29 Ağustos 2016 12:58

Savaş büyürken yeniden çözüm masası mümkün mü?

Cerablus, içeride devam eden çatışma ortamı... Bu koşullarda yeniden müzakereler mümkün mü? İrfan Aktan, Fatih Yaşlı ve Harun Ercan ile konuştuk.

Paylaş

Faruk AYYILDIZ
İstanbul

Cerablus’a yönelik operasyon genişleyerek devam ederken, içeride de savaşın dozu artıyor. İçerideki savaşın Rojava’daki gelişmelerden bağımsız ele alınamayacağı görüşü sıkça dile getirilirken, “Cemaat tasfiye edildi, sürece dönülecek” ya da “Yeniden müzakere masası öncesi taraflar şiddet dozunu arttırıyor” yorumlarına rastlamak da mümkün. Peki gerçekten böyle mi? Devam eden savaş sürecini ve yaşanan son gelişmeleri  Gazeteci-Yazarlar İrfan Aktan, Fatih Yaşlı ve Harun Ercan ile konuştuk.

‘SEBEPLERİ TARTIŞILABİLİR AMA PKK GEÇ KALDI’

PKK’ye yapılan ateşkes çağrılarını ve bunun mümkün olup, olmadığı sorusunu cevaplayan İrfan Aktan, “24 Temmuz 2015’te Kandil’e ilk büyük hava harekatının gerçekleştiği gecenin sabahında yine Evrensel’e yazdığım yazıyı şöyle bitirmiştim: ‘Mevcut gidişatta savaşın en kapsamlısını göze almış bir iktidarı durdurmanın yegane yolu sadece ve sadece barıştır. Kurşuna kurşunla değil, barışın ve siyasetin diliyle yanıt vermektir. Kürt hareketi, tarihinin en büyük mücadelesini savaşmayarak verebilecek mi? Göreceğiz.’(1)  
Sebepleri tartışılabilir ama PKK bence topyekün savaşı göze almış bir iktidarı ateşkesle durdurma seçeneğini kullanmakta geç kaldı. PKK 24 Temmuz’da çıkıp ateşkes ilan etse sonuç değişir miydi, bilemeyiz. Zaten tarih de böyle okunmaz. Ama bu seçenek denenebilirdi. Belki gerçekten de devlet operasyonlara ve hatta şehirlerdeki ablukalara yine de girişebilirdi ama çok daha ciddi bir meşruiyet krizi yaşar ve bunu daha fazla sürdüremezdi. Abluka sürecinde gördük ki, 1990’ları katbekat aşan infazlar, katliamlar, sivil ölümleri, vahşet görüntüleri pekala Türkiye’nin batısında seyirlik bir hadiseyle geçiştirilebiliyor. Avrupa Birliği başta olmak üzere tüm dünya da buna seyirci kaldı. AKP de ideolojik motivasyonu dolayısıyla zaten herhangi bir meşruiyet arayışında olmadı. Bilakis, vahşet görüntüleri bizzat polis ve askerler tarafından topluma servis edildi. 1990’larda da aynı vahşet uygulanıyor ama bu gizlenmeye çalışılıyordu. Şimdi ise ilan ediliyor” diyor.

‘DEVLET ATEŞKESE MÜSAADE ETMEZ’

Aktan devam ediyor: “PKK, 10 Ekim 2015’te tek taraflı ateşkes ilanı kararına vardığında artık geri dönüşü olmayan yola girilmişti. Nitekim göz göre göre, PKK’nin ateşkes ilanından saatler öncesinde Ankara Katliamı gerçekleşti ve örgütün bu ilanının toplumda, siyasette karşılık bulması engellendi. Aynı şey, KCK’nin Gaziantep Katliamı’ndan hemen önce ateşkes sinyali vermesiyle yaşandı. Ben mevcut koşullarda bir ateşkes ilanının gerçekleşmeyeceğini, böyle yapılsa bile devletin buna müsaade etmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü AKP, Rojava’ya bile girmeyi göze aldıktan sonra bu yoldan kolay kolay dönmeyecek bir ideolojik motivasyona sahip.”

‘AKP, KÜRTLERİ CENGE ÇAĞIRIYOR’

Devam eden savaşı PKK eylemlerinin belirlemediğini ifade eden Aktan’a göre PKK çok büyük eylemler yapsa da, ateşkes ilan etse de gidişat değişmeyecek: “Eskiden devlet, büyük eylemlerden sonra öyle veya böyle frene basıyordu. Fakat dikkat ederseniz AKP, daha önce her fırsatta PKK’yi silahları bırakmaya çağırırken, şimdi o çağrıyı kesinlikle yapmıyor. Devlet, PKK’yi silahları bırakmaya değil, cenge çağırıyor. Bunu şimdi Rojava’da da yapıyor ve YPG’yi aynı cenge sürüklemeye çalışıyor. Çünkü AKP’nin stratejisinde barış değil, yenmek var. Bunun için de her türlü bedeli ödemeye hazır görünüyor. Kürtleri mutlak bir biçimde yenmezse, ‘büyük davasını’ kuramayacağını düşünüyor.”

‘SAVAŞ DERİNLEŞEREK DEVAM EDEBİLİR’

‘Yeni müzakere süreci öncesi taraflar el güçlendirmek için şiddeti arttırıyor’ yorumlarını da sorduğumuz Aktan, “Evet, daha önceki deneyimlerden hareket edersek, örneğin 2012 yaz aylarındaki büyük savaştan sonra yeniden masaya dönüldüğünü hatırlarsak, böyle bir ihtimalden söz edilebilir. Fakat artık içine girilen savaş, önceki dönemlerden çok daha farklı. Türkiye sadece Kürt hareketiyle değil ‘üst akılla’ yani kendisini Anadolu’ya hapsetmeye çalıştığını düşündüğü güçlerle savaştığını zannediyor. AKP, Kürt hareketinin, Kürt sorununu çözmek için direndiğini düşünmüyor. Çünkü ona göre böyle bir sorun zaten yok! Kendince bir istiklal mücadelesi güttüğünü kitlelere de önemli ölçüde kabul ettirmiş durumda. CHP yönetimi de bu noktaya gelmiş görünüyor. Dolayısıyla korkarım bu savaş çok daha derinleşerek devam edebilir. AKP’yi bu yoldan geri döndürecek yegane güç, savaş karşıtı yeni bir hareketin ortaya çıkmasıyla mümkün olabilir. Aslına bakarsanız 7 Haziran sonrasında böyle bir hareket örgütlenmeye de çalışıldı. Ama özellikle CHP, Barış Blokunun HDP’yi güçlendirmesinden korktuğu için bu alandan kısa süre içinde çekildi. Türkiye’deki siyasi ve toplumsal ayrışma yeni bir barış bloku kurmayı da çok mümkün kılmıyor. O yüzden de açıkçası HDP dışında savaşın önünde duracak bir güç yok. HDP’nin ise Batıdaki etkinliği büyük ölçüde kuşatıldığı için bu konuda etkin bir rol üstlenmesi bir hayli zor.”

‘YENİ DEVLET CHP’Yİ DE HEDEF ALACAK’

AKP’nin, Cemaati yendikten sonra devleti yeniden dizayn etmeye başladığını söyleyen Aktan, “Şu sıralar CHP yönetimini de (tabanını değil) hoş tutmaya çalışıyorlar ama ‘yeni devlet’, önümüzdeki dönemde CHP’yi de hedef alacak veya yutmaya çalışacak. Çünkü AKP sadece yeni bir devlet değil yeni bir toplum da kurmaya girişiyor. Dolayısıyla CHP, kendisine yönelindiğinde, arkasında duracak kitleleri bulamayabilir. O kitleler çoktan AKP’nin Türkçü-İslamcı hegemonya tahayyülünün arkasına bağlanmış olabilir. Yeni devlet ve toplum düzenlemesinin ideolojik arka planını Türkçü bir cihatist motivasyon oluşturuyor. Bu yapının kurulumu gerçekleştiğinde, tıpkı 1940’lar Almanya’sında olduğu gibi toplum, daimi savaşı yaşamın gereği olarak görmeye başlayacak, kanıksayacak ve hatta buna dahil olmak isteyecek. O nokta zaten geri dönüşü ancak büyük bir yıkımla mümkün savaşın başlangıcı olacak. Şimdiye kadar bile esas savaşa değil, onun hazırlık aşamasına tanıklık ediyoruz. Toplum ve devlet buna hazırlanıyor. Kürtler açısından bakıldığında da benzer bir toplumsal ve siyasal motivasyonun olduğuna şüphe yok. Özellikle 2015 savaşında Kürtlerin Türkiye’nin batısına göç etmemesi bu motivasyonun en bariz alameti olarak okunabilir.
Maksadım felaket tellallığı yapmak değil ama mevcut koşullara karamsar bir perspektifle bakılmazsa, iyi ihtimalin peşine kimse düşmez. O iyi ihtimalin anahtarı ise hâlâ bu hazırlığa ikna olmamış kitle ve partilerin elinde. CHP yönetimi o anahtarı 15 Temmuz darbe girişiminden sonra götürüp iktidara teslim etti ama kendi tabanı henüz bunu içselleştirmiş değil. CHP yönetimi kendi tabanını da buna razı ettiğinde veya o tabanını yeni devlet koalisyonuna kaptırdığında karamsarlık politik bir motivasyonun oluşturucusu olmaktan çıkarak yenilginin ağır yüküne dönüşecek.” 
Kürt hareketi, HDP ve diğer sol muhalefetin devlet dizaynında hüküm sahibi olmadığına vurgu yapan Aktan şöyle bitirdi: “Çatışmaların sürdüğü cephelere değil, sokağa bakmak, kitleler üzerinde karşı-hegemonya söyleminin tesirini artırmak muhalefetin yürüyebileceği yegane yol gibi görünüyor.”

‘SÜRECE DÖNÜŞ İHTİMALİ TAMAMEN ORTADAN KALKMADI’

BirGün Gazetesi Yazarı ve Akademisyen Fatih Yaşlı, “Özellikle Cerablus operasyonu sonrası, TSK ve ÖSO’nun YPG’yle karşı karşıya gelmesi ve sınır ötesi hava operasyonları müzakere sürecine dönüşten tekrar uzaklaşıldığının birer işareti olarak görülebilir. Aynı şekilde PKK’nin giderek şiddeti artan bombalı araç saldırıları da benzer bir uzaklaşmaya işaret ediyor” diyor. Cerablus operasyonunun içerideki gelişmelere de büyük etkileri olacağının altını çizen Yaşlı, “Öte yandan, daha önce de tanıklık ettiğimiz üzere, Suriye’de bir tür ‘vekalet savaşı’ devam ederken, ülke içinde çatışmasızlığın bir süreliğine de olsa tesisi mümkün olmuştu. Dolayısıyla, ‘Sürece dönüş ihtimali tamamen ortadan kalktı’ demek için henüz erken; bilakis taraflar bir tür ‘mola’ anlamına da gelecek şekilde sonbaharda bir tür çatışmasızlığı hayata geçirmek isteyebilirler, bunun müzakerelerle desteklenip desteklenmeyeceğini ise süreç boyunca yaşananlar gösterecektir” yorumunda bulunuyor.  

Daha önceki yazılarında yer verdiği ‘Tekrardan masa kurulma ihtimali öncesi taraflar el güçlendirmek için şiddet dozunu arttırıyor’ yorumlarını da sorduğumuz Yaşlı, “Taraflar elbette ki her şeyi ‘Yarın masaya oturursak elimiz güçlü olsun’ diye yapmıyorlar, politik aktörler olarak kendi hedefleri doğrultusunda taktik ve stratejik hamlelerde bulunuyorlar. Ancak bu hamleler ‘bir ihtimal olarak masa’yı da kapsıyor. Masanın ufukta göründüğü zamanlar ise genelde şiddetin yoğunlaştığı, tarafların birbirlerine olan mesajlarını yoğunlaştırılmış şiddet aracılığıyla verdiği dönemler oluyor. Bu sefer de böyle olup olmayacağını göreceğiz, ancak eskisinden farklı bir durumla karşı karşıya olduğumuzu da unutmamamız gerekiyor. Türkiye Cerablus’la birlikte ilk kez ‘kara gücü’ anlamında Suriye’ye girmiş bulunuyor. Bunun Türkiye’nin, Suriye’nin, Rojava’nın  ve Kürt sorununun geleceği üzerinde çok ciddi etkileri olacak, kısa vadede şiddetin yükselmesi ise bu tabloda kaçınılmaz görünüyor” dedi. 

‘ACİL TALEP: SORUNUN DEMOKRATİK YÖNTEMLERLE ÇÖZÜLMESİ’

PKK’ye yönelik ateşkes çağrılarını da yorumlayan Yaşlı, tek taraflı ateşkesin Cerablus öncesi daha olası olduğunu ancak şimdilerde zor göründüğünü söylüyor. Bunu da, “PKK sınırın öte tarafında yaşananlara bir şekilde sınırın bu tarafında cevap vermek isteyecektir” şeklinde yorumluyor. 
Cerablus ile birlikte Kürt sorununun bütünüyle Ortadoğu denkleminin en önemli parçalarından birisi haline geldiğini aktaran Yaşlı, “Suriye’de devam eden küresel güç mücadelesinde bütün aktörlerin Kürt sorununa dair bir şeyler söylemesi, bir şeyler yapması gerekecek. Bu, sorunu daha da karmaşıklaştırıyor ama öte yandan, uluslararası diplomasinin devreye girme ihtimalini de artırıyor” diyor.  
Türkiye’deki sol, sosyalist, demokrat kamuoyunun yol haritasını da sorduğumuz Yaşlı, “Şiddetin bir an önce sona ermesi ve sorunun demokratik yöntemlerle çözülmesi, dün olduğu gibi bugün de Kürt sorunu başlığındaki acil talep olarak durmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.

‘ÇATIŞMASIZLIK OLASILIĞI ZOR’

Yazar ve Akademisyen Harun Ercan şöyle anlatıyor: “15 Temmuz sonrası uluslararası bağlamda ortaya çıkan siyasi fırsatı AKP iktidarı Kürt düşmanlığı politikası çerçevesinde; iç muhalefeti etkisizleştirmek, ‘yıkıntı devlet’ imajını ortadan kaldırmak, Kürt özgürlük hareketini etkisizleştirmek ve Erdoğan’ın siyasi ikbalini parlatmak için kullanıyor. Erdoğan’ın ABD, Rusya ve İran’a verdiği tavizlerin ne olduğunu ve Erdoğan’a Rojava’da çizilen sınırların ne olduğu hâlâ bu devletler arasında sır sayılır. Bu aktörlerden en az birinin Cerablus izni ile Erdoğan’ın kontrolsüzlüğüne ve hatalar yapma ihtimaline yatırım yaptığına şüphe yok. Bu denklemden doğan belirsizlik ve Erdoğan’ın agresif Rojava politikası devam ettiği sürece çatışmasızlık olasılığı yerine, sürmekte olan savaşların daha da artması kuvvetle muhtemel.”  

‘ÖCALAN DOĞRUDAN DEVREYE GİRERSE...’

Ateşkes çağrılarını da değerlendiren Ercan şöyle diyor: “Dünyanın hemen her yerinde politik şiddete ivme kazandıran esas dinamik yakın siyasi gelecekteki belirsizliklerdir. Ne olacağına ilişkin belirsizlik yüksek seviyede iken politik şiddet tırmanma eğilimi gösterir. Tam anlamıyla böyle bir süreçten geçiyoruz. O yüzden tek taraflı ateşkes olasılığı ancak Öcalan’ın doğrudan devreye girmesi yani devlet ile PKK arasında belirli konularda uzlaşması ile mümkün olabilir. Devletin PKK’nin son haftalardaki eylemleri nedeniyle ciddi bir bunalım yaşadığına şüphe yok. Ama hem askeri bürokraside hem de siyasi partiler arasında kurulmuş olan milliyetçi cephe mutabakatının sürebilmesinin en önemli şartı Kürtlere yönelik savaşın bir düzeyde devam ettirilmesidir. O yüzden PKK’nin tek taraflı ateşkes ilan etmesinin objektif koşulları bugün itibariyle yok, ama Oslo görüşmeleri döneminde olduğu gibi çatışmaların ‘kontrollü şiddet’ seviyesine indirilmesi gayet mümkün, ama iktidarın böyle bir isteği olduğuna ilişkin hiçbir işaret yok.”

“Müzakere öncesi çatışmalar şiddetleniyor” sorusunu da sorduğumuz Ercan, politik şiddet seviyesinin müzakere masası kurulacağı için değil siyasi belirsizlikler keskinleştiği için artacağını söylüyor: “Müzakere masaları da taraflar politik şiddet araçlarıyla daha fazla sonuç alamayacaklarını gördüklerinde ve var olan askeri güç dengesinin orta vadede değişmeyeceğine inandıklarında kurulur. O yüzden bu yoruma katılmamanın yanı sıra, barış için gerekli sivil ve siyasi inisiyatifi almamak adına her gün kan dökülmesine rağmen ancak zihinsel konfor arayanların inanabileceği bir beklenti olduğunu düşünüyorum.”

Ercan şöyle bitiriyor: “15 Temmuz sonrası ortaya çıkan devlet yıkıntısını toparlamak adına AKP iktidarının Kürtlerin hem iç hem de dış düşman olarak görmesi ve savaşı derinleştirmesi çok “tehlikeli” bir gidişata yol açtı. Kürt hareketinin bağımsız bir devlet kurmak gibi bir amacı olmadığı, demokratik özerklik için mücadele ettiği açık. Bu stratejik ve ideolojik bir tercih. Silahlı toplumsal hareketler kısa vadede stratejik tercihlerini değiştiremezler. Ama Kürtlere yönelik “topyekün savaş” konusunda AKP’nin ısrar etmesi durumunda Kürt hareketi hem Türkiye’de hem de Suriye’de kendi stratejisini gözden geçirmek zorunda kalabilir. Nitekim her gün ve sürekli çocukları ya da arkadaşları öldürülen Kürt halkını ilerleyen süreçte direnişe motive edebilmek halihazırdaki söylem ve motivasyon ile pek mümkün olmayabilir.” 


(1) https://www.evrensel.net/haber/256737/gayesi-savas-olanin-bahanesi-bol-olur
 

ÖNCEKİ HABER

Hopalı gençlere koğuş eziyeti

SONRAKİ HABER

İBB: Kamusal alanda çekime müdahale edilmiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa