06 Eylül 2017 12:27

6-7 Eylül: Tertibin motivasyonu 'milli mutabakat'tı

Tarihçi Erdoğan Aydın, HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve Araştırmacı Nevzat Onaran'la 6-7 Eylül 1955 olaylarını konuştuk.

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi tarihi, ne yazık ki aynı zamanda henüz aydınlatılmamış pogrom, katliam ve provokasyonlar tarihi. 6-7 Eylül 1955’te İstanbul Beyoğlu’da Rum ve diğer azınlıklara karşı bir kışkırtma ile başlayan ırkçı saldırılar da bu provokasyonlardan biri. Evrensel'e konuşan Tarihçi Erdoğan Aydın, HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan ve Araştırmacı Nevzat Onaran, Adnan Menderes dönemindeki milli mutabakata dikkat çekerken bu mutabakatın daha sonraki tertiplerin de asıl motivasyon kaynağı olduğunu dile getiriyor.

NEVZAT ONARAN: 6-7 EYLÜL DEVLET TERTİBİ

"Özel Harp Organizasyonu, Türkiye’nin NATO’ya girmesi ve sonra Türkiye’nin belli işgal edilen sahalarında askeri güç bulundurma düşüncesiyle oluşturulmuş bir teşkilat. Bilindiği kadarıyla bu teşkilatın ilk önemli operasyonlarından biri 6-7 Eylül Olayları. Bu teşkilat daha sonra 12 Mart’ta ve 90’larda Kürtlere karşı operasyonlarda da  gündeme geldi. Sabri Yirmibeşoğlu önce 6-7 Eylül’ün Özel Harp Organizasyonu olduğunu söyledi fakat sonra anılarında reddeden bir tavra girdi. Ancak bugünden baktığımızda bu işin bir devlet tertibi olduğu konusunda hiç kuşku yok. 6-7 Eylül olaylarının dört aktörü var: devlet, sokak hareketi, medya ve hedef kitle. Devlet bunu tertip ettikten, medya ‘Atamızın evine bomba attılar’ meselesini köpürttükten sonra sokağa insanlar boşaltıldı. Sokağa boşaltılan insanlar İstanbul’da 4214 mağaza, 1004 ev, 73 kilise, 26 mektep, 1 havra, 21 fabrika, 14 imalathane, 26 eczane, 91 gazino lokanta, 19 pastane, 23 depo, 10 kuyumcu tahrip etti. İstanbul’da yakalanan sanık sayısı da 5104. Bu bilgiler ortaya koyuyor ki bu bir tertipti. Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiğinin özü, Türk ve Sünni Müslüman olmayanın ekonomik ve demokratik yapıdan tasfiyesidir. Bu düşünce 1915’lerde iyice netleştirilmiş ve icra edilmiştir. Türk milliyetçiliğinin bu ekonomi politiği bugüne kadar santim bir değişiklik olmadan aynen uygulanmaktadır. 6-7 Eylül de bu ekonomi politiğin icraatının devamı niteliğindedir. Ermeni Soykırımı, Rumların sürgünü, Yahudilerin Trakya’dan sürülmesi, Dersim Kırımı, 6-7 Eylül, Maraş Katliamı, Çorum Katliamı ve bugün Sur ile Cizre bu ekonomi politiğin icraatlarıdır."

‘HEDEF İMHA İÇİN ENERJİ TOPLAMAK’

"Bazı dönemler siyasi ortam gevşer demokrasi varmış gibi anlarız. Ama öyle anlar gelir ki o anlarda devletin refleksi ‘mış’ gibi olan demokrasiyi kaldırır atar. Attıktan belirlediği hedefin üzerine milli birlik muhabbetiyle gitmeyi planlar. Bu her zaman icra edilen yöntemdir. 6-7 Eylül de böyle olmuştur. Sonunda devlet bizzat tertiplediği organizasyona sokağı da rahatlıkla dahil etmek için böyle bir milli birlikten ve korku yaymaktan çekinmez. Bunu yaparken sadece sokaktaki bireylerle değil medyası ile de yapar. Milli mutabakat birlik beraberlik söylemi belirlenen hedefi imha için enerji toplamanın aracı.

Türkiye’de ne yazık ki yüzleşme kültürü yok. Ermeni Soykırımını bile neredeyse 1 asır sonra tartışır olduk. Ülkenin tarihçileri, aydınları maalesef devletin milli birlik söyleminin takviye unsurları gibi işlev gördüler ki 1 asır sonra yeterince tartışır olduk. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Dersim Kırımına ilişkin özür dilemişti 2011 yılında. Ama özür böyle olmaz. Almanya 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Yahudilerden özür dilemekle kalmadı gasbedilen mallarını tazmin etti. Birlikte yaşama ortamının siyasi ve hukuki güvencesini sağladı. Hukuki güvence olmayınca yüzleşme hiç olmaz."

TARİHÇİ-YAZAR ERDOĞAN AYDIN: DEVLETİN İKİ KANADI MİLLİ MUTAKABATTA BİRLEŞTİ

"Türkiye tarihi memleketin tektipleştirilmesi, farklı kesimlerden arındırılması üzerinden inşa ediliyor. Bu Abdulhamit döneminden beri sistematik olarak böyle geldi, ardından İttihat ve Terakki dönemi ve Cumhuriyet sonrasında da sürdü. Deyim uygunsa; Türkiye’deki derin devletin örgütlenme motivasyonu da bu temel üzerinden şekillendi. Sabri Yirmibeşoğlu’nun yaşanan olayları  “Özel Harp işi” diye nitelendirmesi de bu çerçevede şekilleniyor. Yani farklı olanların ortadan kaldırılmasına yönelik devletin derin aklı ve organizasyonunun yaptığı bir operasyon 6-7 Eylül olayları. Biz sıradan yurttaşlara bu durumu “Kıbrısta Rumların Türklere yaptığı saldırılara karşı bir infial” diye açıklıyorlar ama esas gerçek Türkiye’de farklıların dış fırsatlar değerlendirilerek ortadan kaldırılmasıdır.  
Bugüne gelirsek; bundan 4-5 yıl öncesine kadar 6-7 Eylül olayları gibi farklılıklara yönelen bir “milli mutabakat” pek yoktu. Ama özellikle son birkaç yıldır devletin seçilmiş kanadı ile bürokrasiden gelen kanadının temsil ettiği ideoloji arasında bir mutabakat sağlanmış görünüyor. Menderes dönemi de böyle bir yerden şekillenmişti. Üstelik Menderes döneminde devletin bu iki kanadı arasında çok eskiden gelen bir mutakabat vardı. Hatırlatmakta fayda var; Celal Bayar, Türkiye’nin tektipleştirilmesinde ta İttihat ve Terakki döneminden beri görev almış bir kişilikti. Bayar, Teşkilat-ı Mahsusa üyesiydi ve aynı zamanda İzmir-Ege bölgesinin Rumlardan arındırılması operasyonunun fiilen yürüten isimdi. İzmir’deki Teşkilat-ı Mahsusa’nın sekreteriydi. Bugünden bakıp geçmiş için “Demokrat Parti’nin devlet bürokrasisinden ayrı olduğu”nu söyleyenleri bizzat İzmir’de Rumların yaşadığı pogrom örneği yalanlamaktadır. Bugün için de benzer bir yorumu yapmak münkün. Zira dün Ergenekon davasından yargılananlar ile onların savcısı olanların bugün aynı yerde durduğu bir durum söz konusu. Dün Kürt sorununu imha ve inkar yoluyla çözmek isteyenlerle, devlet içinde Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini söyleyenlerin de bugün aynı yerde buluştuğu görülüyor. Bu yer ise “tek”lik söylemiyle (tek millet, tek inanç, tek bayrak vs, üzerinden) asılında pek söylenmese de “tek lider” üzerinden şekillenen bir durum. Dolayısıyla 6-7 Eylül 1955’in üzerinden bunca zaman geçmesine rağmen aslında pek bir şeyin değişmediği görülüyor. “Yerli ve milli” söylemi adı altında farklılıkların özgürlüklerini tanımayan geleneksel bir devlet aklıyla karşı karşıyayız.
Bugün ne yazık ki tarihsel bir yüzleşmeden söz etmemiz mümkün değil. Demirel’in 90’lı yıllarda “Kürt realetini tanıyoruz” söylemine ya da şimdiki Cumhurbaşkanının yakın zamanda “Dersim meselesinde özür dilemek gerekirse özür dileriz” ifadelerine yansıyan da sanki yüzleşiyormuşuz gibi görünüp aslında hiç de yüzleşmediğimiz gerçeğidir. Ne yazık ki devletin kadim geleneği  ve hak tanımazlığı devam ediyor. Düşünün ki; Malazgirt kutlama törenleri üzerinde bu toprakların yerlilerine yapılmış operasyon ve müdahaleleler kutsanabiliyor. Dolayısıyla yüzleşme bir yana hala egemen akıl iktidarı sürüyor. Biz de bunun bedelini bir türlü demokrasiye yaklaşmayarak, demokrasiden uzaklaşarak ödüyoruz."

HDP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ GARO PAYLAN:  BİZ HENÜZ YASA GEÇEMEYEN İNSANLARIZ

"Devletin  kuruluşundan beri bir düşman çerçevesi var. Devlet büyük bir cinayet üzerine, Ermeni Soykırımı üzerine kuruldu. Ermeni Soykırımı, hesabı verilmemiş büyük bir suçtu. Daha sonra Rumlar, Süryaniler göçertildiler, Yahudilere pogromlar uygulandı. Tüm bunlar aslında bir devlet, millet kurgusuyla, Türk ve Sünni Müslüman bir millet inşasıyla ilgiliydi. Bütün bunlar planlı operasyonlarla yapıldı. Bunların hesabı görülmediği için Türkiye’de kalan çoğunluk bu millet kurgusuyla ilgili veya Hıristiyan topluluklarla ilgili yapılan operasyonlara itiraz oluşturamadığı için aynı gadre büyük topluluklar da uğradı. İlk etapta itiraz oluşturan Kürt halkı ve Alevi topluluğu bu gadre uğradı. Her seferinde hesap vermeyen sistem bu operasyonlara devem etti."

‘SİYASET KURUMU DARBECİ YAPILARA MAĞLUP OLDU’

"6-7 Eylül provokasyonu, o günkü adı Özel Harp Dairesi olan, Osmanlı Dönemi’nde Teşkilat-ı Mahsusa olan, son dönemlerde farklı isimlerle yapılanan devletin derinlerinde veya yüzeylerinde adını ne koyarsanız koyun bir operasyon dairesinin işiydi. Mesela şu anda Kürt meselesine bakalım; barış süreci devam ederken bu işi maniple etmeye çalışan pek çok grup vardı. Adına ister ulusalcı, ister Fetullahçı, ister milliyetçi deyin devlet içindeki pek çok yapı bu meseleyi maniple etmeye çalıştı. Bu yapıların hepsi darbeci yapılardı. Ama maalesef siyaset kurumu o yapılara mağlup oldu."

‘HEPİMİZ DARBE YEMEYE DEVAM EDİYORUZ’

"Bugün yalnızca HDP binalarına yapılan saldırılara baktığımızda o işi organize edenler eğer ki Saray’dan talimat almamışlarsa başka hesaplar dahilindeydi. Yani mesele şu, bunların hepsi milli mutabakat cinayetleri. Bir meselede toplumu galeyana getiriyorlar, siyaset kurumunu maniple ediyorlar milliyetçi, ırkçı ve radikal islamcı tavırlarıyla suçu mazur gösteriyorlar. Siyaset kurumu da bunu hem durdurmuyor, belki hem yön veriyor, hesabını sormuyor. Adnan Menderes bu durumun belki farkına vardı, belki varamadı; farkına varsa bile engellemedi. Olay olduktan sonra da hesabını sormadı. Ama sormadığı için aynı ekip birkaç yıl sonra kendisini astı.
Hrant Dink cinayeti, Rahip Santoro cinayeti bunların hepsi Özel Harp Dairesi’nin, devletin operasyonlarıydı. O günlerde çağrımızı yaptık, gelin bu meseleye bakın dedik ama iktidar bu meseleye bakmadığı için 15 Temmuz Darbesi oldu. Yalnızca bu meseleye bakması yeterliydi ama mevzubahis Kürt olunca, Ermeni olunca hepsi aynı hareket ediyor. Ve maalesef hepimiz darbe yemeye devam ediyoruz."

‘HER GÜN 6-7 EYLÜL 1955’TİR’

"6-7 Eylül 1955 devam ediyor, 1915 devam ediyor. Bir meseleyi anmak için o meselenin geçmişi olması gerekiyor. Devam eden bir durumda geçmişi anamazsınız, yalnızca hatırlatırsınız. Birkaç yıl önce yüzleşme süreçleri olduğu için biz Ermeni Soykırımı’nı anıyorduk, çünkü geçmişte olduğunu düşünüyorduk. Anmaları öyle dönemlerde yaparsınız ve yasa geçersiniz. Biz henüz yasa geçemeyen insanlarız. Çünkü her gün 6-7 Eylül 1955’tir. Her gün Kürt meselesinde yeni cinayetlerin işlendiği, Hayrettin Karaman’ın ‘Gavurdan dost olmaz’ yazılarına maruz kaldığımız, daha dün Van’da Ermeni mezarlığına tuvalet yapıldığı günlerden geçiriliyoruz.”

'AZINLIKLAR GÜVERCİN TEDİRGİNLİĞİNDE YAŞIYOR'

“Tarih husumet çıkarmak için değil, ders çıkarmak için vardır, bir daha olmasın diyebilmek için vardır. Ders çıkarıldığının görülmesi bizi rahatlatacaktır. Bugün azınlıklar Hrant Dink’in tabiriyle güvercin tedirginliğinde yaşıyorlar. Bu güvercin tedirginliği giderilmediği sürece belki biz tekrar benzer provokasyonlara maruz kalabiliriz ama büyük toplum da iflah olmaz.”

FATİH POLAT: 6-7 EYLÜL'DEN BUGÜNE DEĞİŞMEYEN GERÇEK

ÖNCEKİ HABER

Liceliler: İş birlikçi diyerek öldürmeyi meşrulaştırıyorlar

SONRAKİ HABER

Adana'da saya işçileri hakları için ayakta

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...