05 Şubat 2017 02:02

Mitler; gerçekle düş, umut ve korkular arasındaki köprü

Başak Şahindoğan, insanın doğa, toplum ve evrenle olan ilişkilerini anlamlandırmada kullandığı mitleri yazdı.

Paylaş

Başak ŞAHİNDOĞAN

Mitler, doğa güçlerini ve doğaüstü yaratıkları temsil eden, insanın doğa, toplum ve evrenle ilişkilerini anlamlandırmada kullandığı hayal ürünü öykülerdir. Mitin simgesel, insanüstü veya kutsal bir yönü vardır. 

İnsanlar evrende kendi yerlerini, yaşadıkları toplumun yapısını, kendileri ile algıladıkları dünya arasındaki ilişkileri ve doğal olayların anlamını sürekli sorgulamışlardır. Yaşamakta olduğumuz bu dönemde bilimsel olarak kanıtlanmış gerçeklerin yanı sıra kanıtı olmayan inanç ve düşünceler de vardır. Bu ikisi arasında kesin bir ayrım yapma bugünkü dünyamızda başvurulan bir yöntemdir.Bugün için bir düş ürünü olarak nitelediğimiz mitler bir zamanlar insanların yaşamlarını yönlendiren olgulardı.

Mitler, insanın ve içinde yaşadığı dünyanın niçin böyle olduğunu açıklarlar. Ancak işlevleri bu kadarla kalmaz. İnsanlar yaşamları boyunca birçok olaylar karşısında umutsuz halde kalırlar, diğer insanlarla giriştikleri mücadelelerde galip gelirler veya mağlup olurlar, doğum ve ölüm zaten herkesin bildiği olgulardır. Buna uygun olarak hemen hemen her ruhsal durum ve her soruyu yanıtlayacak bir mit vardır. 

Mitler dış dünyaya ait gerçeklerle insanların düşlerine ait umut, istek ve korkuları arasında bir köprü kurmuşlardı.

GAİA

Gaia, Yunan mitolojisinde yeryüzünün kişileşmiş temsili olup evrenin meydana gelişi sırasında, Khaos adı verilen boşluktan türemiş olduğuna inanılan tanrıçadır. Ancak diğerlerinden farklı olarak bir tanrıdan daha çok kozmik bir varlık olarak düşünülür.Gaia, mitolojide bütün öğelerin kaynağında bulunan ana ilke olarak görülür.Varlığıyla dünyayı, yeryüzünü yani evrensel olarak toprağı simgeler. Kendisine “tüm varlıkların anası” gözüyle bakıldığı için öylesine itibar görürdü ki Eski Yunan’da Gaia üzerine edilen yemin, en büyük yemin sayılırdı. 

Gaia en temel anlatımla Yunan mitolojisinin “toprak ana”sıdır. Fakat bu tanım yanıltmasın; Gaia yeryüzünün tümü ya da sadece toprak örtüsünün değil, üstündeki toprakla birlikte, yeryüzündeki bütün kara parçalarının tanrıçası kabul edilir. Bu bakış açısından yola çıkılarak Gaia, dağları ve denizleri koynunda taşıyan bir anne olarak tasvir edilir.

Gökyüzünün Gaia ile bağlantısına gelecek olursak, Hesiodos’aGaia, kendisini görünmez bir elbise gibi dört bir yandan sarsın diye gökyüzünü var etmiştir.

Yunana mitolojisine göre Gaia,evreni bir düzen yöntemine göre meydana getiren ve Khaos adı verilen boşluktan çıktıktan sonra dişi-erkek birleşme yoluyla evrenin kendisini ve tanrılarını yaratır. Buna göre Gaia önce kendi kendine dağları (Ourea), denizi (Pontos) ve gökyüzünü (Uranos) meydana getirmiştir. Daha sonra Uranos’la birleşip erkek ve dişi Titan’ları,Kyklopları ve Hekatonkheirleri doğurur.

Zaman içinde Gaia’nın mitolojide yeri ve önemi değişmiş, kozmik nitelikteki farklılaşmıştır. Toprak ana motifi dinde daha belirli birer tanrıça olarak görülen, bir yandan Demeter,öte yandan Kybele gibi toprak ve bereket tanrıçalarına yer vermiştir. Gaia böylelikle yıllar içerisinde daha kişisel ve insansal tanrıçalarla ya birleşmiş ya da kozmik öğe olarak felsefe alanına girmiştir.

PEGASUS

Pegasus, Yunan mitolojisindeki kanatlı attır. Deniz tanrısı Poseidon ile yılan saçlı Gorgon Medusa’nın oğlu, dev Chrysaor’un kardeşidir. Ayrıca Zeus’un oğlu, Herkül’ün kardeşi olarak da bilinir. 

Söylencelere göre Athena tarafından gorgonları öldürmekle görevlendirilen Perseus, gorgonların arasında ölümlü olanın sadece Medusa olmasından dolayı Medusa’nın başını keser. Medusa’nın başından ya da yere akan kanlarından da Pegasus doğar. İki büyük kanata sahip bembeyaz bir at olan Pegasus doğar doğmaz doğrudan tanrıların diyarı olan Olimpos Dağı’na uçar. Sonradan da Zeus’un yıldırımlarını getirme görevini üstlenir. 

Daha sonra Korinthos şehrinin kralı Glaukos’un oğlu Bellerophon tarafından, Athena’nın ona verdiği altın yular yardımıyla yakalanır ve Bellerophon’un Kimera ve Amazonlarla olan çarpışmalarında ona yardımcı olur. Bellerophon o kadar hırslıdır ki savaşı kazandıktan sonra Pegasus’a binerek tanrıların evi olan Olympos’a gitmek ve ölümsüzler arasına katılmak ister. 

Bunun üzerine Zeus tarafından gönderilen dev bir at sineği Olympos’a doğru yükselmekte olan Pegasus’u ısırır ve Pegasusda  Bellerophon’u üzerinden atar. Bellerophon yere düşer ve yaptığı küstahlık nedeniyle öleceği güne kadar insanların yaklaşmaktan çekindiği kör, sakat biri olarak yaşar. Pegasus ise yıldızların yanına kadar yükselir. Zeus, Pegasus’u yere indirmeyip yıldızlar arasına yerleştirir. 

Pegasus genellikle ilhamla özdeşleştirilerek “şiirin ilham perisi” olarak kabul edilir. Bunun nedeni on iki ilham perisi olan musalara ilham verdiği düşünülen Hippocrene Pınarı’nın, Pegasus’un arka ayaklarıyla Helicon Dağı’na tekme savurması sonucu ortaya çıktığına inanılmasıdır. Bu pınarın sularının insanlara ilhamı verdiğine inanıldığından Pegasus edebiyatta uzun zaman, özellikle de şiir sanatının simgesi olmuştur. Pegasus dünya üstündeki son zamanlarını da yine musaların  yanında geçirmiştir. 

Pegasus’unTürk mitolojisindeki adı Tulpar’dır. Farsça adı ise Burak’tır.

GÖKKUŞAĞI

Gökkuşağı gökyüzüyle yeryüzünü birbirine bağlayan bir köprü, aynı zamanda da her ikisi arasındaki sınırdır. Bu bakış açısıyla dünyayla cennet ve tanrıyla insan arasındaki bağlantıyı ifade eder. Dört elementin bir araya gelişinin sembolü olarak da bilinir.

Antik Yunan mitolojisinde gökkuşağı tanrıların habercisi Iris’in simgesidir. Gökle yeri birbirine bağladığından Zeus ona gökyüzünden yeryüzüne haber taşıma görevini vermiştir. Zeus insanlara göndereceği mutlu haberleri hep İris aracılığıyla göndermiştir. 

Kuzey Avrupa mitolojisinde ölümlülerin dünyasıyla tanrıların dünyasını birbirine bağlayan köprü bir gökkuşağından oluşmaktadır. 

Uzakdoğu mitolojisine göre Buddha cennetten yeryüzüne gökkuşağı merdiveniyle inmektedir.

Kuzey Avrupa mitolojisine göreyse gökkuşağının yedi rengi insan bilincinin aşamalarını simgeler ve yeryüzüyle birleştiği noktada bulunmayı bekleyen benliğimizi simgeleyen bir altın küpü vardır. 

İslamiyet inancına göre Tanrı büyük tufan sonrasında Nuh’a bir daha böyle bir felaketin yaşanmaması için suyun gücünü elinde tutan bir gökkuşağı yollamıştır. 

BİR ABORİJİN MİTİ: GÖKKUŞAĞI YILANI

“Tüm dünya uykudaydı. Her şey sessiz, hareketsizdi ve hiçbir şey büyümüyordu. Hayvanlar yeraltında uyumaktaydı. Bir gün gökkuşağı yılanı uyandı ve dünyanın yüzeyinde süründü. Her şeyi bir kenara itti ve bu onun tarzıydı. Tüm bir diyarı gezdi ve yorulduğunda kıvrılıp uyumaya başladı. Böylece her yere izini bıraktı. Sonra geri döndü ve kurbağalara seslendi. Onlar da su dolu kocaman mideleriyle ortaya çıktılar. Gökkuşağı yılanı onları gıdıklayıp güldürdü. Sular ağızlarından çıktı ve gökkuşağı yılanının izlerini doldurdu. Göl ve nehirler böyle yaratıldı. Daha sonra çimenler ve ağaçlar büyümeye ve yeryüzünü yaşam doldurmaya başladı.” 

ÖNCEKİ HABER

Edebi bataklık mı, estetik bilinç mi?

SONRAKİ HABER

Saadet Partisi: 5 madde düzeltilmeden 'Evet' demeyiz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...