16 Ağustos 2017 00:25

Özgür Gündem baskınının 1. yılı: Baskıların miladı oldu

Özgür Gündem gazetesinin basılmasının ve kapatılmasının üzerinden bir yıl geçti. Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya ile görüştük.

Paylaş

Meltem AKYOL
İstanbul

“Türkiye basın tarihine geçecek kara günlerden geçiyoruz.” Böyle demiştik geçtiğimiz yıl tam bugün, 16 Ağustos 2016’da... Özgür Gündem gazetesi, İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesinin kararı ile “örgüt propagandası” yapmak suçlaması ile ‘geçici’ olarak kapatıldı. Geçici dediğime bakmayın, çünkü bu geçiciliğin ne kadar süreceği yazmıyordu kararda. Üstelik kapatma kararı da gazeteye gelen tebliğle değil, Yeni Şafak gazetesinde yapılan haberle öğrenildi. Daha kararın yankıları sürerken gazete binası basıldı, içeride bulunan 22 gazeteci gözaltına alındı. Baskının yankıları sürerken akşam saatlerinde ise Eren Keskin, Aslı Erdoğan, Ragıp Zarakolu, Filiz Koçali’nin de bulunduğu yazarların evleri basıldı. Gazetenin Yayın Danışma Kurulu Üyesi Yazar Aslı Erdoğan da 17 Ağustos’ta gözaltına alındı. Gazeteye yapılan baskında gözaltına alınan Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Zana Kaya ve Yazı İşleri Müdürü İnan Kızılkaya ile Aslı Erdoğan tutuklandı. Yine gazetenin Yayın Danışma Kurulu Üyesi, Dilci Nemiye Alpay ise ifade vermeye gittiği mahkeme tarafından ‘kaçma şüphesi’ iddiasıyla tutuklandı.

Devam eden süreçte gazete çalışanlarına baskılar da devam etti. Gazetenin İmtiyaz Sahibi Kemal Sancılı ise bu süreçte tutuklanan bir başka isim oldu. 

Alpay, Erdoğan ve Kaya 4 aylık tutukluluğun ardından çıkarıldıkları ilk mahkemede tahliye edildi. İnan Kızılkaya ve Kemal Sancılı ise hâlâ tutuklu bulunuyor.

Bu arada gazete ile dayanışmak amacıyla başlatılan ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği Kampanyası’na katılan gazetecilere ve hak savunucularına da yüzlerce dava açıldı, Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Yazar Ahmet Nesin ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı ve Gazetemizin Yazarı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı bu kapsamda 10 gün tutuklu kaldı. Son olarak, kampanyaya katılan Gazeteci Murat Çelikkan tutuklanarak cezaevine gönderildi.

‘GAZETE KAPATILDI, GAZETECİLER HAPİS’

Tüm bu baskı süreçleri geçen bir yılda da devam etti. Geçtiğimiz yıl tutuklanmadan hemen önce gazete kapatıldığında bir araya geldiğimiz Zana Kaya ile bu kez geçen bir yılı konuştuk. Kaya, son bir yılın Türkiye basın tarihinin en ağır bir yılı olduğu görüşünde. Kaya, “Türkiye toplumunun tamamı bir nevi yarı açık cezaevinde tutuluyor. Bu uygulamaları her gün görüyoruz biz, eylem yapmak, sokağa çıkmak, protesto yapmak ve bunları haberleştirmek yasak, suç... Karanlık bir tablo var ama ben umutluyum. Çünkü, hakkın, hakikatin mutlaka kazanacağını biliyorum” dedi

Geçen yıl bugün gazeteyi ziyarete gelmiştik, kapatma kararından sonra, neler yapılabileceğini konuşmuştuk. Bu kez geçen bir yılda neler yaşandığını konuşuyoruz. Darbe girişimi, OHAL, kapatma ve... Yaşananlarla başlayalım mı? Hem sizin açınızdan hem de Türkiye basını açısından nasıl bir yıl geride kaldı?
Aslında Özgür Gündem’e yönelik baskı, daha doğrusu hem kapatma hem de gazete merkezinin basılması, basına yönelik baskıda milat noktalarından biri. Şöyle ki 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hükümet apar topar OHAL ilan etti ve bununla daha önce Türkiye’de hukuksuz da olsa var olan, düzeni de rafa kaldırdı. Ve böylece kendisine muhalif olan basın yayın-organlarını tasfiye etmek için elini güçlendirdi. Zaten Özgür Gündem’e yönelik 24 Temmuz 2015’te çözüm sürecinin de noktalanması ile birlikte yoğun bir baskı sürecinin içerisindeydi. Yüzlerce dava açılıyordu, fakat anayasal olarak gazeteyi kapatmak mümkün değildi. O süreç, davalarla birlikte buna karşı geliştirilen, ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği’ dediğimiz bir takım kampanyalarla, gazeteci örgütlerinin dayanışması ile gazete yayın hayatını sürdürmeye çalıştı. Ve  nihayetinde biz 20 Temmuz’da OHAL ilan edildikten sonra basın yayın organlarına yönelik kapsamlı bir yönelim olabileceğini görüyorduk. Çünkü, hükümet bu darbe girişimini bir fırsat olarak gördüğünü açıkça ilan etmişti ve öyle de oldu.  

‘TÜRKİYE BASIN TARİHİNİN EN AĞIR BİR YILI’

Peki kapatmalar, baskınlar neresinde duruyor tüm bu yaşananların?
Şöyle bir analiz yapmak doğru olur, eğer Türkiye’de bu düzeyde bir baskı uygulayacaksanız, işte bu kadar insanı işkenceden geçireceksiniz, yüzlerce kurumu kapatacaksanız, kayyım atayacaksanız, yani bu düzeyde bir zulüm düzenini inşa edecekseniz, öncelikle basın kurumlarını susturmanız lazım. O yüzden daha en başından basın kurumlarına yönelerek başladılar. İşte Özgür Günden, Cumhuriyet, DİHA, Hayatın Sesi TV, İMC TV… Yıllardır Türkiye’de toplumun sesi olmaya çalışmış, gerçeğe sadık kalmaya çalışan yayın organlarının tümüne çok ağır bir yönelim oldu ve bu mecraların neredeyse tamamı kapatıldı. Dolayısıyla Özgür Gündem’e yönelen baskı bunun startı idi.

Son bir yılda olan her şey, Türkiye toplumunun gözü önünde oldu, çok da böyle belge arayıp, bulmaya gerek yok, uygulamalarla sokağayansımış durumda. İşkence çıplak, sokakta yapılan bir şey. Bu açıdan son bir yılın Türkiye toplumu için olduğu gibi, Türkiye basın tarihinin en ağır yılı olduğunu söylememiz gerekir. 160’ın üzerinde gazeteci cezaevinde, hâlâ Özgür Gündem’in Yazı İşleri Müdürü, İmtiyaz Sahibi, DİHA’nın haber müdürü… İçerde bunlar. Ve bu baskı süreci devam ediyor. 

‘GERÇEĞİ AKTARMAK ‘TERÖR’ FAALİYETİ OLDU’

Sık sık ’90’lar kıyaslamaları yapılır... Sen nasıl bir değerlendirme yapıyorsun?
90’lardaki gibi yönleri olan ama onları aşan da bir durum var ne yazık ki. Onları görebiliyoruz. Çünkü basın öyle bir noktaya geldi ki. ’90’larda biraz daha savaş bölgelerinde, Kürdistan’da, olan biteni aktarmak devlet açısından çok iyi görülmüyordu, baskı uygulanıyordu. Bir takım infaz yöntemleri devreye sokuluyordu... Fakat bugünkü durum, sadece Kürt meselesinde değil, herhangi bir nedenden dolayı iktidarı eleştirmenin kendisi suç unsuru haline getirildi. Şimdi bir de basın öyle bir duruma getirildi ki gerçeği aktarmanın kendisi terör faaliyeti kapsamına sokuldu.

‘BU MESLEĞİN VAR OLUŞ MÜCADELESİ VERİLİYOR’

Haber yapmanın kendisi suç oldu diyorsun yani...
Evet, herhangi bir etkinliği, herhangi bir durumu, çıplak gözle gördüğümüz bir durumu, işte diyelim ki bugün, Nuriye ve Semih’in açlık grevi eylemi, herkesin çıplak gözle gördüğü bir takım hadiseler, olaylar, zulümler... İşte köylüler işkence görüyor Şemdinli’de.. Bunların haberlerini yapmak suç unsuru sayılıyor. Bu sadece Türkiye tarihinde değil, dünya basın tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durumu yaşıyoruz. Gerçekten yani, bu düzeyde basın kurumlarına yönelik, basın faaliyetinin kendisinin, gazeteciliğin kendisinin suç unsuru haline sokmak, çok karşılaşılan bir durum değil.. Bu açıdan söyle söyleyebiliriz, basın var oluş mücadelesi veriyor. Bu meslek olacak mı olmayacak mı, yani bu düzeyde bir varoluşsal mücadele. Bu gazetecilik faaliyetini yürüten herkes de çok çıplak bir tehdit altında, çok açık bir faşizm tehdidi altında, habere gitmek, olan biteni, gözünle gördüğünü yazmak suç. Newroz’da bir çocuğun fotoğrafını çekmek suç, olan bitenin fotoğrafını çekmek suç unsuru haline getirilmiş durumda. Bu koşullarda basın faaliyeti yürütülüyor. O açıdan her zamankinden çok daha değerli bir mücadele bu, baskılara boyun eğmeyen ve toplum gerçeği ulaştırma görevi hisseden gazeteciler için de aynı zamanda tarih de kaydedecek çok onurlu bir duruş da var ortada. 


‘BEN DE MEMLEKET GİBİYİM AÇIKÇASI’

Senin açından peki, Gözaltına alındın, tutuklandnı, cezaevi... Şimdi ne yapıyorsun?
Ben de memleket gibi bir yılı geride bıraktım, çünkü sen de söyledin, buna maruz kalanlardan biriyim ben de. Bir çok gazeteci arkadaşım gibi, bir kısmını biliyorsunuz işte gözaltı, tutuklama, cezaevi süreci… Onun dışında  çıktıktan sonra mesleğin bir yerinden, topluma bir şeyler anlatma görevini sürdürmeye çalışıyorum. 

Aslında cezaevinden çıktığımda da söylemiştim, hakikaten kapalı bir cezaevinden, yarı açık bir cezaevine çıkmış gibi hissediyorum. O gün de söylemiştim, bu gün de öyle hissediyorum. Çünkü Türkiye toplumunun tamamı bir nevi yarı açık cezaevinde tutuluyor. Bu uygulamaları her gün görüyoruz biz, eylem yapmak, sokağa çıkmak, protesto yapmak ve bunları haberleştirmek yasak, suç... Yani çok sınırlandırılmış basın kurumları var ve onlar yayın yapmaya, topluma gerçeği ulaştırmaya çalıyor. Çok kıt imkanlarla, eskisi gibi değil, okuyucuya ulaşmak, haberi onlara, topluma iletebilmek çok zor. Bu açıdan çok zorlandığımızı belirtmeliyim. Ama şöyle şeyler de oluyor, onlar da bu mesleğin sihirli noktalarından biri, bir fotoğrafla, bir kare ile, bir haberle, kim ne derse, ne açıklarsa açıklasın, o dediğimiz  baskıyı, zulmü anlatıyorsun ve bunun çok büyük yankıları oluyor. 

‘KARANLIK BİR TABLO VAR AMA UMUTLUYUM’

Karamsar bir tablo çiziyorsun... 
Evet ama yine de umutlu olduğumu söylemeliyim. Mesela Amed Newrozu’nda Kemal Korkut’un öldürülmesi olayı. Bir sürü açıklama yapıldı, yalan söylendi ama bütün olan bitenin özetini ortaya çıkaran kareler ortaya çıktı... Onun dışında Türkiye’nin batısında KHK ile işten atılanların direnişi, Nuriye ile Semih’in direnişi, Şemdinli’de köylülere yapılan işkencenin fotoğrafları. İşte bütün bunları tarih kaydediyor, kaydedecek. Bu açıdan da ben özellikle şunu belirtmek istiyorum, gerçekten de demokratik muhalefetin sesi olmaya çalışan basın yayın organları çok onurlu bir dönemi geride bırakıyor. Kendi tarihleri açısından çok onurlu bir duruş sahibi olduklarını rahatlıkla belirtebiliriz. 

Toplumun, hakkın, hakikatin mutlaka kazanacağını biliyoruz... Kazanan toplum olacak, hakikat olacak...

‘DAYANIŞMA VE MÜCADELE BİZİ BU SÜREÇTEN ÇIKARACAK’

Son olarak bu süreçten nasıl çıkılacak. Yani gazetecilere baskı artıyor, toplumsal baskı artıyor?
Bu tür dönemlerden çıkmanın şifreleri diyebileceğimiz, mesleki açıdan da söylüyorum, toplumsal mücadele açısından da söylüyorum, mücadele ve dayanışmadır. Bu dönemden iki şey ile çıkılır, birincisi bu zulme boyun eğilmeyecek, insan kendi onurunu koruyacak, ikincisi dayanışacak. En azından askeri koşullarda buna karşı koyacak dayanışma ağlarının örülmesi gerekiyor. ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği’ çok önemli bir kampanya idi bu açıdan, Özgür Gündem’e yönelik baskıları önemli oranda kırmıştı esasında, yine Cumhuriyet’e yönelik tutuklamalarda ya da baskılarda çok önemli dayanışma organizasyonları kuruldu... 

‘MESLEĞİNİ HAKKIYLA YAPANLAR KAZANACAK’

Dayanışma örgütleyenler de hedefte ama... Murat Çelikkan hapiste, gazeteciler her gün iktidar medyası tarafından hedef gösteriliyor...
Evet, sadece dayanışma için bir günlük yayın yönetmeni olan Murat Çelikkan’ı içeri attılar. Ertelenebilirdi ceza, onu da yapmadılar, çok böyle intikam alma duygusu ile hareket ediliyor. Buna karşı biz insanlığın vicdanına sesleneceğiz ve oradan konuşacağız. 

Ne olursa olsun, bu dönemden çıkmanın formülü de dayanışma, o yüzden dayanışma gösterenler hedef alınıyor... Ve elbette mücadele, mesleğini hakkıyla yapmak.  Ve ne olursa olsun Türkiye’nin, toplumun gerçekten sesini duyurmaya çalışan basın yayın organları da çok kıt imkanlarla ve baskılar altında, tutuklama tehdidi altında yayın yapmaya çalışıyor. Bu baskılara karşı da bir duruş var, bu devam ediyor yani.


DAYANIŞMA DA CEZALANDIRILDI

Çözüm sürecinin kesintiye uğraması sonrası 24 Temmuz 2015’le başlayan çatışmalı süreçte, Özgür Gündem sayısız soruşturma, dava ve sansürle karşı karşıya kaldı.

Bu baskı politikasına karşı 3 Mayıs 2016’da Basın Özgürlüğü Günü’nde “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” kampanyası başlatıldı. 

7 Ağustos 2016’da sonuçlanan bu kampanyaya dayanışma amaçlı katılan 100 kişiden 49’una soruşturma açıldı. Bu soruşturmalardan 11’i takipsizlikle sonuçlandı, 38 dosya davaya dönüştü. 38 nöbetçi genel yayın yönetmeni “Terör örgütü propagandası yapmak” ve “Terör örgütlerinin bildiri veya açıklamalarını basmak veya yayımlamak”la suçlanıyordu.

Nöbetçi genel yayın yönetmenlerine ilişkin süren davalarda bugüne dek, 18 kişi hakkında 62 bin lira ve 220 ay 15 gün hapis cezası verildi. 20 Haziran 2016’da üç Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni, Erol Önderoğlu, Ahmet Nesin ve Şebnem Korur Fincancı tutuklandı, 10 gün tutuklu kaldı. Ve son olarak, nöbetçi yayın yönetmenlerinden Murat Çelikkan’a verilen 1 yıl 6 aylık ceza.

“Duruşmadaki davranışları ile yeteri kadar pişmanlık göstermemiş olması” iddiasıyla ertelenmediği için Çelikkan, 14 Ağustos Pazartesi günü cezaevine konuldu.

ÖNCEKİ HABER

Batı Afrika’nın köle çocukları

SONRAKİ HABER

Kilo vermek için aç mı kalmalı, psikolojik destek mi almalı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...