20 Eylül 2017 21:28

Sorunlarımız ortak, düşlerimiz de

Kaygı, yaşamak kaygısı…

Paylaş

Merve YILDIRIM
Büşra SARAY
Uludağ Üniversitesi

Kaygı, yaşamak kaygısı… Nefes alabilmek için ölmek ve bazen öldürmek. İşte geldiğimiz durum bu. Şiddetin, tacizin, tecavüzün bu kadar meşru hale getirildiği şu günlerde tek temennimiz hayatta kalmak oldu. Bazen sokağa çıkarken “Bunu giyersem çok bakarlar, takip ederler, belki öldürürler.” diye düşündüğümüz günlerden geçiyoruz. Şort giydiğimiz için dayak yediğimiz, yine evimizin içerisinde şort giydiğimiz için apartman yöneticisine şikâyet edildiğimiz, kıyafetimizin uygun bulunmaması üzerine güvenlik tarafından parktan atılmaya çalışıldığımız günler bu günler. Artık tacizcinin elini kolunu sallaya sallaya kaldığımız apartın içerisine girip ders sıralarımıza oturduğu günler… Şiddetin öyle ya da böyle hayatlarımızı kuşattığı, yaşam alanlarımızı daralttığı, bizi yaşamdan koparmak için deyim yerindeyse çırpındığı günler. Şiddetin, tacizin ve tecavüzün normalleştirilmesi ve bu normalliğin devlet şiddeti ile mümkün olacağı gibi iktidar eğitim müfredatını da kadın düşmanı bir müfredatla tamamlıyor.
GÖRÜKLE KADINLARIN KÂBUSU
Görükle’de yaşayan kadınlar da taciz ve tecavüz sarmalı ile karşı karşıya.
Zengin iş adamlarının “Üniversiteli sevgili bulurum belki.” düşünceleriyle geldiği bu köyde her üç kadından ikisi sözlü yahut fiziksel tacize maruz kalıyor. Gece geç saatte işten çıkan hatta öğrencilikten daha çok garsonluk yapan kadınlar evine kadar farklı farklı arabalarla takip ediliyor. Kimisi kaçırılmakla tehdit ediliyor, kimisi kaldığı apartın içinde zorla öpülmeye çalışıyor. Kimisi ise boşandığı kocası tarafından birçok yerinden bıçaklanarak sokak ortasında öldürülüyor. Patron “Victoria Secret gibi çalışanlar arıyorum” diyerek biz kadınların bedenleri üzerinden para kazanmayı hedefliyor.
BİR HAFTADA 700 İMZA
Kiminle sohbet etsek, kime dokunsak başından kesin bir taciz olayı geçmişti. “Ben yaşamadım.” diyen ise “Görüyorum, duyuyorum.” diyordu. Görükle kadınların kâbusu haline gelmiş durumda. Birçok kez polisi aradığımızda “Bizde kalem, kâğıt bitmez. Yazın dilekçenizi gidin.” sözleriyle karşılandık. Yahut “O saatte sokakta ne işin var?​” ile… Çözümün bizim ellerimizin arasında olduğunun farkındaydık. Bir şeyler yapmamız gerek diyerek bir kahvaltı gerçekleştirip “İmza kampanyası bile olsa başlatalım.” dedik. Ve bir imza kampanyası başlattık. Bir haftada 700 kadına ulaşmıştı sesimiz. Okulların kapanması ile yarım kalmıştı mücadelemiz ama asla son bulmadı. Yeni dönem ile birlikte yeniden imza kampanyamızı başlatıp emniyet yetkililerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi, ışıklandırmaların artırılması, tacizin ve tecavüzün son bulması için daha çok kadına ulaşacağız. Çünkü bizim şiddetin, yoksulluğun, çaresizliğin karşısına koyacak umutlarımız ve hayallerimiz var. Yan yana geldiğimizde değiştirecek gücümüz var. Öldürülmemek, ölüme sürüklenmemek, yaşamak için savaşacağımız günler de bizi bekliyor.
BİRLİK OLMA VAKTİ
Biz kadınların birlik ve dayanışma içinde olmaya ihtiyacı var. Ortak sorunlarımız olduğu kadar düşlerimiz de ortak. Bir gün uyanıyoruz okuduğumuz bölüm kapatılmış, bir gün uyanıyoruz müfredat değişmiş, bir gün uyanıyoruz onlarca çocuk istismara maruz kalmış. Ve her gün biraz daha fazla ama eksilmeden ölümlere açıyoruz gözlerimizi. Kız kardeşlerimizin ölümüne. Annemizin, sıra arkadaşımızın ölümüne. Bir el hep omzumuzda. Bir el hep bedenlerimizi yokluyor. Sokağa hava almaya dahi çıkamıyorsak çıkarken de binbir tereddütle boğuşuyorsak, ne giyeceğimizi düşünürken “Tacize uğrar mıyım?​” diye düşünüyorsak birlik olmanın vakti çoktan geldi. İmza kampanyası ile başlayan bir birlik mesela. Asla yalnız olmadığımızı hissettiğimiz her kadının imza atarken nasıl umutlu ve nasıl bu durumdan canının yandığını gördük. “Etim çekiliyor gibi hissediyorum” diyerek imza atan kadın ile “gerçekten imzalar sayesinde son bulur mu?​” diyen kadın arasında umut var. Onları birbirine bağlayan özgür ve insanca yaşamın hayali var.

 


KORKUYLA YAŞAMAK İSTEMİYORUZ

Öğrencilikten çok işçiyim aslında. Günün 10 saatini çalışarak geçiriyorum. Garsonluk yaptığım kafede patronumun “Müşterilere gül biraz, bakımlı ol, güzel giy.” önerilerini cebime koyup yola düştüğümde kafeye gelen müşterilerce takip ediliyorum. Bazense takip eden herhangi bir şahıs kafeye müşteri olarak gelip beni göz hapsine alıyor. Patronuma bu durumdan bahsettim. Onlar da abarttığımı düşündü ve işi bırakmak zorunda kaldım. Sokakların, iş yerlerinin, kampüslerin güvenli olmadığını biliyorum. Öldürülme ve tacize uğrama korkusu ile yaşamak istemiyorum. Bu yüzden imza kampanyasını destekliyorum.


SUÇLU BİZ DEĞİLİZ

Bir gece yolda arkadaşımla yürürken peşimizden elinde dört köpeği olan bir adam koşmaya başladı. Biz de yakındaki bir karakola sığındık. Polislere olayı anlatınca “Bu saate sokakta ne işin var?​” sorusuyla karşı karşıya kaldık. Ardından karakoldan çıkıp biraz ilerleyince aynı adamın bizi beklediğini gördük ve tekrar karakola döndük. Bu sefer de polis yoldan çevirdiği herhangi bir erkeğe bizi eve bırakmasını söyledi. Güvenlik güçleri tacize uğrayan kadınlara karşı suç gece sokağa çıkmamızdaymış gibi davranak bizi yıldırmaya çalışsalar da mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bu imza kampanyasına ben de katıldım çünkü suçlu biz değiliz!

ÖNCEKİ HABER

İki kavram: altyapı, üstyapı

SONRAKİ HABER

Yurt fiyatı artıyor ama manzara değişmiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...