15 Mayıs 2016 06:16

Öptüm seni şeker...

Barış Avşar; iş kazalarını, kadrosuzluğu, taşeronlaştırmayı protesto için günde '2 saat ücretsiz çalışma eylemi' kararı alan Şeker-İş'i yazdı.

Paylaş

Barış AVŞAR

90’lı yılların başlarında Ankara’da özelleştirme karşıtı bir eylemde rastladım sana ilk kez. Farklı sendikalardan işçiler Turgut Özal dönemi ile başlayan özelleştirme planlarına karşı bir araya gelmişti. Buna karşı çıkan pankartlarla, sloganlarla yürüyorlardı. Ülkemizin, kimileri ‘Cumhuriyetle yaşıt’ ve hepsine birden ‘Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ denilen sanayi kuruluşlarında çalışanlar, Özal tarafından ‘devlet don yapmaz’ (devlet yönetiminde demagoji ve çarpıtmanın eski sürümlerinden biri...) veciz sözü ile ‘don yapan’ bir takım adamlar ve kadınlara indirgenmişlerdi! Yem Sanayi, Et Balık Kurumu, Sümerbank, Etibank, çimento fabrikaları ile başlayıp devam eden ‘satış’lara öfkeliydiler. ‘Zarar ediyorlar’ diye üç otuz paraya elden çıkarılan ve teşvik kredileri ile alıcısının satın alma maliyetlerini karşılayıp bir de üzerine para bırakan işletmelerin yağmalanıp eriyip gidecek olmasına gönülleri elvermiyordu. IMF, ‘satın’ dedi diye satılacak olanın işleri, çocuklarının geleceği, ülkenin değerleri olduğunu biliyor, buna kızıyorlardı... Bu kızgınlıklarını da eğip bükmeden ilan ediyorlardı.

Ama sen... Senin pankartların neydi öyle! Arkasında dizilen işçilerin sayısı hiç de az değildi ama pankartlarında bir ‘alttan alma’cılık, bir ‘aman sayın büyüklerim satmayın bizi’cilik... İmza: Şeker-İş... Bir bilene sormuştum merak edip, “Abi bu ne iş?”

“O sendika hep öyledir. Böyle koruyacaklarını söylüyorlar işlerini işçilere: ‘Efendi’ olarak, ‘sıkıntı’ çıkarmayarak... Şeker fabrikalarında özelleştirmeyi öyle durduracaklarmış!”

“Haaa... Allah Allah!?” falan dedim ben ama yine öyle hemen ‘harcayamadım’ seni. “Olsun” dedim içimden, “işçilerini de alıp gelmiş yani sonuçta, eylemini yapıyor. Elbet Şeker-İş de daha doğru düzgün bir mücadele tarzı bulacaktır kendine yolda... Yoksa bu ne böyle?! ‘Aman avcı vurma beni’ diyerek avcı ikna edilir mi? Bir ‘izin vermeyiz’ denir yani, ‘sattırmayız’ denir... ‘Satma bizi’ ne? Sen hükümetin misin? IMF’nin misin? Burada bir gariplik var yani... Ama anlar bunu Şeker-İş...” dedim.

AAA AMA ÇOK EFENDİ SENDİKA CANIMMM...

Sonra ara ara yine gördüm seni... “Satılacaksa bari yerli sermayeye satılsın. Pancar üreticileri birleşip alsın mesela” falan diyordun. Bunu bir ‘milli dava’ olarak açıklıyor, “Ne olursa olsun patron Türk olsun” diyordun. Gayet Türk patronların alıp canına okuduğu işletmeleri de mi göremiyordun? Fabrikalar alacak pancar üreticileri kimlerdi? Fabrika alabilecek kadar kudretli olup da pancar yetiştirmekle uğraşan insanlar nasıl insanlardı? Bu soruların yanıtlarını niye bize demiyordun?

Tüm bunları yaparken gözüme çarpıyordun yine ara ara ama her seferinde biraz daha eriyip zayıflıyor gibi görünüyordun. Satışa karşı mahkemelerde dolaşır olmuştun bir de... Hatta bazı ‘güzel’ kararlar da çıkarmıştın ama... Kağıtta güzel! Mahkeme kararı ile özelleştirilmekten ‘kurtarılan’ fabrikalarına taşeronlaştırma dadanmıştı. Kadrosuz, güvencesiz genç işçiler yıldan yıla artarken, senin üyelerin azalmış, bazı fabrikalarda kuş kadar kalmıştı. Ama hakkını yemeyeyim ‘efendi’liğinden zerre ödün vermemiştin! Efendi efendi tükenmekteydin!

SON GÖRÜŞ...

Ve nihayet geçenlerde sosyal medyadaki bir paylaşımda yeniden gördüm seni. Birileri senin zekanı sorguluyor, daha doğrusu ‘geri’ bulduğunu ifade ediyor ve ‘şu yaptığı da iş mi yani şimdi’ diyordu... ‘Ne oldu, ne yapmış yine bizim Şeker?’ diye paylaşılan haberin adresine gidip çaldım kapını kaç zaman sonra. Yüreğimde, “Bu çocuğun başına ne geldiyse hep efendiliğinden geldi” endişesi... İş bilmez bir eski tanıdığa son vukuatından sonra biraz merak, biraz kaygıyla gidersin ya hani, işte onun gibi... Veee o da ne! Sen! Sen, iş kazalarını, kadrosuzluğu, taşeronlaştırmayı protesto ediyor ve eyleme başlıyordun! Sen?! İnanamıyordum! Ve fakat o da ne: Bu eylem ne menem bir eylemdi bre ağalar beyler! Bu eylem bir fena eylem! Bu eylem, “1 ay boyunca her gün 2 saat ücret almadan çalışma” eylemi! Anlamadım önce, “Günlük iş saatlerinin 2 saatinin parasını peşin peşin almadan çalışmayacaklar mı yani?” diye düşündüm. Yani böyle bile düşündüm ama senin efendi, akıllı uslu, terbiyeli sendikacılıkta açtığın yeni sayfayı anlayamadım önce Şeker-İş... Sen baya baya işçilerinin çalışıp, işlerini bitirdikten sonra iki saat daha fazladan çalışıp bunun için de para almayacaklarını söylüyordun. Bense... Bense artık bir şey diyemiyor sözü sana bırakıyordum...

Diyordun ki ‘eylem’ açıklamanda, “2000 yılında şeker fabrikaları özelleştirme kapsamına alındığında 25 bin işçi çalışıyordu, aradan geçen 15 yılda her yıl yaklaşık bin işçi emekli oldu, bu sayı 9 bin 500’e indi. Taşeron işçi sayısı 836’dan 11 binin üzerine çıktı. Taşeron işçiler kadrolu işçileri geçtiler...”

Bunu diyordun ve 25 fabrikada ‘eylem’e geçerek ücretsiz çalışmaya başlıyordun! Şeker-İş sen ne yapıyordun?! Giden ve yerleri dolmayan 15 bin işçinin yokluğunu mu belli etmemeye çalışıyordun? “Sayıdaki düşüş ve vasıfsız taşeron işçi alınması nedeniyle iş kazaları artıyor” deyip iş kazası yaşanabilecek zaman süresini uzatarak nasıl bir eylem yaptığını düşünüyordun? “Ölümüne 6 ay var, gez dolaş” dese bir doktor sana, “Yea az daha evde oturayım, hem çok ütü birikti, sehpanın da ayağı çıkıyor, banyonun da gideri tıkalı onları bir halledeyim sonra gezerim” mi diyecektin? Bence bunları bir düşün... En azından düşünmeye çalış... Bu kadar efendilik sana bile iyi gelmeyecek bak... Seni seven beni de düşün... Lütfen... Bir dahaki görüşmemizde yine konuşalım... Hadi çok öptüm seni Şeker... 

ÖNCEKİ HABER

Gezgin bir mültecinin minyatür ayakkabıları

SONRAKİ HABER

Suriye’de Rusya-İran anlaşmazlığı: İnisiyatif el Kaide’de

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...