25 Haziran 2016 15:11

Ayağa Kalkan Lise: Zorunluluk+ Heyecan+Akıl

Heyecanlı olmayan “gelene ağam, gidene paşam” diyen, duyarsız, tepkisiz genç mi olur?

Paylaş

Mustafa YALÇINER

Rejim değiştirme zorlaması, ideolojik dayanak ve argümanlarıyla her yanda saldırganlıkla kendini ortaya koyuyor. Saldırıdan muaf hiçbir şey ve yer yok.
İşçiler ve kazanılmış haklarıyla başta ek zam olmak üzere talepleri saldırı altında.
Memuriyetten atılmaları iki dudağın ucuna bağlanmak üzere olan kamu emekçileri ve haklarıyla talepleri de.
Hukuk, tüm yargı kurumlarıyla birlikte elden geçiriliyor, tüm yargıç atamaları “reis”in keyfine bırakılmak üzere. “Üstünlük”ü iddia edilmekten çoktan vazgeçildi; ya “darbe” yapıyor ya darbeye hedef oluyor!
Vekillerinin dokunulmazlığı kaldırılan Meclis’in bile ifade özgürlüğü elinden alınıyor, yargı ile birlikte o da “yürütme”ye bağlanıyor. Halkın toplanma özgürlüğü çoktan kaldırıldı, yakında Meclis’inki de kaldırılabilir!
Basın, “yürütme” yandaşı yayın yapmakta özgür, gerçekleri yazmak ve göstermek, haber ve yorum yapmaksa ya hakaret sayılıyor ya darbecilik ve casusluk türünden suç!
Kadın, örtünmemişse vay haline! Gülmesi bile suç. Kadın cinayeti ve tecavüz son on yılda kat be kat arttı. Yaralanmakla kurtulmuşsa şanslı sayıyor kendini.
En yoğun ve sert saldırının bir hedefi gençler. Geleceğimiz oldukları biliniyor ve tam bir ideolojik eğitimden geçirilerek “kazanılmak” isteniyorlar. “Dindar ve kindar” genç olmaları dayatılıyor. Kemalizm ve 10. Yıl Marşıyla 19 Mayıs vb. törenlerinin yerini Cihad ve dini referanslar, mehter marşı ve Kut-ül Amare törenleri aldı bile. Bilim yerine –biçimi dün Kemalist bugün dinci– ideoloji geçirildi.
Eğitim baştan ayağı İmam Hatipleştirilmekle yüz yüze. Çoğu ortaöğrenim kurumu çoktan İmam Hatip’e dönüştürüldü. Kimi okulun belirli bölümleri de öyle. Şu an 1 milyon 200 bini geçti imam adaylarının sayısı. Oysa 110 bin cami var ülkede. Geri kalan mezunlar yarın banka ve tapu kadastronun yanında liselere müdür olarak atanacak ve geleceğimiz sağlama alınacak!
Pratik hal alan dinci ideolojik dayatma bundan ibaret değil. Her okulda birkaç mescid açıldı, ama sınıfların da din eğitimi mekanlarına dönüşümü zorlanıyor. Beyoğlu Anadolu’da olduğu gibi, Şeriata uyarınca kız erkek haremlik selamlık olarak ayrılmaya çalışılıyor. En gelişkin liselerden olan Kabataş’ın hazırlık sınıflarında olduğu gibi, öğrenciler salonlarda toplanıp kim olduğu belirsiz kişiler ya da tanıdık vakıfların dini telkin ve seminerlerine emanet ediliyorlar! Koridorlarda neden oruç tutmayıp namaz kılmadıkları sorgusuna çekiliyor, “ikna odaları”nda militan dinci “idareci”lerin tasallutuna uğruyorlar. Üstelik sadece Ensar Vakfı’nın Karaman yurtlarında değil çeşitli liselerde de cinsel taciz neredeyse sıradanlaşıyor.
En gelişkin okullar hedef alındı ve bu okullar “proje okulu” olarak ilan edilip müdür ve öğretmen atamaları –liyakat ve puanlama sistemi yerine– doğrudan bakanlıktan yapılarak militan dinci idarecilere kavuşturuldu! Geçmişleri karalanıyor, okullarını yüksek puanlarla kazanmış özgürlük düşkünü öğrencileri serkeşlik, eğitimleri kalitesizlikle suçlanıyor. Oysa onlardan daha iyi okul yok ve suçlayıcıların bir IQ testinde bu okulların ortalama öğrencilerinden fark yiyecekleri tartışmasız!

Gençler tabii ki tepki verdiler ve bu kez arkalarında duran velileriyle birlikte “liseleri karıştırmak isteyenler var. İzin vermeyeceğiz” suçlamasına hedef oldular! Hemen, arkalarında “darbeci” ve “üst akıl” aranmaya başlandı! Birer Şeriatçı militan olan atanmış idareciler, dayatmalarda bulunanların kendileri olduklarını gizlemek üzere, dönüp öğrenci, öğretmen ve velilerini kastederek, “bizim namaz kılmamıza karşı çıkıyorlar” yalanını uydurdular, uyduruyorlar! Kendileri Tanrı adına “emanetçiler”di. suçlu olan bir türlü zapturapt altına girmeyen gençlerdi! Nasıl olur da özgürlüklerini ve demokratik haklarını savunur, insan yerine konmalarını isterlerdi? Biat ve itaat etmeli, ses çıkarmayıp hak hukuk, özgür düşünce, demokrasi, laiklik falan demeden, bilimle ilgili olsun olmasın ne denirse kabul etmeli, inançlarıyla oynanmasına ve her türlü dayatmaya “eyvallah” demeliydiler!
Demediler. Kendilerini, özgürlük alanlarını, özlem ve talepleriyle bugünleri ve geleceklerini savundular. Müdürlerine sırt çevirdiler, afiş astılar, bildiri üstüne bildiri yayınladılar.
En gelişkin okullardan olan İstanbul Erkek’le başladı. Galatasaray’la devam etti. Cağaloğlu, Kadıköy, Beşiktaş, Ankara Gazi ve Atatürk, İzmir Bornova ve Atatürk sürdü…
Sorun da saldırı da lokal değildi. Yanıt da öyle olmadı. En ileriden saldırı, en ileriden yanıtlandı. “Durun bakalım. Bir dakika” denmiş oldu.
Bu yönüyle ’68’i andırıyor durum. O zaman da en ileri, en gelişkin gençler, doğal ki en duyarlılarla başlamış, yayılmıştı. Şimdi de öyle oldu. Türkiye’nin en gelişkin gençleri, neyin ne olduğunu en çok ve en iyi bilenleri, öyleyse haklarına, özgürlüklerine en çok düşkün olanları, neye inanıp inanmayacaklarına, nasıl yaşayıp yaşamayacaklarına en çok kendileri karar vermek isteyenleri tutum alıp “rahat bırakın bizi, bizle uğraşmayın” dediler.
Tabii ki gençliklerinin heyecanıyla davranıyorlar. Heyecanlı olmayan “gelene ağam, gidene paşam” diyen, duyarsız, tepkisiz genç mi olur?
Ama paldır-küldür düşüncesizce “yuvarlanıp” gitmeyecek kadar da akıllı gençlerimiz. Okullarının, aldıkları yüksek puanlarla eğitimlerinin ve yaşayıp öğrendiklerinin hakkını verdiler, veriyorlar. Sağ ve sol damarlara sahip olagelmiş İstanbul Erkek örneğin, birlikte hareket etmeyi başaracak kadar akıllıca davrandı. Ve ilk adımı attıktan sonra durup etrafını kolaçan etmek üzere nefeslenecek kadar da.
Şimdi, rejim değişikliği peşinde olanlar, en iyi okulları kahretmekle görevlendirilip atanmış militanlarıyla, yeni döneme hazırlanacaklardır. Eh! Herhalde gençler de.
Bir sorun farklı ideolojik siyasal eğilimlerin varlığıysa, bir diğeri siyasallıktan uzaklık ya da kendiliğindenliktir. İstanbul Erkek Lisesi’nin başardığını, onun kadar farklı “damarlar”ın bulunmadığı diğer liselerin haydi haydi başarması ve gençlerin kendileri ve geleceklerini sahiplenerek birleşmeleri, başka bir şeylerin değil, ama hakları ve geleceklerinin savunulmasını siyaset bellemeleri tabii ki mümkündür. Kimi Atatürkçü, kimi sosyalist, kimi sosyal demokrat, kimiyse yalnızca laik ya da yaşam tarzlarını savunma durumunda olan gençlerimiz, bölünmemelerinin tek yolu olduğunu bilerek, hiçbiri diğerine kendisini ve görüşlerini dayatmadan birlikte davranmayı bilecektir. Dayanışmayı okullarından bilmektedirler. Gençliklerinden, kısa olsa bile kendi deneylerinden bilmektedirler. Mezunlarına da düşen çok iş vardır gençlerin, velilerine de. Yapacakları, gençler adına davranmak, onlar adına akıl yürütmek değildir kesinlikle, ama tek bir şeydir: Çocuklarının arkalarında durmak. Onlara destek olmak!

ÖNCEKİ HABER

Şimdi hangi adımı atmak lazım?

SONRAKİ HABER

Liselerde neler olmuştu?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa