29 Ağustos 2016 00:59

Türkiye, Rusya’nın kurduğu oyunun içinde

Cerablus operasyonunu, Suriye savaşının yeni dengelerini ve Türkiye’de artan şiddet sarmalını Prof. Dr. Abbas Vali ile konuştuk.

Paylaş

Serpil İLGÜN

Hızlı ve yoğun akan gündem, ölümleri daha fazla içine katarak ilerliyor ne yazık ki. Özellikle son bir yıldır hemen her güne bir önceki günü aratır saldırılar ve kayıplarla uyanan Türkiye, geçtiğimiz hafta Elazığ, Cizre ve Antep saldırılarını tartışma fırsatı bulamadan, kendini Suriye’de buldu.
“Fırat Kalkanı” adı verilen Cerablus operasyonunu Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abbas Vali’yle konuştuk. Vali’ye göre Türkiye’nin Cerablus’a girmesini sessizlikle karşılayan Rusya’nın büyük stratejik planları var. Türkiye’nin ABD ile arasının bozulması da bu planlara dahil…
Türkiye şu an Cerablus’a girdiği için mutlu ancak bu mutluluğunu nelerin olabileceğini hesaplayarak tekrar düşünmek ve gerçekliğe dönmek zorunda. Çünkü YPG’yi ortadan kaldırmak isteyen Türkiye’nin şu an Rusya tarafından belirlenmiş oyunda kısıtlı bir rolü var.
Vali’ye göre yakın zamanda AKP ile PKK arasında bir müzakerenin başlayabilmesinden söz etmek zor. Çünkü AKP ve Kemalist konsensüs barış görüşmelerinin başlama ihtimalini düşürüyor.
2008’den bu yana Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Vali’nin “Kürdistan Cumhuriyeti”, “Kürt Tarihi Kimliği ve Siyaseti”, “Kapitalizm Öncesi İran”, “Kürt Milliyetçiliğinin Kökenleri” kitapları Türkçe’ye çevrildi.


Cerablus operasyonunun zamanlamasıyla ilgili sizin değerlendirmelerinizi alarak başlayalım. Türkiye, neden daha önce değil de bugün Cerablus’a, dolayısıyla Suriye’ye girdi? “Fırat Kalkanı” operasyonun stratejik amacı ne?
Bir zamandır zaten AKP’nin gündeminde böyle bir harekat vardı. Ama başka bir plan olarak düşünülüyordu. NATO üyesi olarak Suriye’ye girip bir tampon bölge oluşturmak istiyordu. Ama Amerika ve Avrupa’nın desteğini bunun için alamadı. Rusya da Suriye’ye direk bir askeri müdahalede bulununca oyunun kuralları ve stratejik dengeler tamamen değişti. Ve Rusya ile yaşanan çatışmayla birlikte Türkiye tamamen marjinalleşti. Karadan müdahale olanaksız hale gelmişti. Türkiye’nin Rusya jetini düşürmesiyle hava müdahalesi de imkansız hale geldi. Şimdi ama durum değişti.

Nasıl?
Rusya ile yakınlaşma ve hatta bazılarına göre karşılıklı bir anlaşma süreci yaşanmaya başlandı. Oyunun kuralları tamamen değişti. Kuvvetle muhtemel Rusya ile İran anlaştı, Esad’ın değişmesi ve onunla pazarlık yapılmaması artık hiçbir şekilde mümkün değil. Esad artık Suriye’deki barış görüşmelerinin tamamen bir parçası.
Türkiye Suriye’ye girdi ve resmi açıklama, sınırları IŞİD’den temizlemek. Avrupa, ABD ve aynı zamanda kurulan koalisyonla bir anlaşma sağlayarak bunu yapıyor ve bir Kürt devleti oluşmasını, PYD/YPG’nin Menbiç ve Afrin’le birleşmesini engellemeye çalışıyor.
Önemli olan şu; evet Türkiye şu an Suriye’ye girdi. Cerablus’un temizlenmesine bir şekilde yardım etti ve Cerablus alındı artık. Ama bunun getirdiği sorular var. Birincisi, Türkiye Suriye’deki bu savaş ortamı bitene kadar Cerablus’ta kalacak mı? Eğer Türkiye orada kalmazsa Cerablus nasıl bir pozisyonda olacak? Kendi kendine devam edebilecek mi? Eğer Türkiye ayrılmazsa ve Suriye’deki kriz bitene kadar Cerablus’ta kalırsa strateji ne olacak, sadece orada mı kalacak yoksa daha da ilerleyecek mi?

Bu soruların yanıtına gelmeden, siz de değindiniz NATO, ABD, Rusya vs Türkiye’nin tampon bölge planına izin vermiyordu ancak bugün onay verildi ve Türkiye’nin planı birebir olmasa da bir ölçüde gerçekleşiyor görünüyor. Neden onay verdiler, ne değişti?
Tampon bölgeye aslında izin vermeyecekler. Bunları birbirine karıştırmamak lazım. Çünkü Esad Suriye’nin egemen bir tek millet olarak kalmasından yana. İran da, Rusya da buna onay veriyor. Ancak bu birçok karmaşık problem doğuracak. Yüzlerce kilometre derinliğinde ve uzunluğunda bir bölge düşman kuvvetlerine karşı nasıl savunulabilecek? Türkiye’nin Cerablus’a girmesi konusunda ABD destek tutumunu söylüyor net bir şekilde. Karşı olduğunu söylemesine rağmen İran sessiz. Rusya da öyle. Ve neden sessiz olduğu önemli. Rusya akıllıca bir oyun oynuyor.

Nasıl bir oyun? Rusya’nın amacı ne?
Rusya’nın asıl amacı ABD ile Türkiye’nin arasını açmak. Türkiye’yi Suriye’ye çekip Amerika ile Türkiye arasında bir ayrılık yaşanmasını sağlamak. Esad, ÖSO’yu kastederek, “Türkiye Cerablus’ta bir terörist grubu çıkarıp diğerini soktu” diyor.
Oyunun amacı şu; eğer Türkiye Suriye’ye tam anlamıyla girmiş olursa ve YPG ile bir cephe savaşı yaşanırsa, ABD bir seçim yapmak zorunda kalacak. Türkiye’yi mi PYD’yi mi destekleyecek şeklinde. Bu aynı zamanda IŞİD stratejisini de etkilemek zorunda. Rusya tamamen stratejik üstünlük sağlamak istiyor. ABD’nin lider konumda olmasına karşın bir çatışma yaratmak istiyor. Müthiş hesapları var Rusya’nın. Türkiye’nin şunu bildiğini biliyor; ÖSO toprak kontrolüne hiçbir şekilde hakim olamaz.

Peki Türkiye kısa sürede çekilir mi?
Eğer Türkiye hemen çekilirse operasyonun hiçbir anlamı yok aslında. Çünkü PYD hızlıca geri alabilir Cerablus’u. Ama eğer kalırsa çatışmanın içine dahil olmuş olur. Putin büyük amaçları olan bir oyun oynuyor. Esas amacı vurguladığım gibi Suriye’de stratejik bir üstünlük sağlamak. ABD dışişlerindeki zayıflık ve belirsizlik, Rusya’nın bu rolü oynamasını mümkün kıldı. Sormak zorunda olduğumuz soru şu; Rusya’nın kurduğu bir oyunda Türkiye NATO üyesi olarak devam edebilir mi? Asıl önemli soru bu.

Yanıtınız ne, ne öngörüyorsunuz?
Türkiye şu an Cerablus’a girdiği için mutlu ancak bu mutluluğunu tekrar düşünmek zorunda. Nelerin olabileceğini hesaplayarak gerçekliğe dönmek zorunda. Şu an Rusya tarafından belirlenmiş bir oyunda kısıtlı bir rolü var çünkü. Rusya stratejik üstünlüğü için PYD’yi feda etmekte herhangi bir sakınca görmez. Ama Türkiye şunu düşünmek zorunda; sonrasında ne olacak?

Cerablus operasyonu, Suriye’deki dengeleri, kurulan oyunu etkileyen bir operasyon mu?
Değil. Çünkü kısıtlı bir amaç var. En  ideal amacı PYD’yi sahneden çıkarmak. Çıkaramasa da kısıtlamak istiyor. Bu amaç Suriye’deki krizi çözemez. Çünkü Suriye’de çok farklı politik hesaplar ve dengeler var. Türkiye’nin amacını genişlettiğini ve Suriye’de ilerlediğini düşünelim. Müttefikleri kim olabilir? PYD olamaz zaten. ÖSO da olmaz. Muhtemel diğer İslami gruplar olur ancak bunlar ne Rusya tarafından, ne de ABD tarafından desteklenecek gruplar. Türkiye’nin ilerlemesinin, diyelim Rakka’yı almasının nasıl bir amacı olur, kiminle ittifak kurabilir? İslamcı gruplarla savaşmak zorunda ve bu da Suriye’de uzun süren bir savaşın içine çekilmesi demek. Başka bir nokta daha var; Türkiye ve Türkiye’nin Sünni sözde müttefikleri Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile ilişkilerinde de sorunlar var. 15 Temmuz’daki darbe girişimi sonrası ilişkiler tamamen değişti. Türkiye ve Suudi Arabistan artık aynı stratejik hatta değil.

İdeal amacı PYD’yi sahneden çıkarmak olan Cerablus operasyonu ABD’nin, Rusya’nın, İran’ın, hatta Batı’nın onayının alınarak yapılıyor olmasının PYD-YPG için anlamı ne?
PYD, ABD için, Batı için vazgeçilebilir bir güç değil. Ancak, Kasım’daki seçimlerden sonra eğer ABD stratejisi değişirse bu olabilir. Ama şu anki dışişleri stratejisinde ABD asker yollamak istemiyor ve bölgedeki güçlerle bu savaşı sürdürüyor. Eğer bu şekilde devam ederse Kürtlerden vazgeçemez. Türkiye sürekli olarak şunu söylüyor, “PYD, PKK’nin uzantısıdır.” Ancak Suriye’deki savaş cephesine baktığımız zaman, YPG’nin PKK’den askeri olarak en az beş, hatta altı kat daha büyük bir güç olduğunu görüyoruz. Bunu kısıtlamak çok çok zor.
Şu da var; PYD eğer doğuya doğru Haseke-Kamışlı’ya doğru giderse Türkiye en az 50 bin kadın ve erkekten oluşan bir askeri güce karşı ne yapar sizce? Irak sınırını koruyabilir mi? Irak Kürdistanına doğru ilerlerse aynı şekilde, buna karşı ne yapabilir? Dolayısıyla PYD’yi kısıtlamak öyle kolay bir iş değil. Türkiye, sınırını korumak için Barzani’den yardım isterse bu da gerçekleşmeyecek. Şu an PYD’nin Irak’a doğru ilerlememesinin sebebi askeri bir gereklilik olmaması. Ancak doğuya doğru itilirse sınırı mutlaka geçecektir ve peşmerge de YPG güçleriyle böyle bir savaşa girmek istemeyecektir.

Yeri gelmişken, tam da Cerablus operasyonu başladığında Ankara’ya gelen Barzani’nin ziyaretini nasıl okuyorsunuz? Ne istendi Barzani’den?
Her şeyden önce sebep Cerablus değil. Barzani stratejik bir müttefik. Türkiye’ye çağırıp bilgilendirmek ve muhtemelen desteğini istemek için oldu ancak bu yeni bir ittifak değil. AKP ile Barzani bir süredir müttefikler. AKP ile bu stratejik ittifak 5-6 yıl önce başladı. Sorun şu; Barzani o zaman ekonomik ve politik olarak daha güçlüydü. Bugün her şey zayıfladı. IŞİD’in Irak Kürdistanına girmesiyle birlikte Barzani diğer politik grupları bu ittifaka dahil etmede zorlandı. Irak’ın ayrıca zaten şu anda kendi savaşı var. IŞİD’e karşı bir savaş yürütüyor ve aslında Türkiye’ye değil, batıya bağlı ve bağımlı bir şekilde bunu yürütüyor. Barzani petrol gelirlerinin düşmesiyle birlikte zaten bir çıkmazda ve politik meşruiyeti için zaten hali hazırda mücadele ediyor. Dolayısıyla bütün hesaplar bütünüyle değişti. Bence Barzani’nin PYD Irak’a geçtiğinde yaratacağı duruma tepkisi çok farklı olur. Tabii eğer bütün bunları hesaplayamayacak kadar akıl dışı davranmazsa.

AKP VE KEMALİST KONSENSÜS BARIŞ GÖRÜŞMELERİ İHTİMALİNİ DÜŞÜRÜYOR

AKP Hükümeti, YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesinin kırmızı çizgisi olduğunu Cerablus operasyonu sırasında da tekrarlıyor. ABD de, AKP Hükümeti’nin bu talebine alan açmış görünüyor. Hatta Binali Yıldırım’a göre ABD, YPG’nin batıya geçmeyeceğini garanti etti. Ancak diğer yandan Cerablus sınırlarından çekilmeye başladığı söylenen YPG’ye TSK’den saldırılar da başladı. TSK’nin YPG’ye saldırılarını sürdürmesinin, Türkiye içinde devam eden çatışma ve şiddetin boyutlarını daha da artırabileceği, giderek iç savaşa varacak sonuçlar üreteceği yorumları yapılıyor, katılır mısınız?
Aslında Türkiye’nin sürekli bunu tekrarlaması, PYD’nin batıya doğru geçmesine karşı çıkması, Suriye’yi takip eden herkesin şunu fark etmesini sağladı. Bu, Türkiye’nin PYD’nin Fırat’ın doğusunda kalmasına üstü örtülü bir izin vermesi anlamına geliyor. ABD’nin Türkiye’yi ikna etmesindeki etken de bu. Ancak Türkiye Cerablus’a girmesiyle birlikte daha fazlasını istemeye başladı. Oynamaya başladığı ve (Rusya’nın üst çatısını kurduğu) bu oyun, uzun bir savaşa sürüklenmesi anlamına geliyor Türkiye’nin. Türkiye’nin kısıtlı amacı YPG’yi Fırat’ın doğusunda tutmak ancak şartlar iyi giderse YPG ve PYD’yi ortadan kaldırmak ister tabii. Ama şu an bunu mümkün kılacak şartları çok mümkün görmüyorum.
İç savaş senaryolarına gelince, çok muhtemel görmüyorum. Ama tabii ki politikada her şey olabilir. Bence iç savaş Kürt toplumunda olanlar yüzünden değil, Türk toplumu eğer çok açık bir şekilde kutuplaşırsa, önemli bir kısmı eğer hükümeti desteklemekten vazgeçebilirse olabilir. PYD doğu ve batı yönünde ilerlemeye devam ederse, aynı zamanda PKK operasyonlarını Türkiye içinde devam ettirirse, bir yandan da şimdiki gücü merkezileştirme ve otoriterleşme politikaları artarsa, Türk toplumunda çok açık bir ayırım, kutuplaşma yaşanabilir. Ancak bu olursa iç savaş ihtimali var. Özetle, iç savaş Kürt toplumu nedeniyle değil, Türk toplumundaki mücadele ve bu politik mücadelenin sonuçları nedeniyle yaşanabilir.

Bununla beraber, Türkiye’de PKK ile çatışmanın şiddeti arttı ve bunda hükümetin Rojava politikalarının, dolayısıyla YPG’ye saldırılarının da etkisi var. Ancak kimi yorumculara göre artan bu şiddet müzakereye dönülmesini zorunlu kılacak. Siz yakın vadede böyle bir ihtimal görüyor musunuz?
Rojava’nın etkisi ve Türkiye’nin Rojava politikasının sonuçları aslında çok daha iyi olabilirdi, PKK çok önemli stratejik hatalar yapmasıydı. Üstelik hâlâ da bu hatalara devam etmese.

Açar mısınız, nasıl hatalar?
PKK kendi kimliğini unuttu aslında. PKK’nin silahlı bir kanadı var ama bir yandan da sosyal bir hareket. Ancak bir sosyal hareket olduğunu unuttu. Diyarbakır, Silvan, Nusaybin ve bölgedeki diğer hendek savaşlarına başladığı zaman sosyal hareket yanını unuttu. Bunu hafife aldı ve silahlı güç olduğunu vurgulamaya başladı. Bu özellikle 7 Haziran seçimleri sonrasında önemliydi. Silahlı harekete değil, politik, sosyal harekete vurgu yapmalıydı. HDP’yi ancak bu şekilde güçlendirebilirdi. Rojava’ya, Türkiye içinde desteği artırabilecek tek şey buydu aslında. YPS güçlerinin şehirlerde savaşması önemli bir stratejik hataydı. PKK, 7 Haziran’dan sonra saldırıya uğrasa bile savaşmayı kesinlikle reddetmeliydi. Art arda açıklamalar yapmalıydı, “biz bu savaştan her şekilde kaçınmak istiyoruz” demeliydi. Böyle yaparak AKP lehine davranmamalıydı. Şiddetin sonuç getirmeyeceğini görmeliydi. Sosyal politik yanını güçlendirmek zorunda. Eğer böyle bir şey yaparsa ancak Rojava’nın Türk halkı üzerindeki etkisi değişir. Bence PKK için en etkili strateji kendini politik, sosyal ve kültürel bir hareket olarak genişletmesi, hükümetin istemediği budur çünkü.
Müzakere sorunuza gelince; bugün darbe girişimi sonrasında yeni bir politik konsensüs oluştu AKP İslamcılığı ile Kemalistler arasında. Ve bu Kürtlerin dışlanması sayesinde ve Kürtlerin dışlanması için kurulmuş bir ittifak. İttifakın temeli güvenlik kaygısı. MHP ve CHP bu kaygıyla Kürt kuvvetleriyle savaşı destekliyor. Politik baskıyı destekliyor. AKP ve Kemalist konsensüs barış görüşmelerinin başlama ihtimalini düşürüyor. AKP’nin tekrar müzakere sürecine başlaması için Kemalist güçler olmadan da hareket edebilecek kadar kendini güvende ve güçlü hissetmesi gerekiyor. Eğer politik ve askeri hakimiyeti ve ekonomik istikrarı sağlayabilirse Kemalist güçler olmadan güvende hisseder. Ancak bu noktaya kadar Kemalist ittifakı kesinlikle bırakmaz. PKK’nin de bunu bilmesi gerekiyor.

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde KCK’den gelen “müzakerelere hazırız” açıklamasını nasıl değerlendirirsiniz?
PKK’nin böyle bir şey söylemesi iyi ancak eminim ki hükümet bu çağrıları söylediğim sebepler yüzünden dinlemeyecektir. Ayrıca hükümet Suriye stratejisinde net bir sonuç almadıkça içeride müzakereye dair bir adım atmayacaktır. Suriye’deki yeni stratejisinin nasıl sonuçlanabileceğini bilmiyor çünkü.

AKP KÜRT SORUNUNU ÇÖZME AMACINA HİÇBİR ZAMAN SAHİP OLMADI

Hükümet müzakereye yanaşmıyor, diğer yandan şiddet yükseliyor… peki nereye varacak? Bu tablo ne oluncaya kadar sürecek? Hükümetin amacı ne?
Bence Hükümetin bir Kürt politikası zaten yok, PKK politikası var. Ve bu politika silahsızlanma ve boyun eğme anlamına geliyor. Bunu bekliyorlar. Yılladır Türkiye’de özellikle Kürt sorunu hakkında okuyorum, çalışıyorum, hiçbir hükümetin Kürt politikası olmadığını düşünüyorum. Çünkü Kürt sorununun toplumsal bir sorun olduğunu düşünmüyorlar, bunu sadece silahlı bir grubun sorunuymuş gibi ele alıyorlar.

2.5 yıl süren “çözüm süreci” boyunca toplumsal bir sorun olarak ele alındığına dair açıklamalar da yapılmıştı. Taktik bir süreç miydi yaşanan?
Taktik olup olmaması aslında çok da önemli değil. Bu barış sürecinde AKP Kürt sorununu çözme amacına hiç sahip olmadı, PKK sorununu çözmeye çalıştı. Bunu başaramayınca da oy kazanmak için bir taktiğe dönüştü. Oy da kazandırmayınca tamamen vazgeçti. Bence en büyük sorun, devletin stratejik bir meselesini AKP’nin seçim taktiğine dönüştürmesiydi. En büyük hata buydu.

TÜRKİYE BİR DÖNÜM NOKTASINDA

AKP, darbe girişiminden sonra şu argümanı daha da kuvvetlendirdi; “Türkiye emperyalist güçlerin saldırısı altında, daha önce bitirmedikleri hesaplarını şimdi bitirmek istiyorlar, Türkiye üzerinde büyük bir oyun oynanıyor, bunun için de Kürtleri/PKK’yi vs’yi kullanıyorlar, amaçları ülkeyi bölmek, halkı birbirine düşürmek. Tüm bunlar da üst akılla yönetiliyor!” İçinden geçtiğimiz şiddet ve çatışma yüklü sürecin böyle açıklanmasını nasıl değerlendirirsiniz? Türkiye sizce nasıl bir yöne giriyor?
Bu çok eski bir hikaye aslında. Bütün popülist rejimler dışarıdaki düşmana çok ihtiyaç duyarlar. Saddam bunu Irak’ta yaptı, İran da çok kullanıldı. Asıl olay, Kürtler bu argümana tam olarak uyduruldu. Bu kalıba sokuldu. Toplumun içindeler ancak toplumun bir parçası değiller ve dış düşmanların da maşasılar! Bu Suriye, İran, Irak Kürdistan’ı için de söylendi. Suriye’de Kürtlerin bütün mülklerine el koydular, 500 bin Kürt 1962’de kimliksizleştirildi, birdenbire ortadan kaldırıldı. Bunu nasıl yaptılar? Kürtlerin Arap birliğine karşı oldukları söylendi. “Birliğe karşılar aynı zamanda dış güçlerin maşasılar!” bu çok yorucu ve bıktırıcı bir argüman.

Türkiye nereye gidiyor sorusunun yanıtını belirleyecek faktörlerden biri de Cerablus operasyonu. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş “Başımıza ne geldiyse Suriye politikası yüzünden geldi” demişti. Soru şu; Cerablus’a girildi. Bundan sonra başımıza neler gelebilir?
Şunu düzeltmek gerek, ne olduysa Suriye politikası yüzünden olmadı. Yanlış Suriye politikası yüzünden oldu. Türkiye’nin uyguladığı politika başarısızlığa uğradı, yenildi ve bu politikayı üretenler şu an sessiz. Ve şu an gerekleşecek olan şeyler, Türkiye toplumu için kötü sonuçlar doğuracak. Söylemek isterim ki, Türkiye bir dönüm noktasında. İki seçenek var. Durup kendini değiştirebilir ve politik aklı gerçekten kullanıp gücün ve gücü uygulamanın sınırlarını gerçekçi bir şekilde fark edebilir ve demokratik hakları savunabilir vs. Ya da merkeziyetçi anlayışını, otoriter, baskıcı uygulamalarını arttırabilir. Falcı değilim! Ve politikada tahminler hiçbir zaman tutmaz. Bu nedenle cevap vermek istemiyorum.

Ama verili işaretler de var. Antep saldırısı gibi. Cerablus operasyonunu erken haber alan IŞİD’in bu operasyona tepki için Antep’te Kürtlere saldırdığı söyleniyor. Ve Suriye’ye girilmesiyle bu tip katliamların daha fazla yaşanmasından endişe ediliyor. IŞİD Cerablus operasyonuna nasıl bir tepki verir?
Antep, Cerablus’a girilmesi için bir sebep miydi, yoksa Cerablus operasyonunu önceden öğrenenlerin saldırısı mıydı, buna dair çok fazla şey söyleniyor ama bunu medyadan öğrenme ihtimalimiz yok. Eğer IŞİD ve Türk güvenlik güçlerinin yakın bir ilişkisi olduğu doğruysa bunu duymuş olması muhtemel. Eğer böyle bir ilişkiyi kabul etmiyorsak, Antep bu operasyonu tetiklemiş olabilir. Ama tabii Türk güvenlik güçleri elbette ki daha iyi çalışmak zorundaydı. Umarım yanılıyorumdur ama IŞİD’in Antep ve diğer sınır bölgelerindeki uyuyan hücreleri, IŞİD Cerablus’tan sonra daha da büyük zarar görürse büyük şehirlerde harekete geçebilir. Suriye’de geri itilirlerse daha fazla kör şiddete doğru bu iş gider. Hakikaten bu çok üzücü.

IŞİD GİDER AMA DÜŞÜNCELERİ KALIR

Öte yandan, IŞİD’in Cerablus’ta dişe dokunur bir direniş göstermemesi, oradaki esas kuvvetlerinin operasyondan önce ayrılması vs. manidar bulunarak, operasyonun bir tür danışıklı dövüş olduğu da söyleniyor. Sizin gözleminiz ne?
Birçok okuduğum, konuştuğum kişi ve aynı zamanda PKK de bunun bir danışıklı dövüş olduğunu söylüyor, evet. IŞİD çok önemsiz bir direniş gösterdi. İster Suriye’de değişen koşullar nedeniyle Cerablus’un artık stratejik öneminin kalmadığını düşündüğünden böyle bir şey yapsın, ister aralarında bir danışıklı dövüş olsun… bilmiyorum. Bunların hepsi spekülasyondan ibaret.

Cerablus’ta direnmemiş olması, IŞİD’in Suriye’de güç kaybettiği şeklinde de değerlendirildi. Katılır mısınız, IŞİD zayıflıyor mu?
Doğru. Zaten stratejik ve askeri raporlara baktığımız zaman bunu görebiliriz. Rakka ve Musul kaldı sadece iki önemli hat olarak. Ve onlar giderse IŞİD’in neredeyse ortadan kalkacağını söyleyebiliriz.

Peki yerine kim gelir? Sünni hattı kim doldurur?
IŞİD gider ama düşünceleri kalır. Mutlaka başka selefi güçler o boşluğu dolduracaktır. Sorun, Suriye’deki durumun nasıl stabil hale geleceğidir.

ÖNCEKİ HABER

Kadıköy'de düello: Fenerbahçe 3 - Kayserispor 3

SONRAKİ HABER

FARC: Ateşkes başlıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...