08 Nisan 2016 17:26

‘Kapalı gişe’ belgeseli dağıtım tekelini anlatıyor: Türkiye sinemasının cenazesini kaldırmak üzereyiz

Yönetmen Kaan Müjdeci, Sinema Yazarları Evrim Kaya ve Şenay Aydemir ile Türkiye sinemasını krize sokan dağıtım tekelini konuştuk.

Paylaş

Sevda AYDIN
İstanbul

2015 aralık ayının ilk hafta sonunda Türkiye’deki yaklaşık 2 bin 300 sinema salonunun 1700’ünde sadece iki film gösteriliyordu. Venedik Film Festivali’nden jüri özel ödülüyle dönen Emin Alper’in Abluka filmi, Türkiye’de düzenlenen 22. Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film dalında birinci olmuştu ama vizyona sadece 25 kopyayla girebilmişti, Altın Portakal’da En İyi Film, En İyi Senaryo ve En İyi Yönetmen ödülünü alan Tolga Karaçelik’in Sarmaşık filmi ise 16 salonda kendine yer bulabildi. Peki bütün bu ödüller, emek, ortaya çıkan onaylanmış nitelikli işler, neden aynı tarihlerde salonları kaplayan ki bu veri Türkiye’deki salonların yüzde 60’ına tekabül ediyor, Düğün Dernek 2 filmi gibi yaygın gösterilemiyor?

Türkiye’de sinemanın tablosu uzaktan gelen davul sesi misali; Türkiye sineması yerli yapımda hızlı bir yükseliş gösteriyor. 2005’te 29 yerli yapım üreten sinemacılarımız, 2015’te 136 yapımı seyircinin karşısına çıkarmış. Türkiye’de yerli yapımların pazar payı yüzde 50’nin üzerinde, bu oran Fransa’da yüzde 33 AB ortalaması ise yüzde 16. 

Peki bu yükselişle yukarıdaki az sayıda kopyayla vizyon gören ödüllü filmlerin akıbeti arasındaki çelişki nerede patlıyor? Türkiye’deki sinemacılar kadar seyircilerin de çok önemli bir sorunu haline gelen sinemanın dağıtım krizini, Kaan Müjdeci, Evrim Kaya, Şenay Aydemir ve Fırat Yücel’in hazırladığı Kapalı Gişe belgeseli sektörün önde gelen yönetmen ve yapımcılarıyla tartışıyor. 

“Kapalı Gişe: Türkiye’de Tekelleşen Film Dağıtımı” belgeseli İstanbul Film Festivali’nde 10 Nisan Pazar, saat 13.30’da Beyoğlu Sinemasında seyirciyle buluşacak. 

Yönetmen Kaan Müjdeci, Sinema Yazarları Evrim Kaya ve Şenay Aydemir ile Türkiye sinemasını krize sokan dağıtım tekelini konuştuk.

Kapalı Gişe hangi filmleri izleyeceğimize bizim adımıza karar veren salon tekelini masaya yatırıyor. Bu konuyu gündeme getirmenize neler neden oldu?
Kaan Müjdeci: “Sivas”ın Venedik’te yarışmaya kabulünden sonra Mars grupla görüştüm. İlk başlarda şirketin başındaki kişi olan Muzaffer Yıldırım gayet ilgiliydi. Mars’ın bir diğer yöneticisi Bülent Bey’le birlikte filmi izledik ama ikisi de sağ olsunlar, telefonlarından başlarını kaldırıp da filmimi izlemeye pek tenezzül etmediler. Muzaffer Bey filmin bitimine 10 dakika kala çıktı salondan, Bülent Bey ise tam bir felaketti. Film bittiğinde kapının önünde kısa bir konuşma yaptık. Filmi nasıl bulduğunu, kaç kopya girebileceğini sordum ona, iş yapmaz dedi hemen. Ben tabii daha yeniyim, diyemiyorum ki “Yahu izlemedin filmi iş yapmayacağını nasıl biliyorsun?” Aklımdan geçenleri söyleyemedim. O sırada Cem Yılmaz’ın filmi vizyona girecekti. Acaba “Sivas”ın fragmanını Cem Yılmaz in filminin önüne koysak bir etkisi olur mu filan diye fikir yürütüyorum... Adamsa gayet kendinden emin bir şekilde ve aşağılayarak eliyle Sivas’ın afisini işaret etti, “Bunu mu koyacağım?” dedi bana. Tabii ki böyle bir davranışı hak edecek hiç bir şey yapmadım ben. Bu bana sektörün en büyük temsilcisinin nasıl bir ciddiyetsizlikle yönetildiğini gösterdi. Açıkçası dehşete düştüm. 

‘REKABET KURULU SORUN ÇIKARMALI’

Filmi izleyeceğimiz gün manidar bir gelişme oldu. Güney Koreli CJ CGV, Mars Cinema’yı aldığına dair haberler çıktı. Bu haber doğruyla ve rekabet kurulu sorun çıkarmazsa ki öyle gözüküyor, dağıtımın yüzde 30’u, seyircinin yüzde 50’sinden fazlası Koreli şirketin olacak. Bunu nasıl okumalı?
Şenay Aydemir:
Öncelikle rekabet kurulu sorun çıkarmalı. Zaten bu haliyle bile rekabet kurulunun verdiği onayın meşruiyeti tartışmalıydı. Koreli grup aldıktan sonra sorun daha da büyüdü. Bu durumda ülkenin en hızlı büyüyen endüstrilerinden birisinde hakimiyet tamamen yabancı sermayenin eline geçmiş olacak. 

Seyirci açısından da şöyle bir durum söz konusu tabii: Zaten giderek tek tipleşen film üretimi ve gösterim modeli vardı. Yeni şirket yatırdığı parayı geri alabilmek için bu durumu daha da büyütebilir. Yani hem üretim hem de dağıtım aynı filmler üzerinden yapılabilir. 

Evrim Kaya: Sorun çıkmayacak demek için de erken. Belgeseli bunun için yaptık; Ortada bir adaletsizlik üstüne bir de hukuksuzluk var ve biz bu süreci takip ediyoruz. Rekabet kurulunun da bunu değerlendirmesi gerekiyor, bunu da takip ediyoruz.

Kaan Müjdeci: Kartelden, tekelleşmeden olumlu bir sonuç çıkması mümkün değil, şirketlerin sahibinin değişmesi fiili durumu etkilemez bence. Kim olursa olsun, acilen yapılması gereken düzenlemeler var ve kim olursa olsun masaya oturmak zorunda. Bir ülkenin sineması tek bir şirketin eline kalamaz, böyle bir şey mümkün değil. 

SEYİRCİYİ TORRENTLERE MAHKUM EDEN NEDENLER

Filmin girişinde bir takım verilerle dünya sinemasının salon durumuna da bakılıyor. Ortaya çıkan tablo Türkiye açısından epey vahim. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu tabloyu?
Evrim Kaya: Tablo sinemaya asgari bir sinema deneyimi için giden seyirciyi yıllardır küstüren, torrentlere mahkum eden durumun sayılara vurulmuş hali. Evet, dünyanın her yerinde sinema zor durumda ama hayır dünyanın her yerinde sinemanın cenazesini kaldırmak üzere değiliz. Halbuki Türkiye’de durum bu.

Şenay Aydemir: Tablonun vahametini anlamak için kapitalist ekonominin temel kurallarına bakmak bile yeterli. Örneğin otomotiv sektörünü düşünelim. Türkiye’de her hangi bir otomotiv firmasının pazarın yüzde 50’sinden fazlasını eline alması engellenir. Bu dünyanın her yerinde böyledir. Ama konu sinemaya geldiğinde böylesine acımasızca büyüyen ve seyircinin ilişki kurabileceği tekli salonları kapanmaya zorlayan bir yapılanmaya göz yumuluyor. Türkiye’nin kendisine ‘referans’ aldığı hiçbir ülkede bu tür rakamlar söz konusu değil. 

Tüm bunları sinemacılarla konuşmaya çalıştınız belgesel için. Onlarla bu konuyu konuşmakta zorlandınız mı?
Şenay Aydemir:
Zorlanmadık desek yalan olur. Cesaretle konuşmayı kabul edenler belgeselde kendisine yer buldu zaten. Bazı sinemacılar ya ilgilenmedikleri için ya da çekindikleri için konuşmayı reddettiler. Bazıları ise “Belki benim bir sonraki filmimi dağıtır” mantığıyla dağıtım ve salon tekellerini rahatsız etmekten kaçındılar gibi. 

‘ÇÖZÜM İÇİN FİKİRLERİ DE VAR AMA KONUŞMUYORLAR’

Evrim Kaya: En zoru “Memlekette bir şey değişmez” algısını kırmak. Bir tür siniklik, biraz “Neremiz doğru ki” tepkisi... İçinde bulunduğumuz genel karamsar ruh haliyle de ilgili, insanlar bir şeyin değişeceğine inanmayınca tembelleşiyor, bu onların suçu değil. Halbuki gidip dertlerini sorunca anlıyoruz ki hem olan bitene hakimler, hem çözüm için fikirleri var. 

Belgeselin sonunda anlıyoruz ki görüşmeyi “tatlılıkla reddeden” sinemacı ve yapımcılar da olmuş. Görüşmeyi geri çevirme nedenleri ne oldu, neden konuşmak istemediler?
Kaan Müjdeci:
Biz aslında sorunun muhataplarının da bu belgeselin parçası olmasını istedik. Piyasaya hakim olan sinema salonu yöneticilerinin, salonlar ve dağıtım ağından en büyük pastayı alan yapım şirketlerinin de kendi bakış açılarını katmaya çalıştık. Hatta, yüz yüze konuşup derdimizi de anlattık. Bu sohbetler de gerçekten ‘tatlı tatlı’ gerçekleşti. Ancak, belgesele konuk olup görüş vermek istemediler. 

GÖSTERİM SONRASI FORUM YAPILACAK

“Kapalı Gişe: Türkiye’de Tekelleşen Film Dağıtımı” belgeseli İstanbul Film Festivali’nden 10 Nisan Pazar, saat 13.30’da Beyoğlu Sinemasında seyirciyle buluşacak. Gösteriminin hemen ardından yine Beyoğlu Sinemasında izleyicilerin de katılımıyla yapılacak olan forum ise, başlatılan tartışmayı genişletme amacını taşıyor. Cem Erciyes’in moderatörlüğünü yapacağı foruma, belgeseli hazırlayan ekipten Kaan Müjdeci’nin yanı sıra Yönetmen Onur Ünlü, Yapımcılar Serkan Çakarer, Yamaç Okur ve Almanya’dan Dağıtımcı Torsten Frehse katılacak.

ÖNCEKİ HABER

2016’ya damga vurması beklenen teknoloji trendleri

SONRAKİ HABER

Fabrika boyahanesinde yangın: 8 işçi dumandan etkilendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa