12 Temmuz 2016 00:22

22 yıldır tutuklu İlhan Çomak, cezaevinden Evrensel'e yazdı

İlhan Sami Çomak, 22 yıldır verdiği hukuk mücadelesiyle ilgili sorularımızı, cezaevinden yazdığı mektup aracılığıyla yanıtladı.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

22 yıl önce “bölücülük” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konan İlhan Çomak, cezası kesinleşmediği halde, kendi deyimiyle “milliyetçisinden ulusalcısına, cemaatçisinden hükümet yanlısına tüm hakimler tarafından el birliği içinde” içeride tutuluyor. Yarın yeniden hakim karşısına çıkacak olan Çomak, “DGM’nin gerekçeli kararında bile yeterli delil bulunmadığı vurgulanıp buna rağmen bana ceza verildiği ortadayken, heyet bunu görmezden geliyor. Vefakar avukatlarımla yıllardır hukuku arıyoruz, gün ortasında elinde lambayla dolaşan filozof gibi!” diyor.
1994 yılında henüz 21 yaşında bir üniversite öğrencisi iken tutuklanan İlhan Çomak, 2000 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesinde idama mahkum edildi, cezası daha sonra müebbede çevrildi. Yargıtay kararı onayınca Çomak, 2001 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu. AİHM, 2006 yılında adil yargılanmadığına hükmederek Türkiye’yi tazminata mahkum ederken, Çomak’ın davasının yeniden görülmesine karar verdi. Yeniden yargılama 7 yıl sonra yani 2013’te başlayabildi. Avukatlarının hemen her duruşmada dile getirdiği tahliye talebi, mahkeme heyeti tarafından “delilleri karartma ve kaçma şüphesi” gerekçesiyle geri çevriliyor.
İzmir’de Kırıklar 1 No’lu F Tipi Cezaevinde tutulan İlhan Sami Çomak, 22 yıldır verdiği hukuk mücadelesiyle ilgili sorularımızı, mektup aracılığıyla yanıtladı.

Uzun süre tutuklu olmanıza karşın mahkeme her defasında tahliye talebini geri çevirdi. Yıllardır verdiğiniz hukuki mücadelenizden söz eder misiniz?
Sevmenin upuzun bir kelime olduğunu C. Süreya’dan biliyoruz. Ne ki kötülüğün de ondan geri kalır yani yok. Hem çok eski ve derin hem de oldukça yaratıcı. Yıllardır verdiğimiz hukuk mücadelesinde bunun pek çok kez kanıtlandığını görmek, şaşırma sınırımı çok uçlara çekti. Bu da kötü bir şey elbette. Devlet her gün yeni bir oyun oynuyor bana karşı. Yargı eliyle sürdürülen ve ağustos ayı sonu itibariyle 23. yıla girecek bu ömür törpüsü gibi oyunda doğrusu çok tutarlıdır. Bunca zamandır süren yargılamamda, milliyetçisinden ulusalcısına, cemaatçisinden hükümet yanlısına, tüm bu süre boyunca yargılamamda söz sahibi olan bu eğilimlerdeki hakimlerin el birliği içinde beni içeride tutmaları bir delilin olduğuna asla işaret etmiyor! Bu, bana karşı “düşman ceza hukuku” uygulandığına delalet eder. Hem söz konusu sol, sosyalist, Kürt ve Alevi olunca ülkemizde her karşıt eğilimin birleşebildiğini, elleriyle sopayla beklediklerini deneyimlerden zaten biliyoruz. Eh, belirttiğim tüm bu kimliklere sahibim. Öyleyse ne olursa olsun “kuyuda” tutulmalık biriyimdir muktedirin nezdinde. Ahvalim budur!
“Her şey yazıldı!” (Panta gegromenna). Her ne kadar edebiyata gönderme yapan bir söz olsa da yargılanmama ilişkin de her şey olmasa bile pek çok şeyin yazıldığı, konuşulduğuna kullanabiliriz bunu. Vefakar avukatlarımla yıllardır hukuku arıyoruz, gün ortasında elinde lambayla dolaşan filozof gibi! Mahkemede sağlıklı bir aşama kaydetmemiş olsak da az biraz sesimizi duyurabildik nihayet. Bu haksızlığa dur diyenler çoğaldı. 22 yılın sonunda geldiğimiz yer maalesef bu kadarla sınırlı.
Heyet, avukatlarımın tüm taleplerini reddediyor, istediğimiz yazışmaları yapmıyor. DGM’nin  gerekçeli kararında bile yeterli delil bulunmadığı vurgulanıp buna rağmen bana ceza verildiği ortadayken, heyet bunu görmezden geliyor! Tutuksuz veya infazı durdurarak yargılama yoluna gitmiyor. Bana kalırsa kamuoyu baskısı olmasaydı dosya çoktan kapatılmıştı... 8 yıl daha yatırıp 30 yılı tamamlatacaklar gibi. Ama öyle ama böyle, ben, biz inatla bu mücadeleyi sürdüreceğiz, bu kötülük rejimini deşifre etme uğraşında olacağız. Zira gerçeklik bizden yana!

DÖRT DUVAR ARASINDA DA OLSA HAYATI GELECEĞE ERTELEMEDEN YAŞIYORUM

22 yıldır cezaevindesiniz, edebiyatla uğraşıyorsunuz, romanlarınız ve şiir kitaplarınız okurla buluştu... Dört duvar arasındaki yaşamınızdan söz eder misiniz biraz?
Dört duvar arasında yaşamak kesinlikle tercih edilir değildir! Zordur. Ama bu zorlukları aşmak çabasında yanınızda arkadaşlarınız olunca üretmek daha değerli oluyor. Kişi nerede yaşarsa yaşasın başkasına muhtaçtır. Ancak bir başkasıyla kimlik kazanan varlıklarız. Bu zorluklara da, hayata aynı yerden baktığım insanlarla karşıladığım için zorluk olarak değil hayatın kendisi olarak bakıyorum. Ağlak, karanlık bir durumdan bahsetmiyorum. Aksine, dışarıdan uzaklaştırıldığın ölçüde her rengi, kokuyu, çiçeği, ağacı, kuşu, denizi ve dağı içeriye davet eden direngen bir incelikle, hayatı geleceğe ertelemeden burada, bu kötülük kumkumasının ortasında yaşamanın mümkün olduğuna inandığım bir bilinçtir sözünü ettiğim. Şiirlerim bu bilinç ve histen neşet ediyor.
Mekandan kaynaklı olarak bir sınırlılık olsa da bunu aşmak ve şiir yazmak için okuyan, çok okuyan biriyim. Elbette şiir ve roman, Türkçe ve Kürtçe fark etmez, okuma listesinin başında geliyor. Tahmin edilenin aksine cezaevinde zamanın hızla ilerlediğini düşünüyorum. Bazen yetmiyor hatta. “Saatler uzun günler kısa.” Evet ama aylar ve yılları nasıl nitelemeli? Bir bilen söylesin?

BELGESEL SADECE BENİ DEĞİL ‘BENZERLERİMİ’ DE ANLATIYOR

Karşılaştığınız adaletsizliğe dikkat çekmek için yapılan ‘Gönderen: İlhan Sami Çomak’ belgeselinin hazırlık sürecine ancak mektup yazarak katılabildiniz. Ne Yönetmenler Çiğdem Mazlum ve Sertaç Yıldız ile ne de sesiniz olan Oyuncu Muhammet Uzuner’le görüşebildiniz. Bu süreçle ilgili biraz bilgi verebilir misiniz, belgeselle ilgili duygu ve düşüncelerinizi nelerdir?
İlk olarak ailem böyle bir projenin gerçekleşebileceğini aktardı bana. Eh, bunca yıllık mahpusluğun öğrettiği en temel şey ihtiyatlılıktır. Olmaz, yapılmaz, başka pek çok konuda olduğu gibi dillendirip unutulacak sözlerdendir diyen negatif bir yaklaşımım oldu. Ama ilk mektuplarını alınca hem şaşırdım hem de sevindim. Bunlara karamsarlığımdan dolayı biraz utandım demeyi de eklemeliyim. Sonrası belgesel için mektuplaştık. Filme benim yazdıklarım yön verirken, asıl olarak yaratıcı sorularıyla önümü açan, doğrultu verenler Sertaç ve Çiğdem’di. Yaşadığım hukuksuzluğun görünmesi bakımından onların gösterdiği çaba çok değerli. Belgesel boyunca samimiyetten taviz vermeden, biraz mutluluklarımı, çokça acılarımı paylaştım. Anıları eşeleyince gördüm ki acılar daha kalıcıdır. Sevinç ve mutluluklar silik bir iz gibi kalırken belirmek için efor sarf etmeni bekliyorlar. Oysa acılar o kadar taze ve hızlıdır ki senden bir şey beklemeden gün yüzüne çıkıyorlar. Geçmişi aktarırken bugünkü İlhan Sami’nin baskısından uzaklaşıp yaşanan o anların sadeliğine odaklanmak istesem de kaçınılmaz olarak şimdiki benin değer yargıları etki edebiliyor, etti söylemime.
Çiğdem ve Sertaç’la, Muhammet Uzuner’le görüşemedik yazık ki. Onları duruşma salonunda gördüm. Zaten herkesleri duruşma salonlarında görebilirim ben ancak! Hasılı üçü de çok güzeldi! Muhammet’in yakışıklı sesini biliyordum. Beni seslendirmesinden mutluluk duydum elbette. Belgeseli izleyemedim daha bilinen sebeplerden. Ailem gayet memnun belgeselden, iyi iş çıkarıldığını aktardılar bana. Mutlaka öyledir.
Belgesel özel olarak benim hikayeme odaklanmış olsa da biliyorum ki “benzerlerimi” de söylüyor. Ben tek değilim, arkadaşlarımın da aşağı yukarı aynı şeyleri deneyimlediklerini, haksızlıkla yüz yüze geldiklerini biliyorum. Benden daha çok işkence görenler var, benden daha uzun, 26 yıldır cezaevinde olanlar var... Benim hikayemden bu toplam acı ve hukuksuzluğa ulaşmak mümkün. Film, bunu göstermesi bakımından ayrıca önemli.

CEZAEVİNDEN TÜRKİYE’Yİ HİÇ İYİ GÖRMÜYORUM!

Tutuklanmanızdan önceki ile şimdiki Türkiye’yi karşılaştırdığınızda neler dersiniz? Cezaevinden Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?
Cezaevinden Türkiye’yi hiç iyi görmüyorum! Benim görmemden bağımsız bir hakikat var, yaşanıyor. Bu kadar yıkım, ölüm, hukuk ve demokrasiden uzak keyfiyet hali asla yaşanmamıştı. Geçmişte yani dışarıda olduğum zamanlarda ülkenin büyük demokrasi açığı vardı, insan haklarında sınıfta kalan uygulamalar ve işkence çokça yaşanıyordu, köyler boşaltılıyordu. Ya şimdi...Geçenlerde yerle yeksan edilmiş Şırnak’tan bir fotoğraf gördüm gazetede. Öfke çok kavurucu olabiliyor.

OLANAKSIZI İSTEMİYORUM ÖZGÜRLÜK MÜMKÜNDÜR

“Adalet, uzun upuzun yargılanmamaktır, adalet haksız yere içeride olmamaktır. Adalet unutulmamaktır” diyorsunuz. Bu ifadenizle kime, ne söylemek istediğinizi biraz açar mısınız?
 “Adalet unutulmamaktır” ifadesi dostlara, yürekleri iyilik ve güzellikten yana çarpanlara sitemimdir. Nihayetinde benim esas olarak beklentim, hayata aynı doğrultudan baktığımızı düşündüğüm, demokrasi, hukuk, insana ve insan haklarına inananlardan var. Oysa çok uzun zaman seslenmeme rağmen hakkıyla el uzatıp duymadılar sesimi. Ama haksızlık etmek istemem. Belki de onlar duymak için gönül gözleri açık beklediler de benim sesim hakkıyla çıkmadı, o eşiğe çarpmadı! Bugün itibariyle bu ses duyuldu ama daha bir yükseltmek gerekir, hep birlikte. Mahpusum, haksızlığı durduramadık yani. Olanaksızı istemiyorum. Özgürlük mümkündür. İçinizdeki narı dürtün, beyaz gömleğiniz lekelenebilir ama, belki beni alabilirsiniz buradan! Yargılamamda mahkeme heyeti ve avukatlarım kadar dostların desteği, kamuoyu baskısı da kurucu bir özne niteliğindedir kanımca. Dostlarıma böyle seslenmek istiyorum.

Sizinle ilgili hazırlanan belgeselle birlikte davanıza ilgi de artı. Birkaç yıldır sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla dayanışma örgütlenmeye çalışılıyor. 13 Temmuz’da (yarın) tekrar hakim karşısına çıkacaksınız. Kamuoyuna çağrınız var mı?
Davamla ilgili dayanışma çabası mutluluk verici. Beni güçlü kılıyor. Sonuca tesir etmesini canı gönülden isterim bu dayanışmanın! Etmese bile dayanışmanın, paylaşmanın kendisi çok güzeldir her zaman ve her yerde. Başkalarının acısını paylaşmak bizi daha iyi insan yapar. Kendimize ve hayata dair daha doğru söz söylememize, tutum almamıza neden olur. Elbette çıkmayı, özgürleşmeyi önemsiyorum. Ama dayanışmanın kendisi, sonuç ne olursa olsun özgürleşmem kadar önemsenmeli. Benim özgürleşmem, kötülükle örülmüş bu duvardan bir tuğla çekmek, bir gedik açmak anlamına gelir. Bu da çok değerlidir. Böyle düşünülmesi dayanışma çabasına güç ve hız katacak, onu büyütecektir. Gazeteniz aracılığıyla bu çabada olan herkese şükranlarımı gönderiyorum.

ÖNCEKİ HABER

Bugün 20 üniversitede rektörlük seçimi var

SONRAKİ HABER

Jose Sosa, güvenlik nedeniyle Beşiktaş'tan ayrılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa