25 Ağustos 2016 00:57

Dr. Naif Bezwan: Kürtlerin kazanımlarına karşı bir operasyon

Bezwan: Operasyonda Kürtlerin kazanımları ve kendi coğrafyaları üzerinde öz yönetimlerini kurmaları önünde bir engel oluşturma hedefi öne çıkıyor.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Koalisyon Hava Kuvvetleri tarafından başlatılan Cerablus operasyonuyla ilgili Mardin Artuklu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Naif Bezwan’la konuştuk. Harekâtın kapsamlı olduğuna işaret eden Bezwan şunları söyledi: “Bu askeri hârekatın temel amacı, jeopolitik oyunun dışına çıkmış olan Türkiye’nin tekrar oyunun önemli bir unsuru olma meselesidir. Harakatın amaçlarına dair şimdiye kadar yapılan resmi açıklamalar Türkiye’nin daha ziyade negatif bir güç oyununun içerisine girme izlenimini güçlendiriyor. Başka bir ifadeyle hedef olarak, Kürtlerin kazanımlarını ve kendi coğrafyaları üzerinde, öz yönetimlerini kurmaları önünde bir engel oluşturma hedefi öne çıkıyor. Bununla birlikte Türkiye’nin Suriye’de gerek Esad ile, gerekse Esad sonrası süreçte yine bir aktör olarak oyunun içine dahil olması hedeflenmektedir.”

ARAP KEMERİ’NDEN FIRAT KALKANINA....

IŞİD’in daha önce Suriye sınırındaki bölgelerde daha etkili olmasına karşın Türkiye’nin IŞİD’e karşı operasyon yapmadığını, Minbic’in IŞİD’in alınmasının ardından Cerablus’a yönelik askeri harekâtın yapılmasının ne anlama geldiği sorumuza ise, Bezwan şu yanıtı verdi: “Çok zayıf duruma düşmüş IŞİD’e karşı cephe almak çok daha kolay. Bu cephe alma aynı zamanda, birçok kapıyı da beraberinde açıyor. Hem rejimle ilişki kurma meselesi hem Rusya ile, hem İran’la ve Batı’yla aynı zamanda. Bu türlü ilişki kurması ya da oyunun içerisine girmesi kolaylaşıyor. Şuna da dikkat çekmek lazım; kısa bir süre önce Haseke’de rejimin hava kuvvetleri siviller de dahil olmak üzere Kürtleri vahşice bombaladılar. Basına yansıyan haberlere göre Rusya’nın aracılığıyla ateşkes sağlandı. Şimdi Türkiye bu şartlar altında bir askeri müdahaleye girişiyor Cerablus’a karşı. Burada tabii ki, en azından bir zımni anlaşmanın olduğunu kabul etmek gerekiyor. Zımni anlaşmadaki kastım şu; taraflar birbirleriyle yeniden ilişki kurmak için hangi beklentilerin söz konusu olduğunu biliyorlar. Ve bu beklentilere cevap vererek, bu ilişkiyi sürdürmeye çalışıyorlar. Böyle bir durum var. Operasyonun adı da çok enteresan. ‘Fırat Kalkanı’ deniliyor. Şimdi kime ve neye karşı kalkan? Şimdilik buna resim düzeyde verilen cevap bu kalkanın Kürtlere karşı olacağıdır. Kürtlerin kazanımlarını pekiştirmesine karşı olacak. Bu kalkan kavramının başka bir açıdan da enteresan bir çağırışımı var. Baas rejiminin Suriye’de iktidarı ele geçirmesinden sonra 1963 yılında Kürt bölgelerinin coğrafi ve toplumsal bütünlüğünü ortadan kaldırmak için bir Arap Kemeri politikası vardı. Şimdi bu Fırat Kalkanı ile Arap Kemeri arasında bu anlamda bir benzerlik var. Hatta kalkan belki kemerden daha güçlü askeri bir çağrışım da yaratıyor.”
Naif Bezwan’a önce Irak Federal Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin Ankara’ya geldiği ve ardından Biden’ın Ankara’ya geldiği, gün Cerablus’a askeri harekatın yapılmasının bölge ve dünya siyaseti açısından anlamına dair şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye basınında ana akım medyasın haberlerine baktığımızda askeri müdahale daha çok Türkiye’nin yeniden güçlü bir aktör olarak oyuna dahil olması öne çıkarılmaktadır. Fakat dışarıya yönelik boyutunda ise, koalisyon güçleriyle birlikte Cerablus’u IŞİD’den temizleme gibi, dünya kabul edebileceği bir formülasyon söz konusu. Şimdi belli ki ikinci amaç konusunda ABD ile bir iletişim, karşılıklı taahhüt olduğundan söz edilebilir. Barzani’nin Ankara’ya gelmesine gelince; Güney Hükümetinin Türkiye ile diplomatik, ekonomik, kültürel ilişkilerini olmasını en azında orta vadede ve uzun vadede Türkiye Cumhuriyetinin içeride Kürt politikasına olumlu etki yapabileceğini düşünenlerdenim. Fakat şöyle bir durum var. Şimdi iki ihtimalden söz edilebilir. Barzani ile bu harekatın yapılacağını dair bir komünikasyonda bulunduğu, yani haberdar edildiği ihtimali söz konusu olabilir. Eğer bu ihtimalden yola çıkarsak, o zaman hareketin amaçları ve çerçevesi konusunda hangi bildirimlerde bulunduğu ve Başkan Barzani’nin nasıl bir tepki verdiği önem kazanıyor. Barzani’nin ve Güney Hükümetinin önceden haberdar edilmemesi ise bir başka ihtimal olabilir. Türkiye Hükümeti Barzani Ankara’da iken böyle bir harekatın başlatılmasında fayda da görmüş olabilir. Bu ihtimal bana yakın geçmişe dair başka bir diplomatik meseleyi hatırlatıyor. Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert Gazze saldırısından bir gün öncesinde o zaman başbakan olan Erdoğan’la Ankara’da görüşmeler yapmıştı. Bir gün sonrada Gazze saldırısı başladı. O zaman Başbakan Erdoğan’ın haklı olarak tepkisi şuydu: “Biz burada bir sahne olarak kullanıldık. Yani dün buradaydınız harekete dair hiç bir haber vermediniz. Sanki bizimle ilişkiler güllük gülistanlık devam ediyor ve biz bu harekatı onaylıyoruz gibi imaj oluşturulmak istendi. Ertesi gün de Gazze’ye saldırdınız” diyerek İsrail Hükümetinin tavrını eleştirmişti. Bu ihtimallerden hangisinin doğru olacağını önümüzdeki yakın zamanda göreceğiz.”

‘MİLLİ’ BİR PSİKOLOJİK TEDAVİ SÜRÜYOR

Operasyonun Türkiye için ne ifade ettiği ve PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in Twitter hesabında, “Türkiye Suriye batağında çok şey kaybedecektir” açıklamasına ilişkin de Bezwan şunları söyledi: “Medyayı izlediğinizde şöyle bir izlenimle karşı karşıya kalıyorsunuz: Bu müdahale adeta darbe girişiminin yarattığı ‘milli’ travmayı telafi ve tedavi etmek için.. Bir tür ‘milli’ bir psikolojik tedavi sunuluyor. Bütün benzer savaş tarihlerinden biliyoruz: Özellikle içeride var olan meseleleri çözmek yerine, dışarıda savaş içerisine girmek, birtakım milliter angajmanlara girmek çok olumsuz sonuçlar doğurmuş şeylerdir.
Yani sınır dışına askeri müdahale veya yayılma yoluyla güvenlik sağlama hiç bir zaman hayırlı sonuçlar doğurmamıştır. Buradan hareketle Salih Müslim’in dediğine dönerek, bununla da ilişkilendirerek, şunu söyleyeyim: Eğer burada nasıl olsa belirleyici bir aktör olma konumunu kaybettim, en küçük ortak payda olarak hiç olmazsa Kürtlere zarar vereyim, gibi bir yaklaşım söz konusuyla, esas olarak Kürtlere yönelik bir konumlama söz konusu ise, korkarım ki, çok daha olumsuz sonuçlar ortaya çıkar diye düşünüyorum. Herkesin kabul ettiği bir gerçek var. Dünyanın ve bölgenin başına en büyük tehlikelerinden biri olan DAİŞ tehlikesine karşı en güçlü, en kararlı mücadeleyi şimdiye kadar hem Güney hem Rojava’da Kürtleri yaptı. Şimdi Türkiye’de bu mücadelenin bir parçası olmak istediğini vurguluyor. O zaman gerçekten mesele DAİŞ ile ortak mücadele ise, hatta rejime karşı demokratik bir muhalefet konuşlandırma ve destekleme ise o zaman, objektif olarak Kürtlerin ve Türkiye’nin politikasının ya da amaçlarının birbirine daha yakınlaşması gerekiyor. Eğer bu sonucu doğurmayacaksa o zaman biraz önce belirttiğimiz ihtimaller çerçevesinde düşünmemiz gerekecek. Genişleme yoluyla güvenliği sağlama politikası öne çıkacak. Bu durumda daha çok olumsuz sonuçlarla karşı karşıya geleceğimizi söylemek için gerçekten kahin olmaya gerek yok. ”

KÜRTLER ORTAK HAREKET ETMELİ

Bu operasyonun Kürtlerin durumunu nasıl etkileyeceğini ilişkin soruma Bezwan şu yanıtı verdi: “Şimdi her defasında şu temel noktayı vurgulamak gerekiyor: Kürtlerin bu kadar büyük bir jeopolitik, bu kadarın gücün, bölgesel güçlerin, uluslar arası güçlerin sahada olduğu ve oyunun içerisinde olduğu kritik bir zamanda tek başına herhangi bir Kürt partisinin ya da gücün tek başına oyun kurucu olması ve önemli bir faktör olması, belirleyici bir faktör olması kendi hak ve özgürlüklerini sağlama alması söz konusu değil. Yapılması gereken şey, Kürtlerin burada ortak bir tavırla kuzeyi, güneyi, Rojavası ile ortak bir akılla ve tavırla bu tehlikeli süreci göğüslemesi gerekir. Eğer Kürtler bunu yapmazlarsa o zaman maalesef başkalarını kurduğu oyunlarda bir figüran olurlar. Büyük bedeller uğruna elde ettiği kazanımları da maalesef kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.”


‘TÜRKİYE İLE ABD’NİN ORTAK BİR NOKTADA BULUŞMASI YAKIN’

İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erhan Keleşoğlu Hayatın Sesi Televizyonu’na Cerablus harekatıyla ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “İkili bir amacı var. Birinci amaç özellikle IŞİD’in son bir senedir, gerçekleştirmiş olduğu eylemlerle Türkiye içerisinde en önemli güvenlik tehdidi haline gelen IŞİD’i sınırdan uzaklaştırmak. İkinci amaç Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde kesintisiz hattı kontrol etmelerini engellemek. Harekatın hedeflerinde de söyleniyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünden kasıt Suriye’nin bölünmesini ve Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt oluşumunun öne çıkması ve ortaya çıkmasını engellemek. Türkiye bunu bir tehdit olarak algılıyor ve Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerin kendi desteğindeki Suriyeli muhaliflerin elinde olmasını geçmesini sağlamak için bu harekâta girişmiş bulunuyor. ABD uzun süredir Türkiye’yi IŞİD’e karşı daha aktif davranmak için zorluyor, tutum alması için baskı uyguluyor. Bölgesel olarak Türkiye Kürt hareketini baskılamaya çalışıyor. Suriye’deki son harekatı bu genel tablo içerisinde değerlendirme gerekir... Suriye Demokratik Güçleri ve bunun içindeki önemli güç olan YPG ve YPJ’nin hava desteğiyle karada danışmanlık yaparak önemli başarılar elde etmesi, ABD Türkiye ilişkilerine de yansımıştı. Negatif etkileri olmuştu. Ancak Türkiye Kürt hareketinden bir tehdit algıladığı için ABD ile ilişkileri gerilese de geri adım atmadı. Dolayısıyla bu harekatla ABD ile bir ortak bir noktada anlaşmasının yakın olduğunu düşünüyorum.”

ŞÜKRÜ TAŞ: ÖSO’NUN IŞİD’DEN FARKI YOK

Gazeteci Şükrü Taş başlatılan askeri harekatla ilgili şunları söyledi: “Türkiye 2011’de başlayan Suriye iç savaşından beri savaşın içine girmek istiyordu. Ancak uluslararası güçler buna şimdiye kadar müsaade etmediler. Türkiye’nin bu operasyondaki amacı, son Rusya görüşmesiyle sınırın IŞİD’e kapatılması Cerablus’la Azez arasında bir tampon bölge oluşturması. Esas olarak Kobani ve Afrin arasındaki Cerablus Azez hattının Kürtlerin kontrolüne geçmemesi için bu operasyonu başlattı. 24 Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte Suriye üzerinden hava uçuşu yapamayan Türkiye ile Rusya ilişkilerin yumuşatılmasıyla birlikte buraya müdahale etme olanağına sahip oldu.”
Türkiye’nin birlikte operasyon yaptığı ÖSO’nun yapısının IŞİD’den bir farkı olmadığına dikkat çeken Taş şunları söyledi: “Türkiye açıktan IŞİD’le çatışmayı girmiş oldu. Ancak Türkiye’nin destek olduğu ÖSO içerisinde Ahrur’uş Şam ve çeşitli cihadist örgütlerin bu oluşum içerisinde olduğunu biliyoruz. Hatta adını Fetih el Şam olarak değiştiren el Nusra’nın da destek olduğunu biliyoruz. Türkiye amaçları ve hedefleri bakımından IŞİD ile bir farkı olmayan bu örgütleri destekleyerek yeni bir şey olacağını söylemeye çalışıyor. Bu mümkün değil. Giderek bataklığın içerisine sürüklendi diyebiliriz. Buradaki asıl hedef ABD ve koalisyon güçlerin PYD’nin içerisinde Suriye Demokratik Güçlerinin Menbic’i IŞİD’den temizlenmesinden sonra Kuzey’de Cerablus’a doğru ilerleyebileceğini yine Batı’da el Bab’ı ele geçirebileceğini düşünen  Türkiye Cerablus operasyonunu başlattı. Ve burada asıl olarak Suriye’nin bütünlüğünde kastettiği de PYD’nin daha fazla güçlenmemesi olarak değerlendirebiliriz.” Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlıktan alınıp yerine Binali Yıldırım’ın getirilmesiyle Türkiye’nin dış politikada değişime gideceğini hatırlatan Taş, “Özellikle bölge ülkelerinde Rusya ve İran’la yeni ilişkiler geliştirmeye Suriye’deki duruma aktif müdahale etmeye başladı. Türkiye bu operasyonla Suriye’de iç savaşın içine girmiş oldu. Uluslararası güçler ABD ve Rusya’da bundan rahatsız değil, Türkiye bir şekilde buna müdahale etti” dedi.
Operasyonun asıl hedefinin Kürtlerin güçlenmesine karşı bir hareket olduğunu dile getiren Taş, “Türkiye Suriye de Kürt hareketin güçlenmesini, Türkiye’deki Kürt hakaretinin güçlenmesi anlamına geldiğini düşünerek Suriye’deki Kürt hareketini zayıflatmak daha fazla gelişmesini engellemek için elinde geleni yapmaktadır. Onun için bir tarafta Menbic’i ele geçiren PYD’nin Menbic’ten çekilmesini ABD’ye hatırlatırken, diğer bir yandan özellikle, Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin daha fazla gelişmesine engel olmaya çalışmaktadır. Ancak bütün bunların özellikle IŞİD’e karşı önemli başarılar elde edilen, belki de Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden çeşitli kentleri IŞİD’ten temizleyen PYDYPG’nin gelişmesi ve ilerlemesini çok fazla engel olamayacağını söyleyebiliriz” diye konuştu.

ÖNCEKİ HABER

Milliyetçilik zehri, katliam ve bir işçi servisi muhabbeti

SONRAKİ HABER

Urfa'da boş araziye İHA düştü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...