09 Ekim 2017 01:52

'Hükümetin dış politikası ‘savaş ve çatışma’ üstüne kurulu'

Şerif Karataş, Siyaset Bilimci Sezin Öney ile İdlib operasyonunun iç ve dış siyaset bağlamında ne anlama geldiğini konuştu.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

İdlib operasyonunu Evrensel’e değerlendiren Siyaset Bilimci ve P24 Bağımsız Gazetecilik Ağı ile Artı Gerçek Yazarı Sezin Öney, Türkiye’nin dış dünya ile bağını artık “savaş” ve “çatışma” üzerinden kurduğuna dikkat çekti. Hükümetin operasyonu iç politikada muhalefete karşı kullanacağına da vurgu yapan Öney, “İçeride kötü giden birçok şeyi maskelemek, “düşündürtmemek” ve “konuşturmamak” için savaşa yönelmek, dünya tarihinde iktidar sahiplerinin çok kullandığı bir taktik” ifadelerini kullandı. Öney sorularımızı yanıtladı.


Fırat Kalkanı sonrası TSK’nin Suriye’de giriştiği ikinci kara harekatı İdlib’e yapılıyor. Hükümetin çatışma yaşanması riski hayli yüksek olan İdlib operasyonunu başlatmasını iç ve dış siyaset bağlamında nasıl değerlendirirsiniz?
“İçine kapalı”, içinde baskının egemen olduğu ülkelerde, dış dünya ile savaş ve çatışma yoluyla diyalog kurma eğilimi yüksek olur. Nasıl Kuzey Kore dış dünya ile ilişkisini “nükleer tehdit” üzerinden kuruyorsa, Türkiye de dış dünya ile bağını artık “savaş” ve “çatışma” üzerinden kuruyor. Bu kimi zaman, Almanya ile olduğu gibi “diplomatik savaş” yaşamak şeklinde oluyor, kimi zaman Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin referandumunda olduğuna tepkide gibi “savaş tehdidinde” bulunmakla oluyor. Ve şimdi de Rusya başta olmak üzere Astana Grubu, yani İran ve Suriye ile “savaş dayanışmasına” girişmek yoluyla bir “dış ilişki” kurulmuş oluyor.

İdlib Operasyonu’nun Türkiye’nin iç politikası bakımında da önemi büyük: İç politikada da, muhalif düşüncedekileri yalnızlaştırmak, zayıflatmak ve onlara “iç düşman” etiketini yapıştırmak için savaş ortamının yarattığı milliyetçiliği kullanmak çok klasik bir strateji. İçeride kötü giden birçok şeyi maskelemek, “düşündürtmemek” ve “konuşturmamak” için savaşa yönelmek, dünya tarihinde iktidar sahiplerinin çok kullandığı bir taktik. Ayrıca, Türkiye’de silah ve askeri techizat üretiminin giderek büyüyen bir sanayi haline geldiğini, medya sahipliği ile askeri sanayi arasında da yakın bağlar kurulduğunu hatırda tutmamız gerekiyor.

İç politika penceresinden bakarsak, bu operasyonda yer alan “Semerkand-Sultan Murat-Hamza Tugayları” gibi isimleri olan ve Türkiye tarafından eğitilip donatılan silahlı grupların, “Türk-İslam sentezi” ideolojinin güçlendirilmesi açısından kilit ilham kaynakları olduğunu da söyleyebiliriz. Bu açıdan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, darbe girişimi sonrası yeni ideolojik bir belkemiğine kavuşması bakımından da, Fırat Kalkanı nasıl bir adımdıysa, şimdi İdlib Operasyonu da ikinci önemli bir adım.

TSK’nin öngörüsü, çatışmaya da fazla girişmeden, Türkiye’nin resmi sınırlarını Bab El Hava’dan Dar ed İzze’ye doğru ilerletip, kendine yakın ÖSO gruplarıyla beraber Afrin’deki YPG’ye karşı bir cep oluşturmak gibi gözüküyor. TSK’nin ÖSO’nun ön planda olduğu ve TSK mensuplarının daha ziyade sıcak çatışma gerisinde, komutada kalacağı bir stratejiyi ne kadar sürdürebileceği soru işareti. Neticede, Ankara’da zaten iktidardan muhalefet geneline ortak hedef de, YPG’ye karşı bir cephe oluşturmak. Ancak, Moskova ve tabii Şam’ın hedefi, Hayat Tahrir El Şam ve bu yapının odağındaki Nusra ile çatışılması ve İdlib Vilayetinde, Esad Rejimi’nin hakim olması. Bu farklı hedefler, Ankara ile Moskova-Şam ekseninde ciddi bir çelişmeye de sebep olabilir.   

'DIŞ VE İÇ POLİTİKA AÇISINDAN ÇOK KIRILGAN'

Hükümetin iddiasına göre Kürtler, Afrin’i Akdeniz’e bağlayacak bir “koridor” oluşturmayı hedefliyor. Hatta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki referandum dahi bu planla bağlantılı. İdlib operasyonu sonucu bölgeye TSK’nin 6 aylığına yerleşmesiyle bu amacın önüne geçileceği belirtiliyor. Operasyonun en önemli amacı bu mu?

Bölge politikasını biraz bilenler, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi referandumunun, tüm Kürtleri Akdeniz’e doğru bir koridorda birleştirecek bir büyük planın parçası olmadığının farkındadır. Irak’ta Kürtlerin, birçok farklı siyasi grubu ve yönelimi var; bu grupları birbirine yaklaştıran birinci etken ise, bağımsızlık referandumu heyecanından çok Türkiye başta olmak üzere, çevre ülkeler ve Bağdat’tan gelen referanduma aşırı tepki oldu. Bu kadar tepki gösterilmese, referandumun ertelenmesi kuvvetli bir ihtimaldi. Ankara’da öngörülen hedefin, TSK’nin bölgeye 6 aydan çok daha uzun süre, hatta kalıcı olarak yerleşmesi olduğunu düşünüyorum. Afrin’i askeri olarak çevrelemek ve hatta ileride Afrin’e askeri harekat gerçekleştirmek de, Ankara’nın başlıca hedefleri arasında.

İdlib Operasyonu’nun örtük biçimde de olsa, Esad rejimi ile Ankara’nın (farklı hedeflerle de olsa) aynı çizgide buluşması demek olduğunu unutmayalım. Ankara’nın Suriye’deki tek hedefi artık, Esad rejiminin noktalanması değil, YPG ötesinde de, Kürtlerin devletleşmesinin önüne geçmek. Ancak, Ankara genelinde YPG-PKK-Barzani ve aslında birbiriyle de çok iyi geçindiği söylenemeyecek Kürt gruplara yönelik olarak “tek tip” politika uygulanması ve Kürtlerin hem Suriye’de hem de Irak’ta devletleşmemesini tek hedef haline getirmek, aslında Türkiye’yi hem dış hem de iç politika açısından çok kırılgan ve manipülasyona da açık hale getiriyor. Bu da çok ironik tabii...

'İDLİB KONUSUNDA HERKESİN FARKLI BİR PLANI VAR'  

Rusya ve ABD’nin bu operasyona ilişkin tutumu ve operasyonun bölgeye yansımasına ilişkin değerlendirmeniz nedir? Her ikisi de şu anda destek verdiğini belirtiyor peki bu destek ne kadar sürer?
Başta belirttiğim gibi, İdlib konusunda herkesin farklı bir planı var. Herşeyden önce, Rusya ile Türkiye’nin “konjoktürel” ortaklığının, herhangi bir kurumsal belkemiği olmadığı ve imzaya dayanmadığını anımsatalım. Bu açıdan, Türkiye’nin giderek kopan NATO bağı gibi çerçevesi belli ve yasal-kurumsal bir takım ayaklar üzerinde duran bir ittifaktan bahsetmiyoruz. Şu soruyu da akılda tutalım: Eğer TSK, İdlib’de bilfiil çatışmaların içine çekilir (ki bu yüksek ihtimal) ve üstüne üstlük de, askeri başarı da sağlanamazsa, hâlâ bir NATO ordusu olan TSK’nin zayıflaması, Moskova için bir kazanç mı olur kayıp mı? Esad rejimi, İran, Rusya ve Çin’in desteğiyle ülkeyi savaş sonrası yeniden inşa etmek istiyor. Şam açısından da, askeri tehdit olmaktan çıkmış TSK, tercih edilir mi edilmez mi?  

ABD’ye gelince, ülkede Suriye siyasetinin, kendi içinde çok farklı politik düşünce ve çizgideki kişi ve kurumların arasında çizilen zigzaglardan oluştuğunu unutmayalım. ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ın koltuğunda daha ne kadar kalacağı bile belli değil. ABD Başkanı Donald Trump’ın da bir dış politika vizyonu olduğunu söyleyemeyiz. Pentagon’un rotası, YPG ile ortak askeri çalışma yönünde oldu ve bu rota da öyle kolay değişmez artık. Ancak, Washington’da ortak bir düşünce varsa, bunun da, Kremlin’in Türkiye’yi ABD’ye karşı nasıl kullanabileceği kaygısı olduğunu ifade etmek mümkün.  

ÖNCEKİ HABER

Büyük geri dönüş: Esad ve Erdoğan aynı cephede

SONRAKİ HABER

'TAMTEKS işçileri olarak birleşip hakkımızı alalım'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...