10 Temmuz 2016 00:04

Turizm cennetinde sınır yoktur!

Tatile giden biri içecek söylediğinde, o içeceği birkaç dakika erken alsın diye, bir insanın ara vermeden 8 saat boyunca paten kaymasına ne gerek var?

Paylaş

Adem ERKOÇAK

George Orwell, otellerde bulaşıkçı olarak çalıştığı dönemi özetlerken “Ekmeklerini alın teriyle kazanıyorlar. Ama bu, yararlı bir iş yaptıkları anlamına gelmiyor; belki de çoğu zaman bir lüks bile olmayan bir lüks tedarik ediyorlar,” diyor. Lüks olmayan lüksten kastının ne olduğuna örnek olarak da Hintli çekçek sürücülerini gösteriyor: “Tüm Uzakdoğu kasabalarında yüzlerce çekçek sürücüsü var; peştemal giyen, elli kilo ağırlığında siyahi garibanlar. Kimileri hastalıklı, kimileriyse ellisini bulmuş. Başları eğik, yağmur çamur demeden kilometrelerce koşuyor, kırlaşmış bıyıklarından ter damlarken arabanın kollarını çekiyorlar. Yavaş gittiklerinde onlara yolcu onlara bahinchut (kız kardeşini beceren) diyor. Ayda otuz-kırk rupi kazanıyorlar ve birkaç yıl içinde ciğerleri sökülecekmiş gibi öksürmeye başlıyorlar.

Çekçek midillileri, sadece birkaç yıllık güçleri kaldığından ucuza satılmış sıska, hırçın hayvanlar. Sahipleri kırbacın yemek yerine geçtiğini düşünüyor. Yaptıkları işi bir denklem şeklinde ifade edebiliriz - kamçı artı yemek eşittir enerji; çoğunlukla yüzde altmış kırbaç ve yüzde kırk yemek. Bazen boyunlarının her yanı tahriş oluyor ve gün içerisinde açık yarayla araba çekmek zorunda kalıyorlar. Ama yine de çalıştırabiliyorlar; yeter ki arkalarındaki acı öndekine baskın gelecek kadar sert kırbaçlansınlar. Birkaç yıl sonra kırbaç bile işe yaramıyor ve midilli at leşi satın alanlara gidiyor. Bunlar gereksiz işlere örnekler; çünkü çekçeklere aslında gerek yok; sadece Doğulular yürümeyi bayağı saydıkları için varlar. Birer lüks ve binen herkesin pekâlâ bildiği gibi, son derece adi bir lüks. Cüzi bir kolaylık sağlıyor; insanların ve hayvanların çektikleri acıyı asla dengeleyemeyecek bir kolaylık.”

ÇORAPLAR YAPIŞ YAPIŞ VE SIRILSIKLAM

Genel olarak hizmet sektörü, özel olarak da geçenlerde karşılaştığım ve genellikle lüks otellerde bulunan patenli garsonlar da bana şu soruyu sorduruyor: Ne gerek var? Tatil yapmaya giden birisi bir içecek söylediğinde, o içeceği sadece birkaç dakika erken alsın diye, bir insanın ara vermeden sekiz saat boyunca paten kaymasına ne gerek var? Yaklaşık altı yıldır patenli garson olarak çalışan Korhan’a göre “sadece içecekler daha hızlı servis edilsin” diye. “Bir de görsel farklılık.”

Türkiye’de ilk olarak 2007 yılında “balayı ve aşk konseptli” bir otelde başlanan uygulamada, o dönem sadece kadın patenciler çalışıyormuş. O zamanlar “görsel malzeme” olarak kullanılan patenli garsonlar, doğrudan hizmet etmeye başlayınca, daha dayanıklı olan erkekler de işe alınmaya başlamış. Çocukluğundan beri paten kaymayı seven Korhan da, bu işi yapan bir arkadaşı sayesinde 2010 yılında bu işe başlamış.  

“Patenler kendi kendine gitmiyor, onları ilerletmek için öne doğru bir güç uyguluyorsunuz. Gün boyu ayaklarınız kapalı kaldığından çoraplarınız sırılsıklam ve yapış yapış oluyor. Bilekten itibaren ayaklarınızı oynatamadğınızdan dolayı ayaklarınız korkunç derecede uyuşuyor. Ve yaklaşık kırk derece sıcaklıkta, günlüğü 400 liraya kalan müşteri, sizi kahvesinin telve yoğunluğu nedeniyle bir güzel azarlıyor,” diye anlatıyor Korhan. “Herkes dışardan baktığında bu işin çok kolay ve eğlenceli olduğunu düşünüyor,” diyor “ama kısmi eğlenceli halleri dışında hiç durmadan, elimizde tepsilerle oradan oraya gitmenin verdiği zorluğu düşünmüyorlar.”

Genelde ultra lüks otellerin havuz ve bar kısımlarında böyle bir hizmet veriliyormuş. Islak zeminde hizmet verdiklerinden zeminin paten kaymaya uygun olması gerekiyormuş. “Bazı oteller havuz kenarlarını paten kaymaya uygun hale getirmiyorlar. Böyle bir otele denk geldim. Değişiklik yapmayınca ayrıldım oradan,” diyen Korhan bir keresinde, bu sebeple değil de şezlong kenarında görmediği bir parmak arası terliğe takılınca düşmüş. “Sol kalçamın üzerine düştüm. Islak zeminde. Eklem yerinde kayma olmuş. Sol ayağımla fren yapamıyorum o yüzden,” diyen Korhan, arkadaşının daha kötü bir kaza geçirdiğini anlatıyor: “Çalıştığımız barın önünde basamaklar vardı. Akşam verilen bir partide, bu basamakları inip çıkarken arkadaşım oradaki küçük bir çocuğa çarpmamak için dengesini kaybedip düştü. Elinin içinde fincan kırıldı. Altı dikiş atıldı ve elinde kalıcı hasar oluştu, sol elini açıp kapatamıyor şimdi.”

GÜVENCESİZLİK SEKTÖRÜN NORMALİ

Korhan, “Mevsimlik işçi sözleşmesi imzalıyoruz,” diyor. “Sonra askıya alınıyorsun. Seni arıyorlar: Gelmek isityor musun? İstiyorsan devam ediyorsun, yoksa sözleşmen fesih ediliyor.” Böyle bir güvencesizlikten dolayı “Geleceğimi göremiyorum. Geçen yıl, bu seneyi göremiyorduk. Şimdi de, seneye ne olur yine bilmiyoruz,” diye anlatıyor. Bu yıl yaşanan “Rusya krizi” nedeniyle otellerin çoğu açılmamış bile. Açık olanlar da personel azaltmaya gitmiş. “Geçen yılki personel sayısı yarı yarıya azaldı” diyen Korhan, bu yüzden vazifeleri olmayan eşya ve içecek kasalarının taşınması gibi işleri yaptıklarını da söylüyor. Hem de ayaklarında patenle.
“İlk başladığımda işimi severek yapıyordum. Şimdi işe sabahları uyanmak bile istemiyorum. Şartlar bu kadar kötü değildi. Her sene daha kötüye gitti. İlk zamanlar ‘Fazla kendinizi yormayın, ortada dolanın, biraz görsel şov yapın yeter.’ derlerdi,” diye anlatan Korhan, bu yıl otelin ücretlere zam yapmayacağını açıkladığını da söyledi.

Patenli garsonlar, “yürüyen garsonlara” göre daha çok ücret alıyorlarmış. Ama eğer iş yoğunluğuna bakılırsa belki de daha az kazanıyorlar. “Normal bir garson havuz başında bir siparişi 5-6 dakikada ulaştırırken, biz 30-40 saniyede ulaştırıyoruz,” diyor. Bu yüzden de vızır vızır havuz başında sürekli dolanıyorlarmış. “Bazen tepsiye üç kat bardak dizdiğim oluyor. Herkese yetişmek için,” diyen Korhan’ı o durumdayken bile tişörtünden çekip durdurmaya çalışanlar oluyormuş.

SINIRSIZ İSTEME HALİ

İnsanlar gerçekle bağlantının bu kadar koptuğu ortamlarda bir talep makinesine dönüşüyorlar adeta. “Parmak şıklatıyorlar. Sanki bir sihir gerçekleşecekmiş gibi. Anında olsun, hemen olsun, hiç beklemesin. İnsanların beklemeye tahammülü yok. Biraz gecikince veya siparişi o karmaşada unutunca ‘Sen gerizekalı mısın?’ diyen bile oluyor” diye anlatıyor Korhan. “Odasındaki ayakkabıyı isteyenler, plajdan dondurma ya da marketten sigara aldıranlar da cabası,” diyor. “Ben çoğuna gitmiyorum,” diyen Korhan “Kimsenin köpeği değiliz. Her yere de gidemeyiz. İnsan olduğumuz belli, isimlerimiz yakamızda yazıyor. Ona göre bir hitap şekli geliştirsinler” diyor.

Çocukları çok seven ve arasının iyi olduğunu söyleyen Korhan, “Bazen ağlayan çocukları alıp gezdiriyorum. Bu ailelerinin de hoşuna gidiyor” diyor. İşin iyi yanlarından biri de sivil kıyafet giyebilmeleri ve saç-sakal serbestliğinin olması. “Bayram tatili uzayınca moralimiz bozuldu,” diyen Korhan “Türk misafirler daha anlayışsız ve beklentileri yüksek. Bazı Avrupalılar bize bir şey olmasın diye kalkıp kendi siprişlerini alıyor,” diyor. Bu durumda, yabancı konukların yaklaşık 50, yerli konuklarınsa yaklaşık 150 dolar günlük ücret ödemesinin de bir etkisi olabilir.

Hemen hemen her işin bir “müşteri memnuniyetine”, dolaysıyla da hizmete dönüştüğü günümüzde dünyadaki üretimin belli kesimlerde toplanmasının sonucu hepimiz birer hizmetçiye dönüşeceğiz sonunda sanırım, kimimiz yürüyerek, kimimiz de tekerlekli...

‘PATENCİ OLMAK ZOR İŞ’

Bir patencinin sosyal medya hesabındaki paylaşımı:
“Patenci olmak zor iş. Bi kere patenleri kendi kendine giden motorlu zanneden aşçılar, housekeepingciler, teknikciler....vs vardır. Her gördükleri yerde ‘Oh en iyi senin iş akşama kadar paten kay’ derler. On yıl önce her sorana tek tek anlatırdım aslında hiç de düşündükleri gibi olmadığını, ayakta dengede kalmak için sürekli bir itme gücü enerjisi verdiğimizi... Patenci olmak zor iş. Bi defa sana ait 7-8 masa yoktur. Sana ait en az 50-60 şezlongun vardır. Orda yatanların sürekli gözünün içine bakarsın, acaba mutlu mu diye. 8 saat boyunca aralıksız “What would you like someting to drink” demekten dilin damağın kurur, su içmeye vaktin olmaz artık postanın sonlarına doğru göz teması ya da sadece drink ile işi tamamlarsın. Hele bir de Türk misafirler vardır. Hep yabancılarla ilgileniyorsunuz diye kıskançlık krizi yaratan halbuki en çok da korktuğumuz onlardır, bu hisse kapılmamaları için onlara ekstradan daha çok ilgi gösteririz. Bir de düşersin arada ıslak zemin ve parmak arası terliklerle denk gelip canın acısa da belli etmezsin hop deyip çok iyiyim deyip. Patenci olmak zor iş. Amele yanıkların vardır pateni çıkardıktan son bileklerinden başlar, sokakta, denizde diğer insanların fark edince cins cins baktığı, sormaya kadar geldikleri o bembeyaz bilekler ve ayaklar. Patencisin ya “Sekiz tekerin üzerindesin dışardan bakan amaan be bununda havasından geçilmiyor” diye bir önyargı vardır o seni tanıyıncaya kadar... Patenci olmak zor iştir. Biz patencilere göre zor iş olsa da dünyanın en zevkli mesleği olarak düşünüyoruz. Yaptığımız işi seviyoruz. Turizmdeki biz bütün patencilerin karşılaştıklarını anlattım.”

ÖNCEKİ HABER

Uzanmışım kumsala, elimde kitabımla

SONRAKİ HABER

Bir miktar temmuz sıcağı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...