31 Ağustos 2017 02:23

Türkiye tarımda Somali mi oluyor?

Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, hızla azalan tarım üretimini ve çiftçi sayısını Evrensel'e değerlendirdi.

Paylaş

Uğur ZENGİN
Fırat TURGUT
İstanbul

Tarım ürünlerinin ithalatının önündeki engellerin kaldırılması, GDO’lu hayvansal yemlerinin ülkede daha rahat kullanılır hale getirilmesi, tarım alanlarının da üreticilerin de azalması... Tarımda pek çok şey yaşanırken aslında hedeflenen şey ne? Türkiye tarım alanında nereye gidiyor. TMMOB’ye bağlı Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Somali ile benzerlik kurarken mevcut tarım politikalarını eleştirirken “Batı Afrika’da bir ülke açlıktan halkı kırılıyor ama ülkesindeki bütün tarım arazileri yabancı şirketlerin elinde” diyor. Atalık, bu politikalara karşı üreticilerin örgütlenerek ‘Kooperatifleşme’sini öneriyor. 

Tüm bunları bir araya getirdiğinizde uzun vadede Türkiye’de tarımın geleceğini nasıl görüyorsunuz? 

Uzun vadede Anadolu’nun geleceğini sana söyleyeyim. Uzun vadede Anadolu’nun geleceğinde bir kere köylerde kimse kalmayacak. Bırakılmayacak. Herkes kentlerde üst üste yaşayacak. Anadolu boş hale gelecek. Ve ülkelerin ya da şirketlerin birbirlerinden toprak satın almaları kapsamında Türkiye’nin  toprakları kiralanacak. İyi fiyat veren ülkeye kiralanacak. Tıpkı Somali’de yapılan gibi. Türkiye kendi topraklarında yetişen ürünleri sadece seyredecek, burnumuzun dibinde yetişen ürünler, toprağı kiralayan ülkenin tüketimine gidecek. Şu anki tarım politikaları ve tarım politikasını etkileyen Büyükşehir politikaları, suyun ticarileştirilmesi de buna dahil olmak üzere, Anadolu’nun kırsal alanının tamamen boşaltılmasına yönelik. 30 bin lirayla genç çiftçileri gönderiyorum, onları özendiriyorum olmuyor. O kaçan insanların kaçma nedenlerini düzelttin mi? Hayır. O zaman o işsiz adam 30 bin liranın cazibesiyle köye gidiyor, çocuğunu okutacak okul yok ki. Tekrar geri dönecek. 

Somali benzetmeniz var...

Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeleri şöyle bir taradığınızda tarım arazisi yetersizliğinden açlık çeken yok ki. Batı Afrika’da bir ülke, açlıktan halkı kırılıyor ama ülkesindeki bütün tarım arazileri yabancı şirketlerin elinde. 

Tekeller, uluslararası şirketler buralara el atıyor...

Şuna da dikkat etmek gerekiyor. Biyogüvenlik yasamıza göre Türkiye’de GDO’lu ürünler yetiştirmek yasaktır, Somali’den tarım arazileri kiraladık, Afrika’da bütün Afrika ülkeleri GDO’yu terk ettiler. GDO eken Afrika ülkesi yok. En fazla açın olduğu Afrika’da GDO’lu tohum ekilmiyor. Sadece Güney Afrika ve Somali’de var. Türkiye yaptığı tarımsal üretimde gen kaçışı vasıtasıyla kendi ürünleri de GDO’lu hale gelebilir. Onları Türkiye’ye sokmamasında fayda var.

GDO’lu mısır ve soya çeşitlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasına ilişkin yeni karar geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Artık hayvan yemlerinde GDO’lu 36 ürün kullanılabilecek. Nedir bu? Nasıl etkileyecek?

Hayvansal üretimde 15 milyon ton kaba yem 5 milyon ton karma yem açığı var. Dünya piyasalarından mısır ve soya almaya kalktığımızda soyanın yüzde 80-85’i mısırın da yüzde 25-30’u GDO’ludur. Yani kendine yeterli değilsen, dünya piyasalarından GDO’suzunu bulabilmen neredeyse imkansız. Dolayısıyla Türkiye’de hayvan yemlerinde izin verilen GDO, yurt dışından aldığımız mısır ve soyada getirilen genlerin Türkiye’de izinli olması açısından izin veriliyor. Yoksa izinli olmayan GDO’yu getirip fark edilmeden piyasa sürdüğünde 5-12 yıl hapis cezası var. O nedenle millet zor durumda kalmasın diye ha bire gen sayısı artırılıyor. Onu artıracaklarına atıl durumdaki tarım arazilerimizi işler hale getirseler, üretimi teşvik etseler daha hayırlı bir iş yapmış olurlar.

Peki niye üretimi teşvik etmek yerine GDO’lu ürünler tercih ediliyor?

Kendilerine sormak lazım. Türkiye’yi yurt dışına bağımlı hale getiriyorlar. Hayvansal ürünleri en başta çocuklarımıza yediriyoruz. Et, süt, yumurta... Sağlıklı beslensinler, zeki olsunlar, kuvvetli olsunlar diye bunları yediriyoruz. Halk olarak kendimiz bu ürünlerin kullanımını istemiyoruz. Bana bu ürünleri yer misiniz diye sordular, bildiğim taktirde kesinlikle yemek istemem dedim. Bilmeden yediğimi bilemem. Ben yemek istemediğim bir şeyi hayvana niye yedireyim ki? Onun ürünlerini de kendi çocuğumun önüne koyuyorum. Bir acayip sarmal, döngü. Niye GDO’lusuna muhtacız ki? Bu ürünleri kendi ülkemizde yetiştirmemiz mümkünken niye tercih etmiyoruz? Yetkililerden cevap bekliyoruz diyelim. Türkiye’nin üretimini bitirmek, kırsal alanı boşaltmak...

Kırsal alandaki insanı kente ‘sürmek’teki amaç nedir size göre?

Sermayeye ucuz iş gücü lazım. Sürekli açlık potasında dolaşıp sermaye sahibine biat edecek kitleler lazım. Türkiye’nin önümüzdeki süreçte ortaya konan insan profili budur ve kırsal alanlar şirketlere, oradaki insanlar sermayenin ucuz iş gücü kurgusu noktasına gidiyor.

Üreticilerin de örgütlü olmadığını görüyoruz. bu sistemin devamını bu örgütsüzlük mü sağlıyor? Üreticilerin söyleyebileceği söz yok mu burada?

Köylülerin örgütlenmesi gerekiyor. Kooperatifleşmede anlattığım buydu. Kooperatifler üreticilerden marketlere sattıkları fiyatın üstünde alıp, tüketiciye market fiyatının altında satıyor. Ürettiğinden kazanamayan insan üretimi de layıkıyla yapmaz. Bir gazeteci bana sordu, “Ahmet Bey tarım ilacı kullanmadan üretilemez mi, bu şart mı?​” Üretilir, biraz daha külfetli ve beden işçiliği istiyor. Ama tarım ilacı daha kolay. Sen bu ürünü satıp da para kazanamıyorsan niye beden işçiliğini de koyup daha külfetli olanı yapasın? Ben yapmam. İlaç kolayına geliyor, bas gitsin. 

‘BÜYÜKŞEHİR YASASI TARIMI ETKİLEDİ’

Örgütsüz olmak, üreticiye nasıl zarar veriyor? Ürünü yetiştirirken ya da diyelim ki Büyükşehir Yasası’nda nasıl üretici aleyhine işliyor?

Kooperatifleşmede şunu da söyleyeyim. KHK’lerle bakanlıklar yeniden teşkil edilirken, 2012’de Tarım ve Köy işleri Bakanlığının adı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına dönüşürken görevleri ve hizmet birimleri yeniden teşkil edilirken, kooperatifleri destekleme görevleri arasından çıkarıldı. Gıda, tarım ve hayvancılık bakanlığının bu görevi layıkıyla yerine getirmesi, öncü olması, teşvik etmesi, kooperatifçiliğin doğru çalışması bunu yakından takip etmesi ve gereken yerlerde yardımcı olması gerekiyor. Çiftçinin kooperatif yapı altında olmaması, birçok kooperatifin batak hale gelmiş olması nedeniyle çiftçinin bir örgütlülüğü yok. Çiftçinin bir şikayet mekanizması yok. Ürününü birine satmazsa alternatif olarak başkasına satma lüksü yok. Bütün aracılar ve tefeciler zaten bölgeleri paylaşmış durumda. Bir aracı gelip de size ne fiyat öneriyorsa ona satmak zorundasınız. Onun haricinde bir pazarınız yok. Dolayısıyla aracı da mümkün olan en düşük fiyattan alıp, en yüksek mümkün olan en yüksek fiyattan satmak peşinden koştuğu için bu fiyat dalgalanmaları üreticilerin üretimden keyif alarak zevkle üretimin sağlanması devletin öncelikle kooperatifçiliği gerek hayvansal gerek bitkisel üretimde doğru kooperatifçiliği Türkiye’nin  bütün köylerine yayması gerekiyor. Bir de şu çok önemli. Şu hiç tartışılmıyor. Türkiye Büyükşehir Yasası’yla 30 ilini büyükşehir haline getirdi. Türkiye’de 39 bin olan belde ve köy sayısı 17 binlere düştü. Önümüz iklim değişikliği ve kuraklıksa ya da yağışların hızlı düşmesiyse, hızlı düştüğünde çıplak toprak yüzeyindeki gözeneklere çarpma etkisiyle kapama etkisi yarattığında yağmur damlaları, çiftçinin hayvansal gübre kullanması gerekiyor. Bunu yapmazsa toprağı da sürüyerek erozyona neden olarak alıp götürüyor. Ya da kuraklık olması halinde toprakta çok çok az nem olsa bile bundan bitkinin kolaylıkla faydalanmasını sağlıyor. Hayvancılık ve bitkisel üretimin çiftçilere bir arada özendirilmesi gerekiyor. Ama Büyükşehir Yasası çerçevesinde mahalle haline geldiğinde köyler, ben gidip bir köyde tarla alıp üzerine 2 katlı villa kondurduğumda karşı komşunun ahır kokusu ya da gübre kokusu bana geldiğinde belediyeye şikayet ettiğim zaman zabıta gidip ilgili kanunla benim duyduğum rahatsızlıkla ona ceza kesebiliyor. Orası köydü, üretim yapılıyordu, hayvan gübresi kullanılması gerekiyordu. Ben hem onun köyüne gittim. Hem de kokusundan ahırından rahatsız oluyorum. Ahırını kilometrelerce öteye taşımak zorunda. Böyle tarımsal üretim olmaz ki. Büyükşehir yasasının hızla düzeltilmesi gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Sur'da bayram: Çörek kokusunun yerini toz toprak kokusu aldı

SONRAKİ HABER

‘197 bin kayıt dışı, taşeronlaştırmayla engellenemez’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...