22 Şubat 2017 23:00

Hayallerimizi satmadık ya!

Kurtuluş: Üniversite?

Paylaş

Dilan ORTAKCI

Ankara

Üniversiteye giriş sınavı olan YGS’ye az bir vakit kaldığı şu günlerde gençler arasında hedeflenen üniversiteler ufaktan da olsa konuşulmaya başlandı. Kimi çocukluğundan beri istediği bölümü, kimi ailesinin zoruyla seçmek zorunda kaldığı bölümü ,kimi ise alacağı puana göre seçeceği bölümü yaptığımız sohbetlerde anlatmaya başladı.Özellikle teneffüslerde yaptığımız bu konuşmalarda sonuç ne olursa olsun, hepimizin dilinde “Üniversiteye bir an önce geçelim artık.” sözü fazlaca kullanılır hale geldi. Yaklaşık altı aydır içinde olduğumuz sınav maratonun siniriyle, stresiyle, etraftakilerin baskısıyla, tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de yaratılan rekabet ortamıyla sınava hazırlanan öğrenciler olarak fazlaca yıprandık. O yüzden üniversiteye yerleşmek derin bir nefes almak gibi geliyor. Hatta birçok genç için üniversite ortamı daha özgür bir ortam. Ne kulak çeken hocalar var ne de eti kemiği disiplin olmuş idareciler. Bir de son sene tek aktivitesi dershaneye veya okula gitmek olan bir liseli için üniversite; topluluklarıyla, etkinlikleriyle daha sosyal bir ortam olarak biliniyor. Kısacası üniversite , yaşadığımız zorlu süreçlerin ardından bir kurtuluş gibi duruyor.

DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDEN FARKLI BİR ÜNİVERSİTE

Geçenlerde arkadaşlarla yaptığımız üniversite muhabbetimiz sırasında KHK’ler ile ihraç edilen hocaların haberini okuduk. Çoğumuzun istediği fakülteler neredeyse hocasız kalmıştı. Kendi alanlarında sayılı isimlerden olan akademisyenler sebebi bile doğru dürüst açıklanmadan okullarından ihraç edilmişlerdi. Bu haksızlığı protesto etmek isteyenlerin karşılaştıkları ise cop, biber gazı ve gözaltılar oldu. O an, kafamızda tasarladığımız üniversite profilinden ne kadar da uzak bir gerçeğin olduğunu gördük. Ayrıca üniversitelerde yaşanan sıkıntı yalnız akademisyenlerin ihracı da değil. OHAL sebebiyle, öğrencilerin emekleriyle açılan toplulukların etkinlikleri kısıtlanıyor, topluluklar kapatılmakla tehdit ediliyor. Öğrencilerin gündemi tartışmak istemeleri yasaklanırken, üniversitedeki farklı görüşlere sahip öğrenciler kutuplaştırılıyor. Öte yandan iyice bilimsellikten uzaklaşan, sanatı hor gören, her yönüyle tekçiliği savunan bir eğitim anlayışı üniversitelerde yayılmaya çalışılıyor.

Liseliler olarak kurduğumuz üniversite düşlerinin ardından böylesi haberleri okumak, yaşananlara doğrudan ya da dolaylı bir biçimde tanık olmak eğitim hayatımıza dair bulanıklığı daha fazla arttırıyor. Hele de emekçi çocukları olarak bu gerçeklikle daha fazla yüzyüze geliyoruz. Çünkü bizler biliyoruz ki arkamızda para babaları yok, yönetimine geçeceğimiz holdinglerimiz yok, kutularda saklayacağımız milyonlarımız da yok. Kimilerimiz için tek çare üniversite okumak. E şimdi üniversitelerin içini de olabildiğince boşaltıyorlar. Tüm bunlara karşılık ne yapacağız öyleyse ?

HAYALLERİMİZ İÇİN

Geçtiğimiz yıl hayatını kaybeden değerli sanatçı Erdal Tosun’un Rina adlı filmde canlandırdığı Memo’nun meşhur repliğinde söylediği “Hayallerimizi satmadık ya!” sözü geliverdi aklıma. Önümüze çıkarılan engellere rağmen hayallerimizi savunmaktan vazgeçmeyeceğiz, nice emek verip hazırlandığımız sınavların ardından kurduğumuz üniversite hayallerinden vazgeçmeyeceğiz. Üniversitelerde, liselerde bilimi üretmekten; insana, insanca, insanlığı anlatan sanattan, eşitlikten, demokratik üniversitelerden vazgeçmeyeceğiz. Ve en önemlisi bu yolda bir arada olmaktan, omuz omuza mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. Velhasıl kelam hayallerimizi satmadık, satmayacağız da.

 

BİR MONT YÜZÜNDEN ÖLMEK

Cüneyt KAYLAN

Kocaeli


Arkadaşlar hepimizin bildiği üzere bir kaç gün önce İstanbul Esenyurtta 16 yaşındaki Ömer Barış adındaki liseli bir genç mont çaldığı için gözaltına alınıyor ve sağlık kontrolü için götürüldüğü hastaneden kaçmaya çalışırken polis tarafından ensesinden vurularak yaşamını yitiriyor. Bu üzücü olay biz lise ve üniversite öğrencileri başta olmak üzere bütün işçi emekçi çocuklarını derinden etkilemiştir. Hepimiz “kıt kanaat” geçinen ailelerimizin dişinden tırnağından artırıp verdiği 3-5 kuruş harçlıkla okumaya çalışıyoruz. Sistem bize fazladan bir mont sahibi olma olanağını sağlamıyor veya eskidiğinde hemen yeni bir tanesini almayı. Ömer Barış arkadaşımız hepimizin yaşadığı bu ekonomik darlıktan dolayı yaptığı bir hata sonucu gözaltına alınmış ve sırf korktuğu için kaçarken ensesinden vurularak yaşamını yitirmiştir. Üstelik Ömer’i vuran polis memuru da adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. 16 yaşındaki bir genci sırf yoksul olduğu için öldürmenin cezası sulh ceza mahkemesince adli kontrol şartıyla serbestlik!

PEKİ YAŞAYAMADIĞI HAYATI, HAYALLERİ?


Ömer arkadaşımız Ayazağaspor'un alt yapısında futbol oynuyordu, hayali belki futbolcu olmaktı belki de mühendis (hoş bu eğitim sisteminde endüstri meslek lisesinde okuyup bütün eşitsiz koşullara rağmen mühendis olmak zor ama). Şimdi hayalleri de bir kurşunla alındı elinden Ömer’in. Gençliğini, hayallerini tabutunun üstüne serdikleri bir formayla gömdüler. Ne için peki? Yoksul olduğumuz için mi öldürülmemiz bu kadar kolay ve meşru? Genç olduğumuz için mi? Bu ülkenin bakanları, yüzlerce insanın ölümüne yol açacak hatalar yapıp yargılanmazken 16 yaşındaki bir genç  sırf mahkum edildiği yoksulluktan ötürü çaldığı bir mont için sokak ortasında acımasızsa yargılanmış ve hayatı elinden alınmıştır. Biz liseli ve üniversiteli gençler olarak, işçi gençler olarak, işsiz gençler olarak bu yaşanan olayı kınıyor ve Ömer için adalet istiyoruz. Ömer için adaletin peşinde olacağımızın onu öldürenlerin yargılanması için sınıflarımızda, okullarımızda, atölyelerimizde, mahallelerimizde öğrenci arkadaşlarımızla, işçi arkadaşlarımızla mücadele edeceğimizin sözünü veriyoruz.

 

 

ÖNCEKİ HABER

‘Pomakça konuşma oranı hızla düşüyor'

SONRAKİ HABER

Sopa ile havuç arasında referandum vaatleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...