10 Temmuz 2016 01:05

Rakamlar, yas tutanlar ve Hurşit Külter

Farklı siyasal birikim ve görüşlerin 'Hurşit Külter nerede?' diye sormaları ayrıca kıymetli. Nitekim bu soru belirli bir tarihselliğe vurgu yapıyor.

Paylaş

Faruk AYYILDIZ

Belki de çok uzun süre unutamayacağımız bir hafızanın oluşmasını sağlayan son bir yıllık savaş süreci, YPS’nin Yüksekova ve Nusaybin’den çekilmesiyle yerini kent yasaklarına ve kırsalda HPG ile TSK arasındaki çatışmalara bıraktı. Kırsala taşınan savaş ile beraber HPG, suikast ve sabotaj eylemlerine ağırlık verirken, TSK daha çok hava operasyonları düzenlemeyi sürdürüyor. TSK’nın binlerce özel harekatçının katılımıyla Lice kırsalında düzenlediği ve 11 gün süren askeri operasyonda da “istenilen” sonuç elde edilmemiş ve operasyon sona erdirilmişti. Lice dışında ise “büyük” kara operasyonlarına şahit olmadık. Yeniden kırsala taşınan savaş, kitlelerce daha kabul edilebilir görüldüğünden olsa gerek, şehirlerde yaşanan savaş kadar da tartışılmadı.
Savaşın kırsala taşınmasıyla beraber “hendek savaşları” veya “kent savaşları” olarak adlandırılan süreç üzerine tartışmalar hafiflemiş olsa da bu sürecin yarattığı yarılmalar, açtığı yaralar kapanmış değil. Sadece Kürtlerin bayramı nasıl geçirdiğine bakmak bile o yaraları görmek için yeterli olabilir. Kentlerine / evlerine girişleri yasak olduğu için bayramı çadırlarda karşılayanlar, yasak sırasında öldürülen aile üyeleri için yas tutanlar, haber alamadığı çocuklarının ölü ya da diri kendilerine teslim edilmesini bekleyenler...
Kolay değil, çok genç öldü. Bu ölümler kuşkusuz hem kocaman bir yaraya dönüştü, hem de o yarılmaların başlıca kaynağı oldu. Kürt siyasal hareketinin “özsavunma direnişi” olarak adlandırdığı süreçte ilçelerde yaşamını yitiren gençler kimileri için istatistiklerden/sayılardan ibaret kaldı, kimileri içinse isimleriyle, fotoğraf/görüntüleriyle tek tek hafızalara kazındı. Bu ayrışma, süren politik tartışmaları da şekillendirdi. Ölen gençleri, rakamlardan ibaret görenler için mesele “hendek kazılmasaydı o zaman” ile özetlenebilecek kadar basite indirgenmişti. Henüz sayısız gencin cenazesinin kaldırıl(a)madığı, birçoğunun devlet tarafından kimsesizler mezarlığına defnedildiği, henüz yaşanan ölümlerin yasının dahi tutulamadığı ortamda bu üstenciliğin karşılık bulup bulmadığını zaman gösterecektir.

HURŞİT’İN İSMİ

Tam böyle bir kaos ve yıkım ortamında hayatımızın ortasına düştü Hurşit Külter ismi. Bir yıldır JÖH-PÖH adına paylaşımlar yapan Twitter hesaplarından birisi Külter’i gözaltına aldıklarını ve zırhlı araca bindirdiklerini yazdı. O mesajın üzerinden bu yazının yazıldığı güne (Cuma) kadar 43 gün geçmişti ve Külter’den hâlâ haber yoktu. Oluşturulan kısmi kamuoyu baskısı sonucu Şırnak Valiliği, Külter’in gözaltına alınmadığını açıkladı. Bakanlık ise müfettişlerin olayı araştırdığını açıklamıştı.(1) Henüz bakanlık incelemesinden de bir sonuç çıkmış değil.
43 gündür “Hurşit Külter nerede?” diye soruluyor. Bu süre zarfında Külter’in gözaltına alındığını belirten görgü tanıkları da haberlere konu oldu. Külter’in Şırnak Tümen Komutanlığı’nda tutulduğu iddia edildi.(2) Şırnak’ta operasyonlarda yer alan bir korucu, Külter’i gözaltında gördüğünü hatta özel harekatçıların “ya konuşacak ya da kafasına sıkılacak” söylemlerinde bulunduğunu açıklamıştı.(3)  Kentlerin gündüz gözüyle tanklarla yıkıldığı bir ortamda bu haberler yeterli değeri görmedi, ilgi çekmedi. Başından bu yana sürece baktığımız zaman, Külter’in gözaltına alındığı kabul edilmese de, parçalar birleştirilince gözaltına alınmış olma ihtimalinin yüksek olduğu ileri sürülebilir. Cizre ve Mehmet Tunç örneğinden hatırlayacağımız üzere; Külter de yaşadığı kentte parti yöneticisiydi ve yaşadığı kente yön veren politikaların belirlenmesinde çabası, emeği, sözü olan birisiydi. Benzer şekilde çatışmaların olduğu kentlerden haber yapan muhabirler de özel harekatçı hesapların hedefi haline gelmişti. Bu durum tesadüfü değil. AKP’den aldığı yetkiyle kentleri abluka altına alıp, yakıp / yıkan JÖH-PÖH için bu isimler oralarda “sorun”, “engel”, “haber yapan” ya da siyasetçi olarak “işi örgütleyen insanlar” olarak görülüyor. Bu sebepten dolayı Hurşit Külter’den haber alınamaması tesadüfi bir durum olarak yorumlanamaz. Bu noktada farklı siyasal birikim ve görüşlerin “Hurşit Külter nerede?” diye sormaları da ayrıca kıymetli. Nitekim bu soru belirli bir tarihselliğe vurgu yapıyor; kayıpların tarihi. Yazıyı Hurşit Külter’in annesi Kerime Külter ile bitirelim. Anne Külter, “Oğlumu geri verin” demeye başladığı ilk günlerden, “Sağ ya da ölü bana oğlumu getirsinler” noktasına geldi, getirildi. Kürtler, faili meçhullere de, devlet şiddetine de elbette yabancı değil ancak yeni Berfo Ana’lar olmasın, aileler çocuklarının yaşamlarının, cenazelerinin ya da kemiklerinin peşinde ömür tüketmesin talebi de hep sürecek.

(1) http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/07/160630_hursit_kulter_hatice
(2) https://www.evrensel.net/haber/281798/hursit-kulter-sirnak-tumen-komutanliginda-iddiasi
(3) https://twitter.com/evrenselgzt/status/741342019642134532

ÖNCEKİ HABER

ABD’de siyah cinayetleri nereye gidiyor?

SONRAKİ HABER

Daha cinleri unutamamışken*

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...