22 Mayıs 2016 04:21

Yarışma masumiyetinin çok ötesinde bir Eurovision

Okay Deprem, bu yıl Eurovision'u Ukrayna adına kazanan Camala'nın şarkısını yazdı.

Paylaş

Okay DEPREM

Sanat hiçbir zaman sadece sanat değildir. Eurovision adı verilen Avrupa çapındaki popüler-şarkı yarışması da, her ne kadar sanatsal estetikle uzaktan yakından ilgisi olmasa da, gene de hiçbir zaman yalnızca bir yarışma olarak kalmadı. Söz konusu gelenek bu sene de bozulmadı ve birinciliği, “bir takım kehanetleri” doğrularcasına Ukrayna vatandaşı, büyük “muhalif” Camala isimli Tatar kadın kazandı. Sonucun açıklanmasıyla birlikte, en ezeli Eurovision sevdalıları bile, Ukraynalı-Tatar genç kadının sesinin güzelliği veya sanatsal harikası veyahut da şov ekibinin aranjman başarısından dolayı ipi göğüslemediğinin farkındaydı. Aksine son iki senedir seyreden ve halen devam etmekte olan Rusya-Ukrayna geriliminin Donbass dışındaki diğer ayağını teşkil eden Kırım konusuna “değindiği” için bu ödüle layık görüldüğünün hemen herkes bilincindeydi. Camala’nın parçanın temasını, sorunun güncel konjonktürüyle hiçbir alakası olmayan ‘Kırım Tatarlarının 1944 tehcirine’ dayandırması; birilerinin derdinin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğunu gösterirken, bazı defterlerin de yeniden açılmasına sebebiyet verdi ve de gerçeği ve çarpıtmayı bir kez daha ayırt etmeyi gerektirdi.

1944 TEHCİRİ HUSUSUNDA TARİHİN HÜKMÜ BELLİDİR

Kırım Tatarlarının bundan tam 72 yıl evvel Orta Asya’ya sürülmesi hadisesinin, harbin henüz sürdüğü o günün şartlarında hangi haklı ve nesnel nedenlerden kaynaklandığı, Sovyet yönetiminin çok kolay olmasa da neden böyle bir karar almak durumunda kaldığı noktası sadece Sovyet-Rus değil ancak Batı dünyasındaki pek çok realist tarihçi nezdinde de çoktan aydınlığa kavuşmuş ve netleşmiş bir mevzudur. Bu bağlamda da tarih bu konudaki hükmünü bizzat reddedilemeyecek apaçık verilerden ve belgelerden hareketle çok önce vermiştir. Sol Haber Portalı’nda “Galip Munzam” imzalı uzunca makalede meselenin bu tarafı olabildiğince teferruatlı ve oldukça net donelerle desteklenerek izah edildiği için bu yazı kapsamında işin bu yönüne daha fazla değinilmeyecektir. Biz bundan ziyade yarı Tatar (Anne tarafı Karabağ Ermenilerindendir) Camala kod adlı Susanna Camaladinova’nın (Cemalettin Kızı) seslendirdiği “politik” ve “dramatik” parçayla Eurovision’un tepesine oturması etrafında şekillenen soru işaretleri ve olayın çok da görülür, tartışılır olmayan traji-komik ve ironik özellikleri üzerinden tartışmaya katılalım.    

HER ‘MEYDANDAN’ SONRA BİR EUROVİSİON MÜKÂFATI

Kırım Tatar-Türkçesine halen doğru dürüst ve tam anlamıyla hâkim olmayan Camala’nın durduk yere Kırım Tatarlarının 1944-Orta Asya sürgününün dramının “sanat âlemindeki” sözcüsü rolüne soyunması şüphesiz sadece kendi tercihiyle, bilinç ya da motivasyonuyla açıklanamazdı. Henüz 30 yaşını biraz geçmiş Ukraynalı Tatar kadının, ülkesinde kendi kuşağındaki bireylerin ezici çoğunluğu gibi dünyadan, tarihten ve kültürden bihaber olarak yetiştiğinin kuvvetle muhtemel olması bir tarafa, Kırım’da baba tarafındaki akrabalarının bazılarının Kızıl Ordu saflarında savaştığını bilemeyecek kadar da saf olması beklenemezdi. Bu noktada; kendini ait hissettiği ülkesi nasıl ki, 2004’teki Turuncu “Devrim”i kotarması karşısında Batı’nın gözüne girmiş ve sembolik ödülünü hemen bir sonraki yıl Eurovision’u kazanmasıyla almışsa; aynı senaryo bir kez daha tekrarlanıyor, Rusya ve eski Sovyet dünyasına karşı tamamen Amerika ve Avrupa Birliği’nin güdümünde kurgulanan ve sonuçları itibariyle onların çıkarlarına hizmet eden 2014 Kiev-Maydan süreci mükâfatını bir yıl gecikmeli olarak gene söz konusu yarışmayı kazanan ülke olmasıyla alıyordu

UKRAYNA, TATARLARI 24 SENE SONRA HATIRLAYIVERDİ!

Ukrayna’nın, Xruşçyov’un 1954’de RSFSR’den SSCB'ye hediye etmesiyle bedavadan konduğu Kırım’ın, iki sene önce halkın ezici iradesiyle yeniden Rusya’ya dönmesi karşısındaki çaresizliğini; anti-Sovyet, anti-Rus ve anti-komünist damarı 2. dünya savaşı sonrası hiç olmadığı kadar kabarmış Avrupa’nın üzerine atlayacağını bildiği “Kırım Tatarları” kozunu bir Tatar’ı maşa olarak sahneye sürmek suretiyle tedavüle sokmaya kadar vardırması bir yönüyle elbette ki şaşırtıcı olmadı. Bir diğer yönüyle, “dünün Ukrayna”sını ve Kırım Tatarları’nın 22 yıl boyunca “bağımsız Ukrayna”daki statü ve durumlarını az çok bilenler için ise şaşırtıcı olmaya devam ediyor. Tatarca’nın 1992-2014 döneminde yarım adada resmi dil olmaması realitesi bir yana; Kırım Tatarları, göstermelik parlamentoları haricinde dil ve kültürlerini muhafaza ve geliştirme konusunda hemen hemen hiçbir kayda değer hak ve olanağa sahip olmadıkları gibi, Kırım özerk yönetimi sayılmazsa ne dünün Ukrayna iktidarını zerre kadar ilgilendiriyorlardı ne de ülkenin geri kalanında sosyal hayatta ve sokakta Ukraynalılar için bir şey ifade ediyorlardı. Yeniden anımsanan bu gerçekler ışığında hem Camala’nın hem de ve daha çok da temsil ettiği ülkenin “Kırım Tatarları’nın 1944 Trajedisi”ni pop-müzik yarışması bahanesiyle yeniden gündeme taşıma girişimi tek kelimeyle büyük bir ikiyüzlülük ve sahtekârlıktan başka bir şey değildir.

UKRAYNA’DA OLANLARA KÖR AVRUPA’NIN TATAR ‘HASSASİYETİ’

İki seneyi aşkın bir zamandır aşırı sağcılar, Neo-Naziler ve faşistlerin desteğinde ayakta duran mevcut militarist Ukrayna iktidarı kendi toprağında, Alman işgali sırasında Nazilerin Batı Ukrayna’daki taşeronluğunu üstlenen Stephan Bandera, Roman Şukheviç gibi radikal milliyetçileri yeniden onore eder, ülkenin pek çok köşesinde onların heykel büstlerinin varlığına, bayrak ve flamalarının sallanmasına seyirci kalırken ve de bu yönüyle harp esnasında milyonlarda Ukraynalının ölümünden sorumlu bir rejim ve onun yerli birlikçisini meşru kılar ve olumlarken; kalkıp da kraldan çok kralcı kesilip dünya kamuoyu önünde Rusya’ya mesaj vermek adına Kırım Tatarlarının sözüm ona uğradığı zulmün üzerine oynaması, yaşanmış en ufak acıyı dahi politik amaçlarına alet etme hususunda  duraksamadığını kanıtlıyor. Ancak daha da mühimi ve esas trajik olan ise; Ukrayna’da iki yıldır Neo-faşistlerin estirdiği terörü ve ülkenin güneydoğusunda yaşanan savaşta Ukrayna yönetiminin işlediği insanlık suçlarını görmezden gelen Avrupa’nın, iş dönüp dolaşıp Sovyetler Birliği aleyhine ve dolaylı olarak Naziler lehine tarihi yeniden yazmaya dönük yeni bir vesile daha ortaya çıktığında, bunu en yüksek mertebeden ve göstere göstere ödüllendirmekte hiçbir sakınca görmemesidir.

ÖNCEKİ HABER

Sana gitme demeyeceğim ama gitme...

SONRAKİ HABER

CHP için bir kullanma kılavuzu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...