16 Mayıs 2016 00:55

Kardelen AKTAŞ
Ankara

Deliliğin, insan olmanın, hayvan olmanın, insan ve hayvan arasındaki farkın ne olduğunu soran bir oyun Bir Delinin Hatıra Defteri; cevabın sadece sormak olduğu…
Baştan sona bir delirme süreci, delileşme ve deliye dönme hali olarak nitelenen oyunda, bu zamana kadar zihnimize kodlanmış “delilik” imgelerini tekrar tekrar sorgulama gereği duyduğum bir “akıllanma” süreci yaşadım.
Sahnede yalnızca bir deli vardı: saçı sakalı birbirine karışmış, “kirli” ve dağınık görünen bir kişi olarak resmedilen; bu  “yükü” memuriyetine borçlu bir “deli”, Aksenti İvanoviç Popriçin. Dairede genel müdürün kalemlerini yontarak sivriltmekle mükellef bir memur, yaptığı bu alelade işe bakmadan bir de “soylu” müdürünün “soylu” kızına âşık olan! Köpeklerin kendi aralarında konuştuğunu duyan ve onların birbirlerine yazdığı mektuplardan bizlere satırlar okuyan. En sonunda İspanya’da boş kalan tahta “memur kafasıyla” kendi kendini yerleştiren ve akıl hastanesini “boylayan” bir VIII. Ferdinand!
Sahnede saçları ve sakalları uzun, üstü başı “kirli”, yüzü “yaralı” bir Erdal Beşikçioğlu vardı. Bu görüntüsüyle Popriçin’in eşiği çoktan aştığını anlatıyordu. Zihnimize kodlanmış tanıdık delilik emareleriydi bunlar. Bir deliyi “kirli” yapan şey nedir? Neden yaralarını gizlemeye çalışmaz? Aslında delilik görülebilen bir şey midir veya görünebilen bir şey midir? Görülen/görünen?
Popriçin, dairede müdürünün kalemlerini yontup sivrilten yedinci dereceden bir memurdu ve delirdi. Bir devlet memuru görevini sürdürürken mi delidir, yoksa devlet memurluğu hamurunda itaat olmayanları Popriçin’e mi dönüştürür?

BİZSE ONU DİNLEDİKÇE SORULAR SORDUĞUMUZ KADAR DELİYDİK

Köpeklerin kendi aralarında “insanca” konuştuğunu duyan ve birbirlerine yazdığı mektuplarını okuyan bir “deli”ydi. Hayvanların yeryüzünde dil olarak kabul edilenlerden herhangi birini konuşmadığını düşünüyor olmak, onların kendi aralarında hiçbir iletişimi olmadığı anlamına gelir mi? Köpeklerden birinin mektubundan: “Başkalarıyla duygu ve düşünceleri paylaşmak, dünyanın en büyük mutluluklarından biridir.” cümlesini okudu bizlere. İnsana özgü olan yazma eylemini yüceltti belki de. Bir insanı köpekten ayıran en önemli şey kendi türüyle arasında konuştuğu dil ve yazı aracılığıyla kurduğu iletişimdir! sonucuna varacaktık ki; yaptığı işin, müdürün kalemlerini sivriltmek, yani “yazı yazmayı sağlayacak temel gereci kullanıma hazır hale getirerek yazma eyleminin gerçekleşmesini sağlamanın” kendisi ve herkes tarafından ne denli küçümsendiğini anlattı bize, bu işi yapıyor olan birinin daire müdürünün kızına âşık olma haddini göstermemesi gerektiğini…
Köpeklerin mektuplarını okuduğunda “Yazı okunaklı, noktalamalar yerli yerinde ama yine bir köpeklik var. Doğru dürüst başlıyor ama köpekçe bitiyor.” diye sesli düşündü Popriçin. “Köpeğin konuştuğunu, mektup yazdığını düşünen bir ‘deli’ bile olsa insan sınırlı bir varlıktır.” diye içimden yanıtladım ben de. Köpeğin, insanı ondan “ayıran” her şeyi (yazmak, konuşmak) yapabilse dahi köpekten başka bir şey olabileceğini kabul etmeyecek kadar sınırlı. Öyleyse gerçekten ayıran şey nedir?
Sahnede yalnızca bir deli vardı, onu izleyen bir sürü deli! Popriçin bize yanıtlar verdiği kadar akıllıydı, bizse onu dinledikçe sorular sorduğumuz kadar deliydik. Önemli olan yanıt almak değildi, sormaktı. Önemli olan merak etmekti, neyi merak ediyor olduğun önemli değil: sahnedeki vincin yağ deposunun nerede olduğu veya delirmenin ne demek olduğu…

Evrensel'i Takip Et