02 Ekim 2016 05:14

Değinmeler

Adnan Özyalçıner yazdı: Bir çölün ortasındasın. Elinde silâh, yürüyorsun. İleriye mi, geriye mi, belli değil.

Paylaş

Adnan ÖZYALÇINER

DÜŞLE GERÇEK

Geçen sabah erken bir saatte Merter’in ana caddesinden geçiyordum. Sabah serinliği vardı. Ortalık sessizdi. Gelip geçen arabalar da fazla ses çıkarıyor sayılmazdı. Cadde boyunca sıralanan dükkanların önüne kottu, gömlekti, tişörttü, ayakkabıydı çeşitli mallar sıralanmıştı. Üstlerindeki etiketler dikkatimi çekti mallara bakmadan önce. 3 dolar, iki avro gibi. Yazıyla değil hem de işaretleriyle.
Gözlerim daldı. Köln’ün mü, Amsterdam’ın mı –ikisi de birbirinin benzeri olan- bir caddesindeydim. Caddeyi iki yandan saran taş binaların gölgelediği caddenin ortasında. Camları pırıltılar yansıtan dükkân vitrinlerinin önünde. Tam bir serinlik, sessizlikle sarılmış bir durumda. Oh be, ne güzel! Caddenin bir köşesinde, kuytu bir köşeye yerleştirilmiş, ağaç altı bir banka oturmuş kendimi dinliyordum.
İşte tam o anda gözlerimi açtım. Camında çayevi yazılı bir kahvehanenin kuru sandalyesinde kendimi oturuyor buldum. Kahve hem kalabalık, hem de gürültülüydü. Biri bir şey söylerken öteki başka bir şey söylüyordu bağıra bağıra. Sonra tavla, okey pullarının bitmek bilmez şakırtıları, üstüne üstlük televizyonun bütün sesleri bastırarak verdiği şehitlerimiz, tuzaklanarak patlatılan bombalar –canlıları da var- ölen, yaralanan siviller –ne şehit, ne gazi olanlarımız yani- terör kamplarına yapılan hava saldırıları, Suriye sınırı, Suriye, Cerablus, Azez, PKK mı, PYD mi –ikisi bir, aynı, hep söylüyoruz- DAEŞ, el Bab kapılarında –kapının kapısında yani- Suriye topraklarına konuşlanan zırhlı araçlarımızla tanklarımızın, kahraman askerlerimizin, köy köy ilerleyen ÖSO’ların haberleri ayrı bir gürültü yumağı oluşturarak her sandalyeyi, her masayı dolaşıp duruyordu. Eskiden olsa kahveyi saran, tavana kadar yükselerek bir sis oluşturan sigara dumanından kaçılırdı. Bu kez, kahvenin içine sinmiş olan bu her günkü karmaşadan kurtulmak için caddeye zor attım kendimi.
Caddede tek bir gölge yoktu. Asfalt, güneşte kavruluyordu. Acabalar birbiri ardına, dayanılmaz bir gürültü çıkarıp egzoz gazı kokusu salarak ilerliyordu. Karşıya geçmem için biri bile durmadı. Olduğum yerde, öylece dikildim kaldım.

FOTOĞRAF

Bir fotoğrafın içinde kalmış gibi oluyorum bazen. Kıstırılmış olarak.

FİLMLERDE

Ne çok kent, ne çok kasaba, köy, ne çok cadde, sokak, ne çok ev –küçüğü, büyüğü- ne çok deniz, liman, gökyüzü, bulutlar, orman, dağlar, kırlar, çiçeklerle ağaçla bezenmiş. Güneşli, dingin, esintili, yağmurlu, rüzgârlı, fırtınalı, karla kaplı topraklar. Bütün bunları canlı kılan cıvıl cıvıl insanlar; kadınları, erkekleri, yaşlıları, çocuklarıyla... Birbirini seven, kucak kucağa olan, sevdalanan, sevdasından ölen, ölünmüyor o zaman, mutluluk/mutluluklar sürüyor. Kavga etseler de barışan o insanlar. En güzel manzaraların içinden kopup gelen o güzel insanlar... Filmlerde!

KÖTÜ BİR FİLMİN  İÇİNDE

Hep karıştırmışımdır düşle gerçeği. Yaşadıklarımızı, bize yaşatılan gerçekleri düşte mi yaşıyoruz, yoksa gerçekte yaşadıklarımız mı düş. Dedim ya, hep karıştırmışımdır.
Şimdilerde, bu sonu gelmeyen şiddet içinde, kavgaların savaşların –içiyle, dışıyla- ölenlerin, öldürenlerin, öldürtenlerin –çetelerin, mafyaların, terör örgütlerinin, diktatörlerin, politikacıların, şiddet bağımlısı herkesin- tırmanan zenginliğin, her gün biraz daha aşağı çekilen yoksullukla açlığın, bütün hepsinin, ateşle kanla boyanan her şeyin bir film çekimi olduğunu, basbayağı bir film setinde bulunduğumuzu varsayıyorum. Güneşli bir günde, engin bir denizin kumluğundaki sette, güneşlenen insanların filmini çekecek olan yönetmeni bekleyen bir film öncesinin bütün çarpıklıklarını taşıyan kötü bir filmin içinde.

ÇÖLÜN ORTASINDA

Bir çölün ortasındasın. Elinde silâh, yürüyorsun. İleriye mi, geriye mi, belli değil.

ÖNCEKİ HABER

Televizyonun varlığından en çok işverenler rahatsız oldu

SONRAKİ HABER

Yine geliriz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...