17 Temmuz 2016 04:27

İsyana meyilli kederli şiirler

Meraklısı arayıp kimi kusurlar bulabilir. Ama benim edindiğim izlenim Akdağ'ın şiirlerini yeterince bekletip yayımladığı yönünde.

Paylaş

Vecdi ERBAY

İbrahim Halil Akdağ’ın ilk kitabı “İkinci Dünya” bu yıl Ocak ayında yayımlandı. Kitaba ulaşıp okumam, Mayıs ayında düzenlenen Amed Kitap Fuarı sayesinde oldu. Çeşitli gerekçelerle kitap fuarına katılmayan ve kuşatma altındaki Diyarbakır’ı yalnız bırakan kimi ‘büyük’ yayınevlerinin aksine, Yasak Meyve Yayınları fuarda yerini alma cesareti göstermişti. Geçmiş zaman, ama bu yazı vesilesiyle, demokrasi bildirisi yayımlayan yayınevlerine fuara katılmadıkları için, okurları adına üzüntümü; fuar boyunca Diyarbakır’da, Yasak Meyve Yayınları’nın standında okurla muhabbet eden Enver Ercan’a sevgilerimi iletmek isterim.
Yasak Meyve Yayınları’ndan yirmi civarında şiir kitabı aldım. Bunların çoğu ilk kitaplardı. Belki olanak bulur, diğer şiir kitaplarından da söz ederim. Ama bu yazının konusu “İkinci Dünya”.

BİR İLK KİTAP

“İkinci Dünya”, evet, bir ilk kitap. Dolayısıyla meraklısı arayıp kimi kusurlar bulabilir. Ama benim edindiğim izlenim, İbrahim Halil Akdağ’ın şiirlerini yeterince bekletip yayımladığı yönünde. Sesini bulmuş, meramını anlamış, ifade biçimini oturtmuş şiirler yer alıyor “İkinci Dünya”da. Bu da az şey değil bir ilk kitap için.
“İkinci Dünya”da anlatmak istediğinin anlaşılmasını istiyor İbrahim Halil Akdağ. Yaşadığı anın yoğunluğu, hayata nereden baktığı görülsün, hissedilsin istiyor. Duyulsun da istiyor ki duygunun, nesnenin, yaşantının seslerini paylaşıyor okurla. “Elimin Sesi”nde şöyle diyor: “benim bir elim var/kimselerin görmediği/sen o eli tut”. O elin herkes tarafından tutulmak istendiği kuşkusuzdur.
Her şairin önce kendisi için şiir yazdığına kuşku yok. Kişisel yaşantıların şiir aracılığıyla toplumsal bir boyut kazanması, kişisel olanın toplumsal olanla iç içeliği aracılığıyla ve elbette estetik yeterlilikle mümkün oluyor. İbrahim Halil Akdağ da hep kendini anlatıyor. Hüzünlü, içe kapanık, ancak kendine katlanabilen sesini kalabalıkların içine bırakıyor. Sesinin estetik niteliği ve işaret ettiği yer, şiirinin toplumsal hayata müdahale çabasını gösteriyor. “bir bahar ise hayat/biz o baharı görmedik.” demesi de bu nedenle. Kaygıları var, umutsuzlukları, mutsuzlukları, şaşkınlıkları var ve “İkinci Dünya” boyunca bunları anlatıyor.

ŞİİRDEKİ ÖYKÜ

“Anlatıyor”, çünkü Akdağ’ın neredeyse bütün şiirleri öykü sanatıyla iç içe. Öykü ve şiir birbirinden ne zaman ayrıldı, ayrı bir tartışma konusu elbette. Öykünün, romanın, filmlerin şiirsel dilinden sıkça söz edilse de şiirdeki öykü ve görsellik genellikle göz ardı edilir. Oysa bunun çok güzel örnekleri vardır Türkçe şiirde. Refik Durbaş’ın, örneğin “Çaylar Şirketten” şiiri bu türdendir. Örnek gösterilecek başka şairler de var elbette. Refik Durbaş’ı hatırlatmam, iki şairin şiiri arasında gördüğüm akrabalık nedeniyledir.
İbrahim Halil Akdağ’ın “Geçmişin Sesleri”, “Meyhanenin Sesi”, “Boşluğun Sesi” ve “Kayıp” adlı şiirleri, şiirindeki öyküyü konuşmak için iyi örneklerdir. “Geçmişin Sesleri”nde yirmi bir bölümde çocukluğunu özetliyor. Doğup büyüdüğü evi, “salon duvarında asılı duran/iki büyük fotoğraf/Zülfikârıyla Ali/köprüsüyle İstanbul Boğazı”; ilk eylemini, “ayakkabıyla eve girilmez kuralını/kara botlarıyla hep çiğneyen o adamlar/bir şey arardı/yüreğimizde olanı/eşyalarımız arasında”; ikinci bir dünya ile tanışmasını, “okul sıraları/ilkokul bir/anne dili terk-i diyar/ben dilsiz kalan bir boşluktum altısında” dizeleriyle anlatıyor.
“Meyhanenin Sesi” bu türden en başarılı şiiri. Şair ve Ali, uzak bir kasabada, Emmo’nun meyhanesinde buluşur. Meyhane, kasaba, yalnızlık, aşksızlık, Ali ve Emmo iyi birer şiir-öykünün kişileri olurlar. Arada meyhanede neler konuşulduğu da anlatılır, ki bu da, kasabanın gündemini özetler niteliktedir: “uzaklardan konuşurduk/iç savaşlardan, ölülerden/asit kuyularından/işkence odalarındaki sarı ampullerden”.
Şiirdeki öykü ya da şiirin öyküyü yeniden çağırması (‘yeniden çağırması’ çünkü öyküden önce şiir ve masal vardı, diye düşünüyorum) üzerinde durmamın nedeni, günümüz şiiri için bunun bir olanak olduğunu hissettiğim içindir. İbrahim Halil Akdağ bu damarı geliştirmeyi, çeşitlendirmeyi düşünüyor mu, bilmiyorum. Şiirde yeni arayışlar içinde olacaktır elbette, ama oldukça başarılı olduğunu düşündüğüm bu şiiri bir adım daha ileri taşımasını, bir okur olarak, arzuladığımı ifade etmek isterim.       
Yaşantının yoğunluğunu isyana meyilli bir kederle anlatan şiirler yazıyor Akdağ. “İkinci Dünya” ile, ikinci kitabını merakla bekleyeceğim şairler arasındaki yerini aldı.

İbrahim Halil Akdağ, İkinci Dünya, Yasak Meyve Yayınları

ÖNCEKİ HABER

‘Daha önce hayvandık, şimdi insanız!’

SONRAKİ HABER

‘Acil’ evlenmem lazım!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa