İran; güç dengesi değişti
Arap coğrafyasında geçtiğimiz hafta, Erdoğan'ın Ürdün ziyareti, Katar-İran ittifakı ve ABD'nin Suriye'de yaşaann gerilim öne çıktı.

Gazeteci-Yazar Abdulbari Atwan, bu hafta Youtube’daki yayınında önemli gelişmeleri değerlendirdi.
Atwan, İsrail’in özellikle Suriye’de artan İran varlığından duyduğu endişe üzerine odaklandı. Lakin değerlendirmelerinde yer alan, İran Ordu Komutanlığına yeni atanan Abdurrahim Musevi’nin açıklamaları, şimdiye kadar İran cenahından gelen en çarpıcı açıklama niteliğinde. Abdurrahim Musevi “Bölgede güç dengeleri değişti” dedi. Atwan, güç dengesinin artık uçak, füze, uçaksavar sayısına bağlı olmadığını belirtti. Yeni güç dengesini “güçlü bir iradenin bulunmasına, ölene dek savaşacak güçlerin olmasına ve hakim bir liderliğin varlığına” bağladı.
İsrail Başbakanı Netanyahu da geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Rusya ziyaretinde İran’ı hedef alarak bu endişelerin daha da gün yüzüne çıkmasına neden olmuştu.
ABD NEDEN SURİYE’DE BAŞARISIZ?
Öte yandan Atwan, Rus eksenin başarı kazanırken ABD ve müttefiklerinin aynı başarıyı göstermemesini ise Rusya, İran, Suriye ve Hizbullah’ın sahada savaşmaları nedeniyle olduğu görüşünde. Atwan, “Rusya, İran, Suriye ve Hizbullah sahada savaştılar ve büyük kayıplar verdiler. Mali, manevi ve beşeri olarak kurbanlar verdiler. Buna karşılık ABD, Suriyelilerle savaştı. Eğitip donattığı Suriyeli gruplarla savaşı yürüttü. Aynı şekilde ABD’nin ve Suriye muhalefetinin müttefiki olan Arap devletleri de uzaktan kumanda ile, malzeme ve silah göndererek savaşıyorlardı. İran’ın, Hizbullah’ın ve Suriye’nin yaptığı gibi sahaya güç göndermediler” ifadelerini kullandı.
KATAR-İRAN İTTİFAKI
İran’ın mevzi kazandığı diğer bir alan “Katar krizi” oldu. Katar yeniden Tahran büyükelçiliğini açarken el Cezire Televizyonu İran’ın bölgedeki stratejisine daha uygun bir yayın politikası izlemeye başladı. Bu gelişme üzerine Suudi Arabistan’a yakın Şark al Awsat gazetesinden Abdurrahman Raşid, geçen hafta kurulduğunu iddia ettiği Katar-İran ittifakının dörtlü devletlerin tezini doğruladığını yazdı.
Raşid, Katar-İran ittifakının bölgede “teröre destek veren iki kutbun bir araya gelmesi” olarak nitelendirdi. Mısır’da yayınlanan al Ahram gazetesi de ortaya çıkan yeni duruma uygun olarak “Katar terörü” başlıklı bir başyazı yayınladı. Gazete, Mısır’ın son yıllardaki ekonomik kayıplarını “Katar’ın terörü desteklemesine” bağladı.
ERDOĞAN’IN ÜRDÜN ZİYARETİ
Geçen hafta çokta gündeme gelmeyen önemli bir gelişme Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ürdün ziyaretiydi. Haber ajansı ANSA, Ürdünlü kaynaklara dayanarak bu ziyaretin Suriye dosyası ile ilgili olduğunu aktardı. . Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ürdün Kralına “Güney Suriye’den çekilme karşılığında Ürdün’e silahlı grupların içinde olmadığı yerel yönetimlerin oluşturulmasını garantileme” yönündeki İran teklifini ilettiğini yazdı.
SURİYE’DEKİ GELİŞMELER VE İSRAİL’İN ENDİŞESİ
Abdulbari ATWAN
Bu programımızda Suriye’deki gelişmelerden dolayı İsrail’in endişesi üzerinde konuşacağız. İsrail, Suriye’den endişeli çünkü süreçte ortaya çıkmasını beklediği üç gelişme gerçekleşmedi.
Birinci beklentisi Suriye yönetiminin devrilmesi ve Beşar Esad’ın iktidardan düşmesiydi. İkinci beklentisi Suriye’nin çözülmesi ve birbirleriyle kavgalı mezhepsel emirliklere dönüşmesiydi. Üçüncü beklentisi ise Hizbullah’ın Suriye’de gücünün emilerek erimesi ve böylece faaliyetini ve tesirini kaybetmesiydi. Bu üç beklentinin hiçbiri gerçekleşmedi. Bunun aksine Hizbullah, başka bir güç haline geldi. Suriye iyileşiyor. Suudi Arabistan Dışişleri bakanı Adil el Cubeyr’in Suriye muhalefeti heyetine “Esad’la yaşamak zorundasınız. Esad baki, yeni fikirler istiyoruz” dediğini gördük. Kahire ve Moskova’nın katıldığı muhalefetin en son toplantısında da herhangi bir sonuca ulaşılmadı.
NETENYAHU RUSYA’DA
İsrail’in endişesi İran’ın Suriye’deki güçlü varlığıdır. Bundan dolayı Benyamin Netanyahu, Vladimir Putin ile acil bir buluşma için büyük bir endişe ile tatil beldesi Soçi’ye uçtu. Putin, İsrail başbakanını ve ona eşlik eden heyeti dinlemek için yaz tatilini yarıda kesti. Putin’in Netanyahu’ya tam olarak ne söylediğini, neyin üzerine anlaştıklarını, güvence verip vermediğini bilmiyoruz. Lakin bildiğimiz Rusya’nın İranlı uzmanlarla, müsteşarlarla Suriye’de yeni bir cephe açmayacağıdır. Çünkü İran, Rus ekseninde yedi yıl boyunca savaştı.
İRAN YÜKSELİŞTE
Benim görüşüme göre şu an İran yükseliş içerisinde. Bana bir televizyon programında “Rusya, İran, Suriye ve Hizbullah ekseni sahada başarı kazanırken; ABD ve müttefiklerinin neden böyle başarılar kazanmadığını” sordular. Nedeni son derece basit. Rusya, İran, Suriye ve Hizbullah sahada savaştı. Savaştılar ve büyük kayıplar verdiler. Buna karşılık ABD, savaşı Suriyelilerle yürüttü. Eğitip donattığı Suriyeli gruplarla savaştı. Bu süreçte projesi başarısız oldu. Aynı şekilde ABD’nin ve Suriye muhalefetinin müttefiki olan Arap devletleri, malzeme ve silah göndererek “uzaktan kumanda” ile savaşıyorlardı. İran’ın, Hizbullah’ın ve Suriye’nin yaptığı gibi sahaya güç göndermediler.
GÜÇ DENGESİ DEĞİŞMİŞTİR!
Üzerinde durmak istediğim diğer bir nokta İran Ordu Komutanlığına atanan Abdurrahim Musevi’nin açıklamaları. Abdurrahim Musevi tek kelime ile “bölgede güç dengeleri değişti” dedi. Bu güç dengesi uçak, füze, uçaksavar sayısına bağlı değil. Güç dengesi üç ana noktaya dayanıyor. Birincisi savaşacak güçlü bir iradenin bulunmasına, ikincisi şehit olacak; ölene dek savaşacak güçlerin olmasına, üçüncüsü hakim bir liderliğin olmasına.
Musevi, İsrail’in 25 yıl içerisinde ortadan kalkacağı iddiasında bulundu. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmiyoruz. Lakin bildiğimiz İran planının ilerlediği. Yemen’de ilerliyor, Suriye’de ilerliyor, Irak’ta ilerliyor. İranlılar, Irak ordusuyla hatta Peşmergelerle IŞİD’e karşı Musul’da ve öncesinde Ramadi’de ve Felluce’de savaşmayı başardılar. Bölge tamamen ve hızlı bir değişimin eşiğinde.
İSRAİL KUŞATILDI
Durum hızlı bir şekilde değişiyor derken ne demek istiyorum? İsrail’i endişelendiren nokta, kuşatılmış olması. Güney Lübnan’da Hizbullah güçleri tarafından kuşatılmış durumda. Hizbullah, dağların derinlilerinde füze tesisleri kurmayı ve gücünü geliştirmeyi başardı. 2006 savaşında İsrail’in derinliklerine 4-5 bin füze fırlatmıştı. Şimdi İsrail’e göre Hizbullah’ın elinde 150 bin füze mevcut. İsrail’i endişelendiren diğer bir nokta güney Suriye’de İran’dan yüksek rütbeli müsteşarların ve Hizbullah unsurlarının bulunması. Böylece İsrail, Güney Lübnan’dan ve Doğu ile Batı Suriye’den özellikle Golan, Kuneytra cephesinde kuşatılmış oldu. İlerleyen zamanlarda bölgede savaş ihtimali barış ihtimalinden daha yüksek.
KATAR’IN İRAN’LA İTTİFAKI SUÇLAMALARI DOĞRULADI
Abdurrahman RAŞİD
Şark al Awsat
Katar'ın İran’a dönmesi bizi şaşırtmadı. İttifak, Katar’ın davranışlarına ve faaliyetlerine kızgın ülkelerin söylediklerinin kesin kanıtıdır. Katar’ın İran gibi “kaosun ve şiddetin” kaynağı olduğunun delilidir. Bu hafta doğan Katar-İran ittifakı, bölgedeki şiddetin iki önemli kutbunu bir araya getirmiştir. İran’ın kendisi; Hizbullah, Asaib el-Hak, el Fatimiyun gibi Şii grupları ve diğerlerini desteklemektedir. Katar, 90’lardan bu yana el Kaide, IŞİD, el Nusra, Ensar el Şeria gibi Sünni şiddet yanlısı grupların çobanıdır.
Katar ile İran arasında, onları bölgesel güvenlik ve siyasi iş birliğine zorlayacak ortak paydalar yoktur. Katar, İran’ın önemli bir ticari ortağı değildir. Katar’ın Şii vatandaşlarının kutsal mekanlara ziyareti kolaylaştırma talebi yoktur. Siyasi yakınlaşma kararını haklı çıkaracak kültürel anlaşma veya halklar arası yakınlaşma yoktur. Katar’ın “Körfez’deki kızgın komşularının ekonomik boykotları İran’ın kucağına itti” söylemi doğru değildir. Tüketici pazarı bölgenin en küçüğü olduğunda tedariki kolaydır. Katar’ın ihtiyaçlarının çoğu başka pazarlardan ve yurt dışından karşılanmaktadır.
İki ülke arasındaki ticaret bir tek mala dayanıyor; “Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirliklerine karşı düşmanca bir cephe oluşturmak!”
Katar bu adımla devrimler üzerinde ve özellikle Suriye konusundaki görüş farklılıkları nedeniyle dondurulmuş 2010 öncesi dış siyasetine dönmüştür. Katar; İran’ın müttefiki ve Esad Suriyesi’nin, Lübnan Hizbullahı’nın temel destekçilerinden biriydi. Suudi Arabistan-Mısır ittifakının karşısındaydı. Doha ile Tahran arasında bu ilişkiler, on yıldan uzun bir süre devam etti. Faaliyetlerini Suudi Arabistan’ın karşısına yöneltti. Hizbullah ve Hamas hükümetlerini sınırsız bir şekilde destekledi.
Katar yetkililerinin İran'ın başkentine yaptığı ziyaretlerde değişim ve iş birliği belirtileri görülmüştü. El Cezire kanalı, Katar hükümetinin dilini değiştirdi. Yemen savaşında İran’ın müttefiki Husiler’i kapsama alanına aldı. Suudi Arabistan’ın Awamiye kasabasında ve diğer yerlerde İran’a sadık silahlı grupları destekledi. Suriye’deki ayaklanma ile ilgili ses tonunu değiştirdi.
Doha rejiminin İran ile iş birliğine girmesi aptalca bir adımdır. Dörtlü devletlerin uluslararası hükümetlere söylediklerinin iyi bir tanıtımıdır. Katar rejiminin doğasının, aşırılık ve şiddetle ilgisinin en son delilidir.
KATAR TERÖRÜ
Al Ahram
Başyazı
Katar terörizminin sonucu olarak Mısır’ın kayıpları şehitlerle ve yaralılarla sınırlı değil. Paha biçilmez kayıplardır. Katar’ın doğrudan veya dolaylı olarak askeri ve medya kollarıyla teröre yaptığı desteğin Mısır ekonomisine verdiği zararın faturası 30 milyar doları buluyor.
Katar’ın 25 Ocak Devriminden bu yana doğrudan finanse ettiği terör; turizm, yatırım, sanayi ve ihracat sektörlerini hedeflemiştir. En büyük kayıp 2010 sonların 12 milyar dolarla gelir elde edilen turizm sektöründe olmuştur. Katar’ın en yakın müttefiki olan “İhvan iktidarının” yıkılmasından sonra Mısır’ın şahit olduğu terör olayları, Katar medyasının Mısır turizmini hedef alan, (ülkede) istikrarsızlık olduğu yönündeki savaşı; turizm gelirinin sürekli düşürmüştür. Mısır’ın son altı yılda oluşan kayıplarının yarısını oluşturmuştur.
ERDOĞAN ÜRDÜN’Ü NEDEN ZİYARET ETTİ?
Rai al Youm
Başyazı
“Haşimi” Ürdün ile “Osmanlı” Türkiyesi arasındaki ilişkiler geçen yüz yıl boyunca iyi değildi. Eğer bir gelişme olmuşsa da bu gelişme geçicidir. İki taraf arasında da “güvenin düşük” olmasının tarihi, dini nedenleri ve siyasi temelleri, dosyanın yakından takipçileri bakımından gizli değildir. Lakin burası bunları yeniden işlemek için uygun değil.
Bu bakış açısı zemininde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın belirsizlikler içeren ve açıklama bekleyen birçok soruyu ortaya çıkaran birkaç gün önce Ürdün’ün başkentine yaptığı ani ziyaretin üzerinde durmak istiyoruz.
Kral II. Abdullah’ın kabul ettiği Erdoğan, bu ziyaretin nedenlerine ışık tutacak herhangi bir açıklama yapmadı. Buna karşılık Ürdün tarafı iki lider arasındaki görüşmelerin siyasi ve iktisadi konulardaki ilişkilerin geliştirilmesi ve Ortadoğu’daki gelişmeler üzerinde geliştiği genel açıklamasında bulundu. Bu açıklama başlangıçtan beri gizemli olan ziyarete belirsizlik kattı.
Ürdün’ün ne içinde ne de dışında adını duymadığı ve nadir olarak sözü edilen İtalyan Haber Ajansı ANSA, Ürdünlü kaynaklara dayanarak bu ziyaretin Suriye dosyası ile ilgili olduğunu aktardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ürdün Kralına “Güney Suriye’den çekilme karşılığında Ürdün’e silahlı grupların içinde olmadığı yerel yönetimlerin oluşturulmasını garantileme” yönündeki İran teklifini ilettiğini yazdı. Erdoğan’ın Ürdün Kralına, İran’a bağlı bütün askeri güçlerin ve ona bağlı kuvvetlerin Güney ve Kuzey Suriye’den çekilmesi gerektiğine bağlılığını yinelediğini ekledi. En azında Türkiye ve Ürdün’ü ilgilendiren alanlardan.
İtalyan haber ajansının haberi birçok çelişki içeriyor. İran, Ürdün’ün başkentinde büyükelçisi varken niçin Cumhurbaşkanı Erdoğan bu mesajı iletsin? Ve eğer bir arabulucu arıyorsa niçin bu arabulucu Ürdün’le iyi ilişkilere sahip Rusya ve Ürdün Kralı ile iyi ilişkileri olan Vladimir Putin olmadı?
Suriye’nin güneyinde ve işgal altındaki Golan tepelerine bakan Kuneytra’da İran güçlerinin bulunmasından endişe eden kim? İşgal devleti İsrail! Güney Suriye’de silahlı gruplarla iyi ilişkilere sahip. Hastanelerinde 3 bin 500’den fazla yaralıyı tedavi etti. İsrail’in kendisi Türkiye ve ABD ile buluşarak Güney Suriye hatta tüm Suriye’den İran güçlerinin çekilmesini talep etmektedir.
Bölgedeki ve özellikle Suriye’deki kağıtları yeniden karan Erdoğan’ın, iktidarın ve Şam’daki liderinin düşmesi üzerine beklentileri geçmişte kaldı. ABD’nin istediği ve İsrail’in kışkırtmasıyla Suriye ve Irak’ın kuzey sınırı boyunca ve Kuzeybatı İran kenarında bağımsız Kürt varlığı riski, Erdoğan için giderek daha önemli hale geldi.
Sonuçta Katar’ın İran’la ilişkilerini normalleştirdiği, büyükelçisini yeniden gönderdiği; Suudi Arabistan’ın diyalog kapılarını açtığı ve hacılarını onurlandırdığı bir süreçte Ürdün’ün İran’la ilişkilerini normalleştirmesinin sebepleri nelerdir?
Erdoğan’ın Amman ziyareti üzerine önceki açıklamalar doğruysa neden Ürdün, İran’dan mesajı Türkiye üzerinden alıyor? Ürdün liderliğinden doğrudan ya da dolaylı olarak meşru ve acil sorularla ilgili bir cevap almayı umuyoruz.
Evrensel'i Takip Et