06 Ekim 2016 12:03

"Olağanüstü durumlar yaşıyoruz sayın seyirciler"

ROTA

Paylaş

Yaz anılarımızı kısaca düşündüğümüzde herhalde aklımıza ilk gelen gün 15 Temmuz olacaktır. Kimimizin önce dikkate almadığı, ardından yaşanan olaylar ile birlikte meselenin ciddiyetini kavradığı darbe girişiminin olduğu gün, 15 Temmuz. Darbe girişiminin başarısız olmasından sonra ise birçok meydanda yapılan “demokrasi şölenleri”, televizyonlarda “demokrasi nöbetine” çağrılar vardı; “demokrasinin” önemi anlatılıyordu. Darbenin demokrasiye bir saldırı olduğunu bizler de dergimizde çokça söylemiştik. Tüm bu “demokrasi şöleninin” ardından gelecekleri merakla beklemiştik. Bu “demokrasi” vurgusunun ardından ülkede bir şeylerin demokratikleşmesi gerekirdi herhalde. Ancak bu gelişmelerden sonra yapılan açıklamalar ile OHAL’den bahsedilmeye başlandı. Darbe girişiminin tekrar yaşanabilme riski olduğu, FETÖ’nün devlette yayıldığı, dolayısıyla temizlenmesi gerektiği anlatıldı. “Suçluları yargılamak, darbeyi engellemek ve ülkenin huzur, güven içinde yaşanır bir yer olmasını sağlamak için ihtiyacımız olan yegâne şey OHAL.” dendi. Tüm bu propagandaların ardından elbette OHAL ilan edildi. 
“OHAL NE Kİ?” SORUSUNUN CEVABINI ARARKEN
Sosyal medya siteleri,  “OHAL nedir?” sorusunu cevaplamak için yüzlerce paylaşım yaptı. Özellikle biz gençlerin dilindeydi “Ne ki bu OHAL?”. Sorularımızın cevabını OHAL’in ilan edildiği gün sosyal medyada bulmaya çalışırken sorunun cevapları memlekette cevaplanmaya başlamıştı. Önce KHK (Kanun Hükmünde Kararname) girdi gündemimize. Binlerce öğretmen, kamu personeli FETÖ’den suçlu bulunarak meslekten ihraç edildi, tutuklandı. Tüm bu tutuklamalar ve ihraçlar, “FETÖ ile savaşıyoruz.” denerek hızlanmaya ve artmaya başladı. Ardından ülkede başka “terör örgütleri” de var onları da temizlemek gerek şiarıyla muhalif kimlikli birçok öğretmen, akademisyen mesleğinden oldu.
Yukarıda bahsettiklerimiz, “OHAL nedir ve bizi nasıl bir yere götürür?” sorusuna bir yönüyle verilmiş bir cevaptı. Darbe başarısız olmuştu ama kimileri için fırsata dönüşmüş, demokrasi kisvesi altında tek adam, tek parti rejimine gidiş hızlandırılmaya başlanmıştı. Artık yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı çıkanların okulda, üniversitede yeri yok dendi. Yeni Türkiye demokrasisi fazla “demokratik(!)” uygulamalarla gösteriliyordu bizlere. OHAL sebebiyle alınan yeni kararlar büyük bir coşkuyla Türkiye’nin en büyük medya organları tarafından bizlere sunulurken bu kirli propagandaya katılmayıp bizlere gerçekleri anlatma derdine düşmüş sesler de vardı elbette. 
KHK, NEDEN HAYATIN SESİ’Nİ SUSTARMAK İSTER?
Metin Göktepe’nin fotoğraf makinesinden, Namık Tarancı’nın kaleminden devraldıklarıyla işçilerin, emekçilerin, biz gençlerin, kadınların derdini anlatmayı amaç edinmiş ve tam da bu kesimlerin seferber olup topladığı BİR liralarla kurulmuş sesti Hayatın Sesi TV. Aniden çıkarılmış bir kararla kapatılan on televizyon kanalından biri oldu. Bu kararın hukuksuzluğu çokça tartışıldı. Bir soru soralım bu yaşananların üstüne; OHAL KHK’si Hayatın Sesi’ni neden susturmak ister?
Birçok kanalın, gazetenin kapatılmasına terör propagandası gerekçe gösterildi. Öğretmenlerin ihracına, yapılan tutuklamalara terör örgütlerini temizleme gerekçe gösterildi. Biz tabii bundan üç yıl önce haziran ayında bizlere gösterilenle yaşanılan arasındaki farkı CNN’deki penguenlerden öğrenmiştik. Bu sorunun cevabı Hayatın Sesi TV’nin ekranının karartılmadan önceki son karesinde gizli aslında. Hakları için yürüyen gıda işçileriydi son kare. Hayatın Sesi; işçinin, ezilen halkların, kapatılan kulüplerin, ÖTK’lerin, gençlerin, kadınların sesi olmak üzerine yayın yaparken OHAL tam da bu sesi kısmak istedi. Çünkü Patronun vahşi sömürüsüne karşı çıkan bir işçinin sesinin yükselmesi, her adımını sermayenin ihtiyaçlarına göre atanların çıkarına değildi. Kulüpler, topluluklar ve ÖTK üzerinden üniversite de söz söylemeye çalışan bir öğrencinin sesi duyulmamalıydı, atölyede çalışan meslek liselinin sesi çıkmamalıydı, şiddet görmüş bir kadının sesi hiç çıkmamalıydı. Hayatın Sesi TV’nin teröristliği Nazım’ın vatan hainliği kadardı aslında. Tüm bunlar karşısında söylememiz gereken şey OHAL’in kaldırılıp, çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerin iptal edilmesi talebi olmalı.
Bu saldırılar ve baskılar sesimizin kısılması, biat etmemiz için ya hani... Yayını karartılan Hayatın Sesi; lise tahtalarında, üniversite amfilerinde, metal çarkların döndüğü fabrikalarda, atölyelerde, mahallelerde yankılandı. Onlarca dayanışma videosu ve ziyareti buna bir örnekti.
OHAL UZARKEN
Darbe ile gelen tankların, postalların altında ezilmeye alışmış olan demokrasi, OHAL’in KHK’si altında ezilmeye çalışılıyor. Belli kanallarda OHAL’in uzatılmasından bahsedilmesinin bir ön hazırlığa işaret olduğunu düşünürken pazartesi günü OHAL’in üç ay daha uzatıldığı haberini aldık.
Buna karşı biz gençler ne yapacağız peki? Bir köşede oturup olanları izlemeye, sesimizin kısılması uğruna yapılan saldırılara seyirci mi kalacağız? Geleceğimizi ipotek altına alan bu uygulamalar karşısında sessiz mi kalacağız? Yoksa her şey daha da kötüye gitmeden yaklaşan karanlığa ışık mı tutacağız?
Işık tutanların okullarında, atölyelerinde neler yaptığını anlatan sonraki sayfalar bu sorulara cevap olacaktır elbette.
 

ÖNCEKİ HABER

Gaz maskesi ve eşarp suç delili sayıldı

SONRAKİ HABER

Yenibosna'da bombalı saldırı: 10 yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...