28 Haziran 2017 00:15

'Bilin ki emperyalist canavarın karnında dostlarınız var'

Amerikan Emek Partisi Ulusal Sözcüsü Alfonso Casal, AEP ve ABD politikalarına ilişkin Evrensel'e konuştu.

Paylaş

Ekim KILIÇ
New York 

Emperyalistlerin uluslararası sahnede pay kapma yarışının hızlandığı, işçi sınıfı ve emekçi halklar mücadelesinin yer yer farklı biçimlerde yükseldiği veya bunun işaretlerini gösterdiği yılların içersindeyiz. Böylesi bir süreçte irili ufaklı komünist gruplar da baş verip işçi sınıfı iktidarına giden yol tartışmalarını belirli seviyelerde yoğunlaştırıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 2008 yılında kurulan küçük ama istikrarlı bir parti olan Amerikan Emek Partisi (APL) bu sürecin en ilginç meyvelerinden birisi. 

APL’nin Ulusal Sözcüsü Alfonso Casal ile, AEP ve ABD politikaları hakkında konuştuk:
 
Bildiğimiz üzere, Amerikan Emek Partisi’nin ulusal sözcüsünüz. Amerikan Emek Partisi nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? 

APL esasen çok uzun bir tarihe sahip. Büyük William Z. Foster, 1930’larda, 40’larda ve 50’li yılların başında ABD Komünist Partisi’nin başkanıydı. Browderizm’e karşı anti-revizyonistlere önderlik etti. Çin’de Mao’yu desteklemenin gerekli olduğu zamanda Mao’yu destekledi. Foster, 1961’de yaşamını yitirdi. Yaşamının sonuna doğru keskin bir şekilde Kruşçev revizyonizmini eleştirmeye başladı. APL’nin hikayesi Foster ile başlıyor. Foster’in sekreteri de büyük yoldaş Jack Shulman’dır. Ve Jack Shulman, Amerikan komünist hareketindeki ilk gerçek anti-revizyonistlerden birisidir. 

Foster’ın ölümünden sonra Shulman, ABD KP’den ayrılmıştır. Çin’e ve sonrasında Arnavutluk’a seyahat etmiştir. Çin ile Arnavutluk’un arası açıldığı zaman Arnavutluk’tan yana tavır almıştır. “Arnavutluk’tan Haberler” adlı bir bülten çıkartmıştır. Bülten, Arnavutluk sosyalist yayınları ve külliyatına ulaşmak adına bir kaynaktı. Söylemekten onur duyarım ki o benim hocamdı. Marksizm-Leninizm ve sosyalizm ile ilgilenen genç bir adam olarak Sosyalist Arnavutluk’un aldığı pozisyonu öğrendim. Ve Jack’i Arnavutluk hakkında dağıttığı materyaller aracılığıyla keşfettim. Ona yazdım. Uzunca bir süre mektuplaşmamız oldu. Beni evine davet etti. O benim rehberim ve esin kaynağım oldu. 

Aynı dönemde İngiltere’de benzer bir yoldaş vardı, Bill Bland. O da ilk anti-revizyonistlerdendir. Kimileri onu “Hoca’dan önce Hocacı” diye anıyordu. Çin-Arnavutluk ayrılığından önce Sosyalist Arnavutluk’u destekleyip Çin’i eleştiriyordu. 

Aynı dönemde Bill Bland İngiltere’de çalışıyordu. Jack ve Bill, 1990’larda bir araya geldiler. Ve Marksist-Leninstler Birliği adlı bir örgüt kurdular. Kanada’da yer alan bir örgüttü. Daha çok Kanada’da aktifti. Daha sonra Hari Kumar isimli bir yoldaş ile tanıştım. Söylemek isterim ki, eğer ben Jack Shulman’ın öğrencisi isem, Hari de Bland’in öğrencisidir. O ve ben beraber çalışmaya başladık. 2000’lerin başında son bulan ‘Birlik’ adında Marksist-Leninist bir dergi çıkardık.

APL temel olarak ‘Birlik’ten, ilgilenen diğer gruplardan, veya ABD KP’den, Devrimci Komünist Parti’den ayrılıp gelen insanlar tarafından kurulmuştur. 

Amerikan Emek Partisi ismi ilk önce 2008’de ortaya çıkmıştır. Oldukça genç bir partiyiz. Ve en son biçimini 4 yıl öncesinde almıştır. Bunlar Amerikan Emek Partisi’nin derin kökleridir. Yoldaş Foster ile başlayıp, yoldaş Jack ve Bill’in çabalarıyla bugüne kadar gelmiştir. 
 
Partinizin hedefleri nelerdir?

 Tabii ki sosyalist devrim. Bizim hedeflerimiz bu ülkede gelişen kitle hareketlerine Marksist-Leninist bir ses vermektir. Bu ülkede küçük olmasına rağmen kesinlikle savaş karşıtı bir hareket var. Sendika hareketi var. Göçmen hakları hareketi var. Cinsiyetçiliğe, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığına karşı bir hareket var. Biz bu hareketlerdeki rolümüzü; varlığımızı bildirmek, kendimizi görünür kılmak olarak görüyoruz. Basitçe doğru olduğundan değil. Marksist-Leninistler için doğru olan bu hareketler içinde aktif olmaktır. Fakat kitle hareketine katılımımızdan ötürü kitle hareketinin bir parçası olmamız, ve gene bu katılımımızdan ötürü harekete hangi ölçüde yapabilirsek yapalım bir Marksist-Leninist anlayış ve Marksist-Leninist yön vermemiz önemlidir. Sanıyorum ki soruna bir cümlede yeterli bir cevap verebilmenin yolu şu; bizim hedefimiz ABD’deki güncel mücadelelere Marksist-Leninist bir ses getirmektir. Ve bu bir başlangıç. 

ABD’DE SOSYALİZM MÜMKÜNDÜR

Belki soru size ‘komik’ gelecek ancak Amerika’da sosyalizm mümkün müdür? Birçok aydın grubu Amerikan politikalarının bireysel temelli olduğunu söylüyor.

Bunda bir gerçeklik payı var. Amerikan kültürü aşırı derecede bireyselcidir. Ve kapitalizm bireyselciliği teşvik etmektedir. İdealizmi, bilinmezciliği, mistikçiliği, metafizikçiliği beslemektedir.

ABD, kapitalizmin yasaları ve kapitalist gelişme ile bitmiyor. Birçok yönüyle Amerikan toplumu belirli keskin çelişkilerle doludur. 
Eğer bana dünya komünizminin nasıl gelişeceğini tasarladığımı sorsaydın -hangi ülkelerin önce sosyalist olacağı bağlamında- ABD’yi listenin sonlarına koymazdım. Birçok yönüyle Amerikan kapitalizmi görünmez kusurlara sahiptir. Bu ülke, genelde saklı olmasına rağmen, devrimci bir tarihe sahiptir; işçi mücadelesi tarihine sahiptir. Bu ülke bir direniş tarihine sahiptir. 

Bizim işimiz bu tarihe erişmek, onu değerlendirmek, onun tanınmasını sağlamak. Ve kesinlikle, kendimizi bu tarihin, bu geleneğin bir parçası olarak görüyoruz. 

Evet, Amerikan toplumunun ve kültürünün kendine özgün koşulları var. Ancak yine, bütün toplumlar kendine has özellikleri taşır. Kendine özgün ve somut koşullara sahiptir. Fakat ben hiçbir şekilde bunun ABD’yi özel yaptığını düşünmüyorum. Söylediğim gibi birçok yönüyle kitlesel sosyalist bir hareket kurmak için nesnel koşullar, bir devrim için nesnel koşullar bu ülkede vardır. 
 
Şu an pratik olarak ne napıyorsunuz? Kitle hareketlerinde ne gibi çalışmalarınız var? Odak noktalarınız nelerdir?

Küçük bir parti olmamıza rağmen ülke çapında farklı farklı alanlarda aktifiz. Biz bir takım mücadelelerle iç içe geçmiş durumdayız. Göçmen hakları hareketiyle, şavaş karşıtı hareketle, Trump karşıtı örgütlerle beraber çalışıyoruz. 

 ‘Kızıl Yardım’ adlı bir çalışmamız var. Ki bu çalışma doğrudan yoksullara yardım götürmemizi sağlıyor. Yiyecek, giyecek, kış için battaniye… Çok olumlu ve somut bir yoldan destek sağlıyoruz. 

Birçok cephede de aktifiz. Peki bu nereye gidiyor? Marksist-Leninist bir mevcudiyet yaratmaya. Bu liberal propaganda ile savaşma yoludur. Halk kitlelerine komünistlerin kendilerinin savunucuları ve arkadaşları olduğunu göstermektir. Komünistlerin aslında halkın kendisi olduğunu göstermektir. 

AMERİKA’DA FAŞİST BİR YÖNETİM GELİŞİYOR

Günümüzde nasıl politik ve tarihsel bir atmosferi tecrübe ediyoruz? Dünya ve ABD konusundaki genel görüşünüz ve analiziniz nedir?

Amerika’da kesinlikle faşist hareketin ve faşist bir hükümetin gelişimini görüyoruz. Faşizmin bütün karakterleri hâlâ ortada yok. Örneğin, faşist milis kuvvetleri hâlâ görmedik ve Trump rejimi tam gelişmiş faşizmin bütün karakteristiklerine sahip değil. Fakat onları ortaya çıkarıyor. Ve kesinlikle, aşırı sağcı, otoriter ve emperyalist bir dönemi temsil ediyorlar; Amerikan politikalarının önceki dönemlerinden bile daha emperyalist bir dönemi...

Ve bununla kitlesel hareket yoluyla mücadele edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Antifaşist, demokratik bir halk hareketi kurmaya ihtiyacımız var. Mücadele içindeki bütün farklı bileşenleri bir araya getirmeye ihtiyacımız var. 

Uluslararası olarak bunun aynı eski hikaye olduğunu söylemek isterim. Emperyalizm her zaman ne yapıyorsa onu yapıyor. Kesinlikle tehlikeli noktalar var. Güncel olarak Kuzey Kore’ye karşı tehditler var. ABD’nin Suriye çatışmasına müdahalesi ve Suriye’deki Amerikan ve Rus emperyalizmleri arasındaki çatışma ihtimali var... Uluslararası durum tehlikeli ve gergin. Bizim buna cevabımız kitle hareketine katılım, savaş karşıtı bir hareketi kurmak ve sokakları almaktır. Ve böylece hükümet üzerinde baskı kurmak ve baskıyı devam ettirmektir. 

TRUMP’I ÇOK CİDDİYE ALIYORUZ

Sizce Amerikan başkanı Trump bir ‘şaka’ ya da uluslararası duruma nazaran bir istisna mıdır? AEP, Trump’ın başkan olması hakkında ne söylüyor?

Bu ilginç bir soru. Trump bir istisna değildir. Biz dünyada sağcı otoriterizme ve neo-faşizme doğru genel bir hareket görüyoruz. Evet, biz bu ülkede Trump’ı işaret ediyoruz. Ancak orada Fransa’da Marine Le Pen, Rusya’da Putin vardır. Dünya ölçeğinde neo-faşizme doğru kesin bir eğilim var. Hayır, Trump kesinlikle bir istisna değildir. O bütün günümüz kapitalizmini temsil eden birisidir. Bunun ötesinde 1920’lerde ve 1930’ların başında Hitler’i kimse ciddiye almıyordu. Hitler hakkında o dönem söylenenlere bakılırsa onun bir şaka olduğu, bir şaklaban olduğunu ifade edildiğini görürsünüz. Ve sonra gülmeyi kestiler. Bu bizim deneyimlediğimizdi. Trump bir şaklaban mıdır? Evet. O kötü bir şaka mıdır? Evet. Fakat biz onu çok ciddiye alıyoruz. Ve biz onun Amerikan emperyalizmi bağlamında yapmayı tehdit ettiği şeyleri ciddiye alıyoruz. 
 
Liberal demokrasilerin Batıda başarılı olduğu söyleniyordu. Obama seçildiğinde her şeyin çözüldüğüne dair bir algı oluşmuştu. Ve aniden bütün hareket sağcı otoriterizme doğru yol alıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Bu oldukça doğru. Kapitalizm, hangisinin daha iyi hizmet edeceğine bağlı olarak gömlek değiştiriyor. Ve eğer ki kapitalizm otoriter bir desteğe ihtiyacı olduğunu hissederse faşizme dönüşecektir. Fakat faşizm işini tamamladığı zaman kara gömleğini çıkarıp beyaz gömlek ve kıravatını takacaktır. Aynısını Avrupa’da gördük. İtalya’ya, İspanya’ya ve Almanya’ya bakın. Çok kolay bir şekilde gördük ki, faşizm altındaki aynı yönetici sınıflar hükümetin ve liderlerin değişmesiyle liberal demokraside de vardılar. 

Ve evet, liberal demokrasinin kazanımları vardır. Hiç kimse bunu reddedemez. Liberal demokrasinin başarıları bellidir. Fakat bu aynı zamanda yönetici sınıfların eski yöntemlerle yönetemediği sorunudur. Ve yönetici sınıflar liberal demokrasinin artık onlara hizmet etmediği anlayınca onlar liberal demokrasiyi bırakacaktır. Fakat kapitalizm aynı kalacaktır. 

Amerikan Emek Partisi’nin küçük ve genç bir parti olmasına rağmen yolunda devam ettiğini söylemek isterim. Uzun bir yolumuz, yapacak birçok işimiz ve olmamız gereken birçok yer var. Uluslararası olarak yoldaşlarımızdan ilham alıyoruz. 
Ve şunu bilmenizi isterim: Emperyalist canavarın karnında sizin dostlarınız ve sizinle beraber mücadele eden yoldaşlarınız var.

EMPERYALİSTLER BİRBİRLERİNE MEYDAN OKUYOR 

Uluslararası politika ile ilgili sorulara yönelmek istiyorum. ABD’nin, Rusya ve Çin gibi güçlerle ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Emperyalistler arasındaki mücadele kapitalizm ve emperyalizm var oldukça her zaman varlığını sürdürecektir. ABD ve Rusya Ortadoğu’da birbirine karşı mücadele etmeye başladı. Çin, ABD ile güç yarışında daha düşük bir profil sergiliyor. Fakat Çin emperyalizmi Afrika’da aktif. Örneğin, Afrika ekonomilerini etkilemeye çalışıp, buraya yatırım yapıyor. Biz bir değişim döneminde yaşıyoruz. Ki bu dönemin akıbeti hâlâ kesin değil. Kesinlikle en kurumsallaşmış emperyalist blok ABD ve onun müttefikleri. Fakat daha az güçlü -daha küçük demek istemiyorum- emperyalist ülkelerin dünya ölçeğinde adım atmaya başladığını görüyoruz. 

Rus ve Çin emperyalistleri Amerikan emperyalizmine meydan okuyorlar. Ve tabii ki, ABD emperyalizmine meydan okumaları kendi emperyalist çıkarları adınadır. Bu durum nereye  gidiyor? Göreceğiz. Ancak kesinlikle analizlerimizde daha uyanık ve daha dikkatli olmamızı gerektiyor. Ve bu emperyalist ülkelerinin herhangi birisinin parçası olduğu bir saldırganlık anında harekete geçmeye ve sokaklara çıkmaya hazır olmalıyız.

Amerika’nın Ortadoğu ve Suriye meselesi üzerine olan dış politikası konusundaki yaklaşımınız nedir?

Birleşik Devletler, kendini Ortadoğu’ya empoze edebilmek için bir fırsat gördü. Ve bu 90’lara uzanan bir süreç. Eğer Suriye’deki Baasçı rejime ve Irak’ta geçmiş Baasçı rejime bakarsanız, bunların anti-komünist rejimler olduğunu görürsünüz. Bu rejimler Amerikan emperyalizmi ile sıklıkla beraber çalışıyorlardı. Suriye bir başka Baasçı rejimin yıkılmasına katılmıştı, Irak işgalinin bir parçasıydı. Fakat yine de, ABD, Ortadoğu’da aracılarla ve üçüncü taraflarca değil de, doğrudan müdahale şansını görüp bu fırsatı kaçırmadı. Suriye listede ön sıradaydı. Esad rejimi kırılgan bir durumdaydı. 

Biz, elbette Esad rejimini ve Baasçılığı eleştiriyoruz. Ancak onları ve Suriye halkını Amerikan emperyalizmine karşı savunuyoruz. Esad, Rusya’nın desteğine bakıyor. Bir yandan bunun doğru olduğunu söylemek istiyorum. Fakat Esad bir emperyalisti diğer emperyaliste düşürmeye çalışıyor. Ve o herhangi bir şekilde ABD’den kurtulmayı başarsa bile, şimdi kendini Rusların kontrolüne teslim etti. Bizce alınabilecek tek ilkeli duruş Suriye halkını tam, Esad rejimini ise sınırlı desteklemektir. Amerikan komünistleri ve anti-emperyalistleri olarak bizler için en önemlisi Ortadoğu’daki Amerikan emperyalizmine karşı mücadele etmektir. Bundan sonra her ne olursa olsun, bu Suriye halkının karar vereceği bir sorundur.

EMEK MEDYASININ OLMAMASI EMEK HAREKETİNİ ETKİLİYOR 

Sizce bu politikalar Amerikan işçi sınıfını ve sendikaları nasıl etkiliyor?

Bu ülkede sol oldukça zayıflatıldı. Sol bir medyanın eksikliği var. Marksist-Leninist bir sesi bırakalım, solcu bir muhalefetin bile sesinin eksikliği var. Burjuva medyanın ağırlığının da etkisiyle ABD’yi diğer ülkelerle karşılaştırıldığı oldukça geridedir. Örneğin, Fransa, İspanya, Almanya, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerde en azından aktif bir emek hareketi var. Aktif ve alternatif bir ses var. Bizim ülkemizde bu ses yok denecek derecede kısıktır. Uzun sözün kısası insanlar kandırılıyor. 

Amerikan sendikacılığında ise bir sınıf mücadelesi eğilimi var. Fakat çok zayıf. Amerikan sendika hareketi 50’lerden, 60’lardan günümüze felç edici çok ağır darbeler aldı. Birçok sendika kendilerini Demokratik Parti’ye bağladı. Sendikalarda aktif olan ve sendika hareketine sınıf mücadelesi ile bilinci aşılamaya çalışan Marksist-Leninistler var. Ancak sesleri göreceli olarak kısıktır. Sendikalar sadece politik olarak felç edilmedi. Bu yeterli değildi. Sendikalar iş yerlerinden kovuldu ve sonuçta yıkıma uğradılar. Aktif sendikaların ve üyelerinin sayısı 20-30 yıl öncesi ile karşılaştırdığımızda çok çarpıcı bir fark görüyoruz. Sağın daha öncesinde yaptığı gibi militarizmi ve gerici milliyetçiliği teşvik etmesi beni çok kaygılandırıyor. Bu demektir ki biz direnmek için, sesimizi yükseltmek, alternatif bir ses sağlamak, işçi sınıfına ulaşmak için çabalarımızı katlamalıyız.

Emperyalizmin Amerikan işçi sınıfını yeni bir savaşa kurban etme ihtimali elbette var. Çok ciddi bir savaşa.

ÖNCEKİ HABER

Engelli maaşları kesildi: Taşar Ailesi yardım bekliyor

SONRAKİ HABER

Kuşların kumlarını çalıyorlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...