube kanalında yaptığı haftalık değerlendirmesinde, Suriye’deki hedefleri vuran İsrail’e ilk defa aynı anda karşılık verildiğini söyledi. Amerika’nın oluşturduğu ve aşılamaz denen “demir kubbenin” füzelere karşı koymada başarısız olduğunu savundu. Atwan, füzelerin gelecek açısından taşıdığı mesajlara da değindi.

Aynı konuyu başyazısında işleyen al Kuds al Arabi gazetesi ise çatışmadaki pradoksları vurguladı. Bu çerçevede, diğer çatışmalardan farklı olarak gerginliğin İsrail Başbakanı Netanyahu Rusya’dayken olmasına, üçüncü bir ülkede yani Suriye’de vuku bulmasına ve Bahreyn Dışişleri Bakanının, İsrail’i destekleyen mesajına dikkat çekildi.

BAHREYN’DEN İSRAİL’E AÇIK DESTEK

Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmed bin Muhammed Al Halife’nin İsrail-İran çatışmasıyla ilgili attığı tweet, Arap basınında geniş yankı buldu.

Bahreyn Dışişleri Bakanı Al Halife, “İran bölgedeki mevcut durumu ihlal etmeyi, güçleri ve füzeleriyle ülkelere müdahaleyi sürdürdüğü müddetçe İsrail’in de aralarında bulunduğu bölge devletlerinin, tehlike kaynaklarını yok ederek kendilerini savunma hakkı bulunmaktadır” ifadelerine yer vermişti.

İsrail İletişim Bakanı Eyüp Kara, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, İsrail’in Suriye’de İran güçlerinin konuşlu olduğu noktalara yönelik saldırılarının ardından Bahreynli Bakan Al Halife’nin yaptığı destek açıklamasını memnuniyetle karşıladığını ifade etti.

Dürzi-Arap asıllı Bakan Kara, “Al Halife’nin tepkisi, İran’ın düşmanca saldırılarına karşı İsrail’e verilmiş tarihi bir destek niteliğindedir” ifadelerini kullandı. Daha da önemlisi, Al Halife’nin açıklamasının “Ortadoğu’da kurulan yeni ittifakın habercisi” olduğuna vurgusu yaptı.

Bu süreçte Fas, İran ile diplomatik ilişkilerini kesti. Ancak Hükümet Sözcüsü Mustafa el-Halfi, Anadolu Ajansına yaptığı açıklamada Fas’ın İran ile diplamatik ilişkisini kesmesinin uluslararası oluşumun İran’ı hedef alan kararıyla ilgisinin olmadığını savundu. Attıkları bu adımın nedenini Batı Sahra’nın bağımsızlığı için mücadele eden Polisario örgütüne İran’ın ve müttefiklerinin verdiği desteğe bağladı.

LÜBNAN’DA KAZANANLAR VE KAYBEDENLER

Lübnanlı Akademisyen-Yazar Muhammed Nureddin, bu hafta kaleme aldığı makalede Lübnan seçimlerini değerlendirdi. Nureddin, parlamentoya giren güçler hakkında detaylı bilgiler verirken yaptığı ilk tespit seçime katılımın beklenenin altında olduğu yönündeydi. Nurettin seçimlerle ilgili olarak sonuç olarak “Lübnan’daki mezhepsel yapı ve geleneksel ve güçlü liderlerin başarısı göz önüne alındığında, gerçek değişim umuduna rağmen Lübnanlıların beklentileri büyük değil” değerlendirmesini yaptı.

‘RUSYA DA HEDEFTE’

Şark al Awsat gazetesinde Salih Kallab, Trump’ın İran’a yönelik politikanın aslında Rusya’yı da hedeflediğini savundu. Kallab, Rusya’nın sadece Ortadoğu’nun değil, “dünyanın yeni ana enerji rezervlerinin bulunduğu” Akdeniz kıyılarına yerleşmek için büyük çaba sarf ettiğini belirtti. İran’ın amacının Yemen’e kadar uzanan bir Şii hilali kurmak olduğunu söyleyen Kallab, Rusya’nın bunun farkında olduğunu ancak İran’ı büyük bir bölgesel güç olarak gördükleri için ittifaka girdiğini yazdı. Astana’daki Suriye müzakereleri sürecinden sonra Suriye’de Esad’ın 185 bin metrekare alana hakimiyet kurduğunu hatırlatan Kallab “Ancak bu durum ortaya çıkınca Amerikalılar gaflet uykularından uyandılar ve çok geç olmadan duruma el koydular. İran’a karşı kısmen de olsa bazı tehditler savurmaya başladılar. Bunu Rusya’ya karşı da yaptılar. Birçok ülkeyi içerisinde barındıran bu bölgenin hamisinin Rus-İran ittifakı olmayacağı vurguladılar” dedi.


İSRAİL-İRAN ÇATIŞMASINDA ÜÇ SENARYO

Abdulbari ATWAN

Bu hafta her zamankinden faklı bir şekilde sesleniyoruz. Çünkü; Suriye’nin, İran’ın füzeleri işgal altındaki Golan Tepelerine ulaştı. İsrail’e Suriye’deki hedefleri vururken ilk defa aynı anda karşılık verildi. Perşembe günü gerçekleşenler gerçekten de her manada başımız dik yürümemize neden oldu. 1973’ten bu yana İsrail’in kentlerimizi bombalamasına, masumları katletmesine alıştık. Ama anında karşılık verilmesine; füzelerle karşılık verilmesine alışkın değildik. Hem de Golan Tepelerinde. 50’den fazla füze Golan Tepelerinde İsrail hedeflerini vurdu. İsrail Savunma Bakanı Liberman, bu füzelere karşı koymada başarısız olduklarını itiraf etti. Yani Amerikalıların on milyarlarca dolarla oluşturdukları “demir kubbe” bu füzelere karşı koymada başarısız oldu.

Şöyle düşünmenizi isterim; Hizbullah’ın elinde 150 bin, İran’ın elinde 300 bin füze var. Suriye’nin ve Irak’ın elinde füzeler mevcut. Aynı anda binlercesi Filistin’in işgal edilmiş topraklarına ateşlenecek olursa İsrail nasıl karşı koyacak?

Bu füzeler ne zaman fırlatıldı? ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması töreninden birkaç gün önce. Neyi kutlayacaklar, şu an korku içerisindeler. Tavus kuşları gibi yürüyorlardı. Biliyorlar ki eğer Suriye’yi vuracak olurlarsa karşılığı anında gelecek. Verilen mesaj bu. Verilen diğer bir mesaj da ‘siz askeri bir hedefi vurdunuz, biz de Golan’da askeri bir hedefi vurduk, eğer gelecek sefer sivil hedefleri vurursanız Golan Tepelerine ulaşan füzeler; Hayfa’ya, Yafa’ya, Akka’ya, Safad’a, Beer Şeba ve bütün bölgelere ulaşır, eğer yapabiliyorsanız Suriye’de Lübnan’da sivil hedefleri vurun’. Mesaj budur.

Liberman, Esad’a ülkedeki İranlıları kovmasını söylüyor. Liberman, Esad’a nasihat mı veriyor? Olan bu. Savaşlarda psikolojik üstünlüğü elde etmek maddi ve beşeri kayıplardan önemlidir. İsrail korku içerisinde.

İsrail, 1973’ten bu yana hiçbir savaşta kazanmadı. 1982’de kazanamadı, 2000 yılında Lübnan direnişi İsrail’i hezimete uğrattı. 2006 yılında İsrail güçleri Güney Lübnan’da bir metre bile ilerleyemediler. İsrail hava kuvvetleri komutanı geçen üç dört yıl içerisinde yüzlerce hava saldırısı düzenlediklerini itiraf etti. Çünkü onlara kimse karşı koymuyordu. Ama Suriye semalarında F-16 uçakları düştüğünden bu yana tek bir uçak bile uçurmuyorlar, füze gönderiyorlar.

Diğer bir nokta İsrail’le ittifak içinde olan Suriyeli gruplar; Suriyeli, İranlı güçlerden ve Hizbullah’tan korumak için Kuneytra ve Dera’ya yerleştiriliyorlardı. Bu güvenlik şeridi politikası başarısızlığa uğradı. Kaldı ki güvenlik şeridi gökyüzünden gelen füzelere karşı ne yapabilir ki? Şimdi herkes olayları yatıştırmanın peşinde.

Ben üç senaryo bekliyorum.

Birincisi; İsrail, ABD’nin desteğine güvenerek İran’a yönelik bir saldırganlık içerisine girmesi. Trump, daha önce olmadığı ölçüde İsrail’e destek veriyor.

İkincisi; Amerika’nın 2003’te Irak’ta uyguladığı senaryonun bir benzerini uygulaması. İran’ın uranyum zenginleştirme programı olduğu bahanesiyle İran’da iktidarın değişmesi için bir saldırıda bulunması. Şu an İran’daki iktidarı değiştirme yönünde güçlü bir söylenti var.

Üçüncü senaryo; ABD’nin Irak’ta 1991’de uyguladığı planın benzerini uygulaması. İran’ın ekonomisini göçertmek için tam bir ekonomik ambargo koyması. Böylece İran halkının yönetime başkaldırması. Lakin bana göre bütün bunlar bir rüya…


İSRAİL-İRAN ÇATIŞMASINDAKİ PARADOKSLAR

Al Kuds al Arabi
Başyazı

İSRAİL ile İran arasında salı sabahı ve çarşamba günü gerçekleşen olay, birçok sürpriz ve paradoks barındırıyor. İlk sürpriz, İran’ın bu acı veren darbelerle yetinmemesi ve İbrani devletine yirmi füze fırlatmasıydı. İsrail saldırısı beş saat devam etti. Tel Aviv adına konuşanlara göre İranlıların Suriye’deki tüm askeri hedefleri hedef alındı.

Bu savaştaki ilk paradoks, üçüncü bir ülkenin topraklarında ve hava sahasında ortaya çıkmasıydı. Bunun anlamı, savaşan iki tarafın bir ülkenin egemenliğini ihlal etmesidir. Bu bizi ikinci paradoksa getiriyor; o ülkenin başkanı Beşar Esad, bir Yunan gazetesinde verdiği mülakatta ülkesindeki büyük güçler arasında doğrudan bir çatışma görmemeyi “umut ettiğini” söyleyerek bu çatışmayı kabul etmiş oldu. Çünkü o zaman kontrol elinden gidecek.

Ama son çatışmayla ilgili üçüncü paradoks, İsrail Başbakanı Benyamin Netenyahu’ya, Suriye’deki asıl lider Rusya’da gördüğü misafirperverlikteydi.

RUSYA, İSRAİL’E YEŞİL IŞIK MI YAKTI?

Putin, (İsrail’in) Suriye’ye yönelik saldırılarına meydan okumadı. Ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile toplantıyı takip eden her şey, bu iddiayı doğruladı. Rus Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü “İsrail ve İran’dan sorunların diplomasi yoluyla çözülmesini” istedi. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ne olduğunu anlatırken “sıkıntılı bir gerginlik” nitelendirmesini kullandı. Provakasyonları durdurmak için karşılıklı olarak taraflara çağrı yaptı. Bütün bunlar, Kremlin’in Tel Aviv’e İran’a saldırmak için yeşil ışık verdiğini gösteriyor. Müttefiki İran’a karşı ne gerçekleşiyorsa İsrail’le koordinasyon içinde gerçekleşiyor.

Dördüncü paradoks, Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid Ahmed el Halife’nin Twiter’daki açıklamaları. Al Halife, paylaşımında, “İran bölgedeki mevcut durumu ihlal etmeyi, güçleri ve füzeleriyle ülkelere müdahaleyi sürdürdüğü müddetçe, İsrail’in de aralarında bulunduğu bölge devletlerinin, tehlike kaynaklarını yok ederek kendilerini savunma hakkı bulunmaktadır” dedi.

Bahreyn Dışişleri Bakanı, İsrail’i “bölge devleti” olarak görüyor. İsrail’in korkunç yerleşim siyasetini serbestçe tanımadır. Filistin ve Filistinlilerin trajedisi ve işgal altındaki Arap topraklarının geri kalanı için daha dehşet verici bir ihmaldir.


SEÇİMDEN SONRA LÜBNAN’DA SİYASİ SAHNE

Muhammed NUREDDİN
al Halic

LÜBNAN, 2013’te gerçekleştirilmesi gereken seçimi 9 yılda yapmayı başardı. 1975-1990 arasındaki iç savaşta seçim yapılmamasına rağmen Lübnan; 1943’ten bu yana uzun bir seçim geleneğine sahip. 6 Mayıs’ta gerçekleşen seçimler ile ilgili okumalar politik açıya göre değişiyor.

1. Seçim, oylamaya geniş katılım gerektiren nispi temsile dayanarak gerçekleştirilmiş olmasına rağmen oylamaya katılım beklendiği düzeyde değildi. Bazı çevrelerde katılım hayal kırıklığı yarattı. Bu bir şeyi ifade ediyor; Lübnanlı vatandaşın iktidardaki siyasal sınıfa güvenmediğini gösteriyor. Birçok vaat vermelerine rağmen özellikle elektrik, çöp ve su problemlerinde ve en önemlisi de kamu kaynaklarında yolsuzluk sorunlarında hiçbir şekilde başarılı olamadılar.

2. Lübnan’da ilk kez nispi sistemin uygulanması, seçim kampanyalarına canlılık getirmeyi başardı. Birden çok bölgede birçok bağımsız ismin parlamentoya girmesini sağladı. (Ancak) Bağımsız isimlerin sayıları, onlarca yıldır devam eden geleneksel liderliği kırmaya yeterli değildir.

3. Ancak, seçmenlerin “listeden bir adayı seçmelerinin” özgür bırakması, bir parti ve bir liste içinde birçok karışıklığın yolunu açtı ve seçmen oyunu kazanmak için listede yer alan ortakları rakiplere çevirdi.

4. Siyasi düzeyde, seçim yasasının göreceli avantajının bir sonucu olarak seçimler, Parlamentodaki katılım ve temsil yelpazesini genişletmeyi başardı. Lakin bunun en önemli neticesi Başbakan Saad Hariri’nin Müstakbel Hareketi’nin 34 milletvekilinin 21 milletvekiline düşmesidir.

5. En katı blok, Hizbullah ve Emel Hareketinden oluşan “Şii ikili” olarak adlandırılan bloktu. Bu blok 27 Şii sandalyeyi kazandı.

6. “Şii ikili”yi destekleyen farklı mezheplerden 20 kişi daha seçilmeyi başardı. Toplamda iki taraf 47 sandalyeye ulaştı ki bu sayı sayesinde 128 sayılı parlamentoda herhangi bir kararı devre dışı bırakmak için sadece 3 oya ihtiyaçları var.

7. Hıristiyanlar iki blok arasında bölündü. Vatansever Hareket ve onun müttefikleri veya diğer adıyla Cumhurbaşkanı Mişel Aun bloku 28 sandalye kazandı. Lübnan Kuvveti ve onu destekleyenler 16 sandalye kazandı. Bu durum, daha önce 9 milletvekili ile temsil edilen Lübnan Kuvvetlerini denge gücü haline getirdi.

8. Lübnan’daki mezhepsel yapı ve geleneksel ve güçlü liderlerin başarısı göz önüne alındığında, gerçek değişim umuduna rağmen Lübnanlıların beklentileri büyük değil.


FAS İRAN İLE DİPLOMATİK İLİŞKİSİNİ KESTİ

ABD, İsrail ile İran arasında gerilimin tırmandığı bir zamanda Fas Hükümet Sözcüsü Mustafa Halfi, Fas Hükümetinin İran ile diplomatik ilişkileri kesme kararının, uluslararası oluşumun İran’ı hedef alan kararıyla ilgisinin olmadığını söyledi.

Fas’ın İran ile diplomatik ilişkisini kesme kararını AA muhabirine değerlendiren Halfi, Fas’ın İran’a karşı attığı adımın, Lübnan merkezli İran’ın desteklediği Hizbullah örgütünün Polisario Cephesini eğitme ve silahlandırma nedeniyle alındığını aktardı.

Bu kararı, ülkenin ulusal egemenliğini ve çıkarlarını korumak için aldıklarını savunan Halfi, ülkesinin 2009 yılından 2016 yılına kadar İran ile diplomatik ilişkilerini askıya aldığını hatırlatarak, o zaman da İran’ın Fas aleyhine çalıştığını tespit ettikleri için diplomatik ilişkileri kesme kararı aldıklarını belirtti.

BATI SAHRA SORUNU

Fas’ın 1975’te eski İspanyol sömürgesi Batı Sahra’yı topraklarına katmasının ardından, Cezayir’in destek verdiği bağımsızlık yanlısı Polisario Cephesi ile Fas yönetimi arasında başlayan gerginlik devam ediyor.

Fas, bölgenin kendi egemenliğinde kalması gerektiğini savunurken Polisario Cephesi, Batı Sahra’nın bağımsız devlet olduğunu ileri sürüyor. Polisario Cephesi, 1991’de BM’nin ara buluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasına kadar Fas güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele yürütüyordu.Ateşkes anlaşmasından bu yana Batı Sahra’nın statüsüyle ilgili görüşmeler başarıya ulaşamadı.

ÖNCEKİ HABER

Katalonya’da siyasi kriz sürüyor; hükümet başkanı yine seçilemedi

SONRAKİ HABER

Soma’da miting: Sorumlular maden kazalarına 'fıtrat' diyenlerdir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...