01 Mayıs 2016 04:30

Halkların çıkarı birlikte barış için mücadelede

Kilisliler ne düşünüyor? Nasıl bir çıkar yol görüyorlar? Fatma Keskintimur Kilislilerle yaptığı sohbet üzerinden ve izlenim yazdı...

Paylaş

Fatma KESKİNTİMUR

Aylar önce Elbeyli’de bir askerin ölümüyle sonuçlanan IŞİD saldırısından hemen sonra gittiğim Kilis’te, sınıra yakın köylerin sakinleriyle ve kaçakçılarla konuşmuştum. Daha o günlerde “Bu iş başımıza bela olacak” diyordu, top seslerini gündelik hayatlarına eklemek zorunda kalan köylüler. Türkiye’nin IŞİD ile mücadele konusunda aldığını söylediği “tedbirleri” inandırıcı bulmayan bölge halkı, Türkiye’nin karşılık verdiği yerlerde “IŞİD’in olmadığını, boş bölgeleri bombaladıklarını” anlatıyorlardı, Suriye tarafından kurdukları bağlantılar aracılığıyla. O günlerde ve sonrasında Türkiye üzerinden IŞİD’e katılanların ve Suriye’den ülkeye giren IŞİD çete üyelerinin geçiş yaptığı belirtilen yerlerin de başında yer aldı Kilis. “Taksilerle taşındıkları”, “kimi zaman direkt gümrük kapılarını bile rahatça kullandıkları” da anlatılanlar arasındaydı. Tam olarak nasıl olacağı tarif edilmese de “Başımıza bela olacak bunlar” en çok dillenen şikâyetti aylar önce de…

Son haftalarda IŞİD bölgelerinden atılan roket ve havan mermilerinin yoğunlaşması ve Kilis’te birçok noktada can kayıplarına neden olması, “Kilis’te neyin hesabı yapılıyor?” sorusunu gündeme getirdi. Bu konuya dair politik hesapları da içeren çok sayıda analiz ve haber yazısı gazetemizde de yer aldı. Ben daha çok, yaşananların Kilis halkı üzerindeki yansımalarını aktarmak istiyorum. Çünkü savaşı ve sonuçlarını yaşayan halklar açısından, iktidarların hesaplarından çok, kendi acıları oluyor savaşın yakıcılığını anlaşılır kılan.

‘BELA, GELİYORUM DİYEREK GELDİ’

Son gidişimde, patlama sesleriyle bizi karşılayan kentin sokaklarında artık geleceğe havale edilmiş kaygının yerini daha somut bir korkunun aldığını gördüm. Hemen her gün ve neredeyse şehrin bütün noktalarına isabet eden roket mermileri, 20’ye yakın insanın hayatını kaybetmesine, onlarcasının yaralanmasına neden olmuştu. Artık sınırın diğer tarafında neler olduğunun tahmini değil, ne zaman hangi noktaya mermi düşebileceğinin tahminleri tartışılır olmuştu sohbetlerde. Ateş çoktan evlere düşüyor ve düne kadar siyasi tercihleriyle savaşın bağını kuramamış olanlar da dahil, herkesi isyan ettiriyordu. Basında da sıkça yer aldığı haliyle “Ne olacak bizim halimiz? Biz sahipsiz miyiz?” diye soruyordu canı yanan insanlar. Kamu güvenliğinden sorumlu en yerel yetkililerden ise yalnızca “Şehrin kuzeye bakan yerlerinde durmaları” ya da absürt denebilecek şekilde “Abdestsiz çıkmayın” ifadeleri dışında bir açıklama duyamamak, kaygıları ve korkuyu öfkeye çeviriyordu. Valilik önünde ve sokak aralarında toplanan Kilisliler, tüm bu olanlardan Hükümeti ve onun atadığı Vali’yi sorumlu tutmaya başladılar. “Vali istifa” seslerine “Hükümet istifa” sesleri karıştı ve AKP’ye oy verdiğini söyleyen onlarca Kilisli de “Suriye’nin işine bu kadar karışırsak olacağı buydu” diyerek Hükümetin Suriye politikasından şikâyetlerini dile getirmeye başladılar. Bir mahalle kahvesinde toplanmış, yanı başlarına o gün isabet eden roket mermilerini tartışanların ifadesiyle, “IŞİD’e destek veriliyordu, gözümüzün önünde gelip geçiyorlardı” diye Suriye’deki savaşı kışkırtmanın dışında, cihatçı çetelere verilen desteğin de bugün yaşananlarda payının olduğunu düşünüyorlar. “Bela geliyorum diyerek geldi” diyor esnaftan bir kişi ve ekliyor; “Artık Kilis de savaşın bir parçası, şimdi biz de Suriyeliler gibi başka bir yere mi gideceğiz?”

Kilis’te yaşanan ruh halini anlamak açısından, oradan ayrılırken “kendine iyi bak” dediğimiz genç bir arkadaşın cevabı yeterince açıklayıcı aslında: “Çalışırım ama ne yapacağımı bilmiyorum. Nereye ve kime isabet edeceği belli değil. Her sabah evden sevdiklerimizle bir daha görüşemeyebiliriz kaygısıyla çıkıyoruz.”

MÜLTECİLER BİR KEZ DAHA AYNI KORKUYU YAŞIYORLAR

Suriyeli mülteciler de Kilis’te yaşananların bir başka boyutu. Suriye’de savaşın başlamasıyla birlikte 150 bin civarında nüfusu 300 bini geçen Kilis’teki mülteciler, “güvende olmak için geldikleri” yerde de mermilerin hedefi olmaya başladılar. Bir yandan yerel halka dertlerini anlatma, anlaşılmaya çalışma kaygısı, diğer yanda yaşanan her olumsuzlukta hedef haline gelme durumu onlar açısından hayatı yeterince zorlaştırmıştı. Şimdi göç ettikleri yerden de göçmek zorunda kalabilecekleri gerçeğinin yanında, öfkesini nereye yönelteceğini bilemeyen kalabalıkların da yeniden hedefi olma tehlikesini yaşıyorlar. Roket mermilerinin yoğunlaşmasıyla birlikte yapılan kimi eylemliliklerde dükkânlarına saldırılmış, yaşananların sorumlusu “Suriyeliler” gibi gösterilmeye çalışılmıştı. Neyse ki bu girişimler, karşılık bulmadı ve şimdilik daha tehlikeli sonuçlar verecek bir boyuta ulaşmadı. Kim bilir belki de, ateşin artık kendi evine düşebileceğinin kaygısıyla, Kilislilerin de göç etmeye başlaması, empati yapılmasını sağlamış olabilir.

Savaşın halklar açısından ölüm, yıkım ve sefaletten başka bir şey getirmediğini en acı haliyle tecrübe eden halklar açısından, birlikte savaşa karşı barışı savunmaktan başka bir yol olmadığı ve bunu sağlayabilmek için herkesin üzerine sorumluluk düştüğü gerçeği de önümüzde duruyor.

ÖNCEKİ HABER

Adana'da 1 Mayıs iptal kararına rağmen kutlanacak

SONRAKİ HABER

Dakika dakika 1 Mayıs 2016

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...