06 Ekim 2016 11:42

Kadın dayanışmasının kulüp hali: BÜKAK

Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nden Feyza ve Büşra ile konuştuk.

Paylaş

Ekinsu Devrim DANIŞ
Boğaziçi Üniversitesi

Önce Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nü tanıyalım. BÜKAK, hangi ihtiyaç doğrultusunda kuruldu?  Ne gibi etkinlikler yapıyorsunuz?
BÜKAK, 8 Mart 2000 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde dans, müzik ve tiyatro alanlarında çalışma yapan feminist kadınlar tarafından kuruldu. Böylece kadın araştırmalarına ilgi duyan kadınların okulda çalışma yapabileceği bir alan oluştu. BÜKAK, temel olarak kampüste toplumsal cinsiyete dair farkındalık oluşturmayı ve feminist bakış açısını disiplinlerarası bir şekilde ortaya koymaya çalışıyor. 
Kulüp içerisinde genel olarak hiyerarşik, cinsiyetçi, sınıfçı, milliyetçi, mezhepçi ve homofobik olmayan, dayanışma dolu kolektif bir çalışma ortamı kuruyoruz. Yeni gelen üyeler ve bizim için bu ortam birleştirici oluyor ve bir yandan da deneyim aktarımı yoluyla birbirimizi farklılıklarımızla beraber tanımamıza katkı sunuyor.
Bir yandan da mezun ve öğrenci dayanışmasını sürdürmeye çalışıyoruz. Hâlâ Kültür ve Siyasette Feminist Yaklaşımlar Dergisi’ni yayınlayan mezun arkadaşlarımızla 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftalarında ortak etkinlikler düzenlemeye devam ediyoruz.
BÜKAK, bir yandan okulda feminist bir aktivizm örgütlerken diğer yandan da okuma araştırma çalışmaları yürüten bir kulüp. Her yıl feminizm okumaları yaparak başlıyoruz döneme, bahar döneminde ise belirlediğimiz bir konu üzerine dosya çalışması yürütüyoruz. Bu temel feminizm okumaları ve dosya çalışmalarından edindiğimiz birikimlerle yazılar yazıyor, çeviriler yapıyoruz. 25 Kasım ve 8 Mart haftaları olmak üzere yılda iki kez yayınladığımız bültenlerde bu yazılara yer veriyoruz. 


“BÜ’DE KADIN ŞENLİĞİ”


8 Mart haftasını bü’de kadın şenliği olarak adlandırıyoruz. Bu haftada düzenlediğimiz en önemli etkinliklerden biri hafta boyunca açık kalan Kadın Eserleri Kitap Sergisi. Bu sergiyi açmaktaki amacımız kadın yazınını ve toplumsal cinsiyet temalı kitapları görünür kılmak. Bu amaçla yaklaşık olarak 25 yayınevinden kadın eserlerini ve toplumsal cinsiyet kitaplarını indirimli olarak bir hafta boyunca okulda satışa sunuyoruz. Bunun yanı sıra her yıl sergiye davet ettiğimiz kadın yazarlarla edebiyat, ülke gündemi, toplumsal cinsiyet ya da feminizm gibi konular üzerine söyleşiler gerçekleştiriyoruz. Bu söyleşilerle de aslında hayatımızın birçok alanına feminist perspektifle yaklaşabilmeyi amaçlıyoruz. Geçtiğimiz yıl sergi söyleşisinde Seray Şahiner’i ağırlamıştık. Daha önceki yıllarda da Türkan Şoray, Fethiye Çetin, Ayşegül Devecioğlu gibi çeşitli kadın yazarlar sergi söyleşimize katılmıştı. Sergimizin dışında paneller, tiyatro gösterileri ve konserler de yine bu hafta çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz etkinlikler arasında yer alıyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele haftası etkinliklerimizde de genel olarak toplumdaki şiddet ortamını, kadına ve LGBTİ’lere yönelik şiddeti yine panel, söyleşi ve tiyatro gösterisi gibi etkinliklerle okul gündemine getiriyoruz.

Bu sene BÜKAK’ın gündeminde ne var?
Çeşitli başlıklar altında tartışmalar yürüteceğimiz temel feminizm okumalarıyla başlayacağız bu döneme. Bu başlıklar, ekonomi, eğitim, aile, cinsellik, LGBTİ, militarizm gibi konular üzerine olacak. Diğer yandan geçtiğimiz bahar ve yaz dönemlerinde Türkiye’de muhafazarlık üzerine bir dosya çalışması yürüttük. Bu bağlamda öncelikli olarak Nilüfer Göle’nin “Modern Mahrem” kitabını okuduk. Türkiye’de muhafazakârlığın tarihini ve muhafazakârlığın kadın bedeni ve örtünme üzerinden nasıl şekillendiğini bu kitap üzerinden tartıştık. Sonrasında da AKP’nin kadın politikaları üzerinden bugünkü muhafazakâr müdahalelerin kadınların yaşamına etkisini tartışmış olduk. Bu tartışmayı şekillendiren belli başlı başlıklar aile, ekonomi, popüler kültür ve kadın bedeni ve boşanmaydı. Bu dönem de muhafazakârlık üzerine çalışmalarımızın kapsamını genişleteceğiz. Bu alanda yazan, düşünen insanlara söyleşiler dizisi yapmayı planlıyoruz. Böylece hem farklı toplumsal grupların var olan muhafazakârlığı nasıl deneyimlediklerini hem de muhafazakârlığın sosyal politika, hukuk, ekonomi, sağlık ve kültür sanat gibi alanları nasıl etkilediğini tartışmaya açmayı amaçlıyoruz.

Kampüslerde kadınların yaşadığı sıkıntılar var, Boğaziçi’nde de yaşıyoruz bunları. Bu durum size nasıl yansıyor? Boğaziçi’nde bu konuyla ilgili size gelen kadınlar oluyor mu? Bir dayanışma alanı olarak kulübü konumlandırabiliyorlar mı?
Cinsel taciz söz konusu olduğunda, Boğaziçi’nde ya da üniversitelerde cinsel tacizin olmayacağına dair bir algı var. Ama bunun eğitim düzeyi ile hiçbir alakası yok. Bu, ezme–ezilme ilişkisinden kaynaklanan çok daha köklü bir sorun. Bu nedenle cinsel taciz vakaları Boğaziçi’nde de gerçekleşebilir. Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu kurulmadan önce hocalarla konuşulduğunda da “Boğaziçi’nde taciz, tecavüz olmaz.” tepkisiyle çok karşılaşılmış. Ama biz biliyoruz ki burada tecavüz de taciz de oluyor.  Buna kendi arkadaşlarımızdan da, bizden önceki arkadaşlarımızdan da tanık  olduk.

CİNSEL TACİZE KARŞI DAYANIŞMAYAi


BÜKAK kurulduğundan beri cinsel taciz olaylarında sözünü söyleyen bir kulüp. Cinsel tacize karşı mücadelede dayanışma ortamları kurmaya çalışıyoruz. Tanışma toplantılarımıza gelen yeni arkadaşlarımıza da herhangi bir cinsel taciz olayına maruz kaldıklarında ya da bir olay duyduklarında bu dayanışmayı onlarla kuracağımızı söylüyoruz. Evet, gelenler oluyor. Bir şekilde bize ulaşıyorlar, mail atıyorlar, facebook’tan ulaşıyorlar. Ve onlarla bir şekilde dayanışmayı sürdürüyoruz. Aynı zamanda CİTÖK’le iletişime geçiriyoruz onları. 

Geçen sene yaşanan taciz olayından sonra Boğaziçi’ne kimlikle girmeye başladık.. Bu,  taciz sorununu çözecek olan bir uygulama mıdır?
Bu uygulamanın cinsel tacize dair bir çözüm olmayacağını en başında beri söyledik. Böyle bir uygulamanın arkasında değiliz. Bu uygulama aslında “Boğaziçi’nde taciz olmaz.”ı güçlendiren bir durum. Ama Boğaziçi’nde de taciz var ve bu ataerkiden kaynaklı tarihsel bir sorun. Ancak turnike uygulaması taciz olaylarının toplumsal cinsiyetle bağını koparıyor ve Boğaziçi’nden olmayanlara “Sen buradan değilsin!” ve dolayısıyla “tehlikelisin” diyor.Biz de bunun yerine dönüştürücü yöntemler uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. 
Biz Boğaziçi’nden biri tarafından da taciz edilebiliriz ve ediliyoruz. Bizim bu alanı dönüştürmemiz gerekiyor. Bunun için idareye bir rapor sunduk. Ve raporun iki temel noktası vardı: birincisi kampüsü dönüştürmek, ikincisi de kadınların kendilerini güvensiz hissettikleri mekanları fiziksel olarak iyileştirilmesini sağlamak. Bunun yanı sıra BÜKAK olarak cinsel tacize karşı farkındalık oluşturmak için  belgesel çektik, forumlar düzenledik. Bu şekilde çalışmalar yaptık.

Kadın yurtlarından imza toplamak gibi bir şey planlandı mı?
Aslında imza toplamak gibi bir yöntemi hiç işletmedik. Bir yandan da kadınlar da aslında turnike istiyor. Sadece “Erkekler bunu baskılıyor, turnike getirmek istiyor, yurtlara parmaklık yapmak istiyor.” demek doğru değil. Kadınların bir kısmı güvende hissetmek için turnike istiyor. Oda arkadaşının tacizini anlayamıyor. Bu noktada cinsel taciz eğitimi çok önemli. Cinsel tacizin tanımının net olarak ortaya konulması lazımve olayın toplumsal cinsiyet temelli bir durum olduğunu güvenlikçi yöntemlerle çözemeyeceğimizi konuşmamız lazım. 
Son dönemde akademi üzerinde yüksek bir baskı var. Kadınlar için akademik özgürlük  ya da bilimin özgürleşmesi neden önemlidir?
Bir yandan sadece eğitim kadını özgürleştirmez bunun farkındayız. İçinden geçtiğimiz eğitim kendi içinde sınıfçı, cinsiyetçi, mezhepçi; bunun farkındayız. Müfredatta net olarak cinsiyetçi pratikler var, eğitime erişim eşit değil, okullarda kurulan sosyal ortamlar ezme ezilme ilşkilerini yeniden üretiyor çoğu zaman. Bir yandan anadilde eğitim de önemli bir sorun aslında. Bu sorunlar olmasına rağmen bir yandan da biz bu eğitimi alabildiğimiz için aslında bu sorunları tartışmaya başlıyoruz. Yani objektif, bilimsel, seküler eğitim herkese olduğu gibi kadına çok şey katar. Eğer biz Boğaziçili kadınlar olarak bir araya gelebiliyorsak ve bir şekilde bunları tartışıyorsak şu ana kadar aldığımız eğitim sayesinde. Ayrıca, Barış İçin Akademisyenler ya da son zamanda grev yapan, içeri alınan öğretmenlerin ortak bir noktası var; bu insanlar muhalif insanlar. Eğitimdeki eksiklikleri gören ve dönüştürmeye çalışan insanlar. Bizler de işte bu insanların öğrencileriyiz. 


TELEVİZYONLARIN ZAYIF KADINLARI


Son zamanlarda Kiralık Aşk, Çilek Kokusu gibi dizilerde değişik bir kadın profili çiziliyor. Bunları nasıl yorumluyorsunuz?
Aslında bu dizileri düzenli olarak takip ettiğimizi ya da izlediğimizi söyleyemeyiz; yalnızca fragmanlarından gördüğümüz kadarıyla yorumlayabiliriz. Bu tarz dizilerde ataerkil normları yeniden üreterek çizilen bir kadın modeli var. Bu kadın modeline göre kadınlar iyidir, masumdur, güzeldir, bakımlıdır. Ya da öyle kadınlar vardır ki sürekli entrikalar peşindedir, fettandır. Öte yandan bu dizilerde kadınlar arasında hiçbir şekilde dayanışma görmüyoruz, birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar. Bu sadece son zamanlara ait bir özellik değil, medyanın kadın temsili hep böyleydi.
Ayrıca bu dizilerde kadınları hep yaşadıkları aşklar üzerinden görüyoruz. Ama biliyoruz ki kadınların bütün hayatları aşk ilişkilerinden ibaret değil; eğitim hayatımız var, iş hayatımız var. Bu dizilerdeki kadınlar politika konuşmuyorlar, düşünce üretmiyorlar, kendilerine biçilen rolleri devam ettiriyorlar. Dizilere göre kadınlar hep bağımlı ve zayıf karakterlerler bu anlamda.Muhafazakârlık tartışırken evlilik programlarını da tartıştık. Oralarda da kadınlar sürekli evlenmeye ya da çocuk yapmaya yönlendiriliyor.Bu programlarda çok değişik bir ortam var. Muhafazakâr insanlar için aile çok mahrem, ama baktığımızda muhafazakâr insanlar da bu programlara katılıyor ya da programları takip ediyorlar. Başkaları tarafından görüldüklerinde kendilerini daha güvende hissediyorlar. Bütün halk seni izliyor ve onların gözü önünde sana bir yalan söylenemezmiş ve sen onu kabul ettiğinde direk mutlu bir aile kuracakmışsın gibi bir algı var bu programlara yönelik. 

15 Temmuz’dan sonra yoğun bir şekilde idam tartışmaları gündeme geldi. “Halk istiyorsa idamı getiririz.” dendi. Bu şiddet ve savaş ortamının genç kadınlar üzerinde nasıl etkileri olabilir? 
Evet, askeri yönetime girmedik, ama şiddet ortamı kuvvetlendi. Kadınlar bu durumdan oldukça etkilendi. Çok fazla taciz haberi gördük, deneyimledik. “O şortu size giydirmeyeceğiz.” diye bağıranlar vardı. Bu ortam kadınların giyinişi üzerinden, nasıl davranması gerektiği üzerinden bir baskı oluşturmaya başladı. Kadınlar daha çok içeri kapandı. Biz kendimiz de aslında sokağa çıkarken rahat hissetmiyoruz. Her hafta böyle haberler okuyoruz ve tedirgin oluyoruz. Fakat biliyoruz ki Türkiye’de feminist hareket 12 Eylül’ün ardından kimsenin siyaset yapamadığı bir anda da çok güçlü bir şekilde var olabildi. Biz de bugün varız, bir yere gitmiyoruz. Siyaset yapmaya ve yaşam alanlarımızı cinsiyetçiliğe karşı dönüştürmeye devam ediyoruz.


"Kadına karşı şiddet, aileye yönelik ekonomi politikalarından çok etkileniyor. Neoliberal politikalar aslında hayat şartlarını çok güçleştiriyor ve erkekler artık tek başına çalışıp toplum tarafından kendisine yüklenilen ailesine bakma görevini yerine getiremiyor. O da psikolojik bunalıma giriyor. Günümüzdeki politikalardan etkilenenler sadece kadınlar değil, erkekler de etkileniyor. Aynı şekilde evine ekmek getiremediği için kadın da çalışmak zorunda kalıyor. Kadına yine değer verilmiyor, kadın çalışsa bile ekonomik özgürlüğünü kazanmış olmuyor. Erkek evin ana geçim kaynağı olarak kendini görüyor."


Erkekler şiddeti iş alanında görüyor mesela, patronundan görüyor. Sonra geliyor karısına şiddet uyguluyor, karısı da çocuğuna uyguluyor. Şiddetin temelini görmemiz gerekiyor, şiddetin ataerkille olan bağlantısını görmemiz gerekiyor. Buna karşı idam tartışmaları çıkıyor. Buna tabii ki karşıyız, hadıma tabi ki karşıyız. Bu gerçekten şiddetle çözülebilecek bir şey değil. Toplumsal bir dönüşüm olması gerekiyor.


BAŞKA ÜNİVERSİTELERDE KADIN KULÜBÜ KURMAK İSTEYENLERE ÇAĞRI 

Bizimle facebook ve instagram üzerinden, mail yoluyla iletişime geçebilirler. Buralardan hızlı bir şekilde dönüş yaparız. Kulüp olmak istiyorlarsa veya bizim deneyimlerimizle ilgili bir şeyler sormak istiyorlarsa yardımcı olmak bizi çok sevindirir.

ÖNCEKİ HABER

Türker ve Kızılkaya'nın duruşması ertelendi

SONRAKİ HABER

Hayatın sesi bizim sesiziz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...