10 Temmuz 2016 03:54

Biz buluşunca güneş de gelir

Herkes için memleketlerinden gelen biri hep 'toprağım.' Bırakın şehri bu ülke peşlerinden gelmiş...

Paylaş

Ayşen GÜVEN

Yola çıkarken yeni bir travma koymuştum valizime. Her şey çok kaotikti evet, ama arkadaşımın söylediği gibi hâlâ hep tanımadığımız insanlar ölecek sanıyorduk. Oysa sadece şanstı: Atatürk Havalimanına patlamanın sabahı gidecek olmam. Çoğumuz için bu böyleydi de hâlâ eşiğimizden öte görüyorduk pek çoğumuz “belayı.” Böyle koskoca bir kasvetle çıktığım yolcuğun sonu havaların hep kasvetli kıldığı bir ülkeye varacaktı. Kim derdi kapalı havası, depresif ruh hali ve modern hayatıyla daha çok bildiğim Londra, kasvetimizi dağıtsın!
Bunda elbette geniş, nizami, ferah ve yemyeşil sokakların payı büyük oldu. Ama dahası vardı; dünyanın başka bir yerinde hiç tanımadığın, bilmediğin bir yerde bile yalnızlık duygusunun civarına yanaşamaması esas olandı. Görece kısa ziyaretimde göçmen olma duygusuna da yanaşıyordum biraz biraz. Geliş vesilem 27. Day-Mer Kültür Sanat Festivali’ne bakışım için iyi de oluyordu sanki. Göçmenlik dünyanın her yerinde zordu galiba.
Day-Mer’in varlığı bununla başa çıkma çabası da. Türkiyeliler dernekte birbirine yaslanmış, “yabancı” olma duygusunu ekarte ediyor. Üstelik buradaki Türk ve Kürt halkları çıkıp geldikleri ülkelerinde şimdi bile göremedikleri “barışı” da Day-Mer’le baya baya yaşıyor. Burası bir dayanışma merkezi olduğu kadar danışma merkezi de. Göçmen kadınların; şiddet, boşanma gibi meselelerinden gençlerin dil ve kültürel çatışmalarını doğru bir kanala dönüştürmeye, tüm göçmenlerin iş meseleri ve kültürel-sosyal haklarının takibine, hukuksal, psikolojik desteklere, çocuklar ve yetişkinlere özel atölyelere kadar daha pek çok faaliyeti aynı anda yürütüyor dernek. Ayrica 1 ay boyunca süren festival düzenlendiği Hackney’de devam edegelen en uzun festival olma gururunu da taşıyor. Yakalayabildiğim kadarıyla bu festival dünyanın her yerinden göçmenlerin yaşadığı bu ülkede Türkiyeli göçmenlerin olmayı da aşarak tüm “yabancıların” festivali olma potansiyeli taşıyor. Ki İngiliz basının da ilgi gösterdiği bir organizasyon zaten. Velhasıl enternasyonal bir çapı yakalaması hiç uzak görünmüyor. Ki festivalin parkta piknikli, danslı, müzikli sonuna gelirken bırakınız kuvveti birlikten güneş bile doğurtuyor.

FESTİVALE GÜNEŞ GELMESİN DE, NE YAPSIN

Tanıştığım, konuştuğum, evine misafir oldugum herkes için memleketlerinden gelen biri hep “toprağım.” Bırakın şehri bu ülke peşlerinden gelmiş. Acısı, yokluğu, savaşı, korkusu Day-Mer’lilerin burun direğinin sızı... Beni en çok şaşırtan ise gençlerin tüm kültürel karmaşaya rağmen çok sağlam entegre olup aynı zamanda politik kalabilmesi. Yıllar önce -özellikle 80 darbesi sonrası- siyasi nedenlerle yurt dışına çıkmak zorunda kalan Türkiyeli aileler Day-Mer’le birbirine tutunmuş, çalışmış, yaşamış, üretmiş ve evlatlar yetiştirmiş. İşçilikle, garsonlukla, ev temizliğiyle onları okutan, büyüten ailelerin cocukları mimar, avukat, güzellik uzmanı, ekonomist, işçi, öğrenci... Gurbetçiliğin muhafazakarlığını da kıran dernek çocuklarına batının bütün ileri ve modern imkanlarını sunmuş. Harika İngilizce konuşuyorlar. Aynı anda Türkçeleri bile çok iyi. Pek çok farklı kültüre aşinalar, farklı halklardan dostları başkaca dilleri de var. Kültürlü, nazik ve mücadeleci olabilmişler. Onların peşinden festivale güneş gelmesin de, ne yapsın! Onlara bir eğriden bir doğru çizmeye çabalayan aileleri ve kurdukları derneğin yürüttüğü faaliyetlerin payı mutlaka büyük. Ancak ülkedeki yeni yasal duzenlemeler, kesintiler ve sosyal konut hizmetinden cayılmaya başlanması ebeveynlerinden daha donanımlı ve entegre bu jenerasyon için hayatı maalesef daha zor kılmış. 2011 yılındaki “Occupy London” (Londra’yı işgal et) günleri bugün daha keskinleşen konut ve sosyal adaletsizliğin elbette ırkçılığa tepkinin işaret fişeği olmuş. Bugün hayata atılan pek çok genç için kiranın çok yüksek olduğu Londra’da ev sahibi olmak tıpkı Türkiye’deki gibi ömrünü bankaya tahvil etmek demek. Day-Mer’li gençler bütün bunların çok bilincinde ve mücadelelerini buralardan besliyorlar.
Bütün hayatı Türkiye’de geçmiş biri için ise Londra hâlâ insana değer veren bir yer. Yalnız kendi sınırları içinde kalan insanlar için bu böyle, o da doğru. Bütün çelişkilerimize yine de yeni bir anlam yüklüyor bu ülke. Biraz daha naif, basit ve aslında insanca olanın o kadar zor olmadığını düşündürüyor. Bu an bende en çok, Cambridge nehir kenarında mini etekle kadınların bisiklet sürüşü ve üzerlerinde bir göz, arkalarında bir bağırtı olmayan orası için alalade bir andı işte. Ha bir de yolu düşmeyenler “sorry” Londra’nın sihirli sözcügü. Kimsenin özrü kabahatinden beter değil. Özür evet özür.
Bu yıl Day-Mer festivaline doğal olarak “mültecilik” çokça yansıdı. Savaşın sağa sola savurduğu insanları en iyi anlayabilenlerdendi Day-Merliler. Gazeteci Fehim Taştekin, tiyatro oyunuyla gelen Mert Fırat, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan, Labour (İşçi Partisi) Lideri Jeremy Corbyn, şarkıcı Şevval Sam dahil herkesin paylaştığı ortak cümleler de buraya dair oldu. Türkiyeli sanatçı, siyasetçi, gazeteci tüm misafirler Day-Mer festivalinin kalabalığını, coşkusunu, samimiyetini ve etkisini keyifle izledi. O anın içinde hiçbirimiz “yabancı” hiç kimse “yalnız” değildi. Son tahlilde; dostlar festivalde buluştu, uzak ülkelerindeki karanlığı burada bir göğe yaydı sonra onu yırtıp güneşli günlere baktılar, baktık. Aslında özeti bu. 

ÖNCEKİ HABER

‘Ömrüm oruç geçti bayram görmedim’

SONRAKİ HABER

Uzanmışım kumsala, elimde kitabımla

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...