21 Şubat 2016 05:00

Dünya Anadili Günü

Kürtçenin özgürce gelişebilmesi için, Kürt’ün özgür olması gerekir önce. Demokratik, özgür bir yaşamda ancak Kürt’ün anadili, kadim kültürü temel dayanaklarına kavuşup bu coğrafyadaki halklar bahçesinde çiçek açabilir.

Paylaş

İsmail DİNDAR

21 Şubat, Dünya Anadili Günü’ne kaynaklık eden temel olguya baktığımızda, UNESCO’nun haksızlığa uğrayan, asimilasyon sürecine maruz bırakılan, yasaklanıp tutsak edilen diller için geliştirmiş olduğu haklı ve yerinde bir refleks olduğu rahatlıkla görülmekle birlikte; gören gözlerin ’21 Şubat’a kaynaklık eden olgudan daha beterini de görmesi gerekir kuşkusuz.
Nedir, UNESCO’nun 17 Kasım 1999’da, 21 Şubat gününü, ‘Dünya Anadili Günü’ ilan eden kararının gerekçesi?  Pakistan devletinin, Urdu Dili’ni, Bangladeş halkına ‘resmi dil’ olarak dayatması sonucunda, Bangladeşli üniversite öğrencilerinin bu zorbalığa karşı geliştirdikleri eylemlerde, polislerin uyguladıkları şiddetle yaşamlarını yitirmiş olmaları, haklı ve yerinde bir kararla, UNESCO tarafından dünya demokratik literatürüne adını yazdırmıştır. Yeryüzünde, benzeri zorba ve faşist feraset ve uygulamalara dikkat çekmek, gündem oluşturup tepki göstermek açısından, ayrıca eğitimde anadilin önemi ve gerekliliğini anlatması açısından, önemli bir karar olduğu tartışılmazdır.
Aynı pencereden, yüzyıldır, yasak baskısı ve asimilasyon cenderesinde direnme çabası içinde olan Kürtçenin tarihsel sürecine baktığımızda, hiçbir kıtada, herhangi bir ulus veya uluslararası kuruluştan, Kürtçeye dayatılan bu zulme dair en ufak bir tepkiselliği görememek, açıkçası düşündürücü ve o kadar da vahim bir durumdur.
Aslında, en basit anlamda,  egemen bakış açısı ele alındığında dillere bakış açısı, dilin ulusuna bakış açısından farksız değildir. Hiç kuşkusuz İngilizceye dünya çapında biçilen değer, Amerikan ve İngiliz emperyalizmi ve onların dünya ulusları üzerindeki hegemonyasından ayrı değildir. Yine son yıllarda, Dünya genelinde, İspanyolcaya duyulan ilgi ve gösterdiği yayılma grafiği, bu dili konuşan nüfusun yeryüzündeki dağılım ve yoğunluğundan ayrı tutulamaz.
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nde, milyonlarca insanın anadili olan Kürtçe, yüzyıldır,  planlı programlı bir şekilde, en acımasız asimilasyon yöntemleriyle cendere altında tutulmuş;  yanı sıra tekerleme, masal ve türküleri başta olmak üzere tüm değerleri talan edilmiş olsa da kime ne ki! Ne de olsa baskıyla, yasaklamalarla, inkar ve imha edilen bu dilin mensupları olan Kürtler ne ekonomik ne de askeri alanda söz ve yetki sahibi değillerdi. Bu da yetmez, yüzyılın ilk çeyreğinde sonuçlanan paylaşım savaşında, ülkesi dört parçaya bölünmüş, tüm temel dayanakları tarumar edilmiş, gerçekliklerine yabancılaştırılmış bir halktı Kürtler.
Nitekim Suriye ve Irak’ta Arap şovenizmin öncülüğünü yapan Baas rejimleri, Irak’ta Kürtlere imha ve savaşı dayatarak, yirmi birinci yüzyılın başına kadar güney Kürdistan’da Kürtlere adeta yaşamı zindan ederken, Suriye’deki eşteşleri Kürt’ü, ulusal bir değer bir yana, bir birey olarak dahi kabul etmeyip, yüzyıl boyunca bir kimlik “belge”sinden dahi mahrum ettiler.
Doğu ve Kuzey parçalarındaki süreç ve günümüzdeki sondurumu da bunlardan geri kalmazken kimi dönem ve yerlerde, Türk ve Fars şovenizmi Baas rejimlerinin zulmüne rahmet okuttular. Despot ve gerici Fars egemenliği, Kürtlerin en ufak hak istemini, Kürt gençlerini idam sehpalarında sallandırarak karşılarken;  Türkiye’de ki durum hepsinden daha vahimdi.
Bir yandan Kürt’ü pişkin bir şekilde inkar ederken, öte yandan otuza yakın kızıl katliamın eşliğinde planlı ve sinsice  unutturma, belleklerden silme çabası içinde olmuştur. Kuzey parçası özelinde, Kemalist iktidarlarca başlatılıp tüm ardıllarınca tereddütsüz bir kararlılıkla uygulanan yok etme politikaları başarılı olmuştur aslında. Çünkü dili ardıllarına, yarınlara taşıyacak olan genç kuşak maalesef “anadili” olarak egemenlerin dilini konuşmakta, kendi topraklarında yeşermesi gereken anadilinin yerinde ise baykuşlar ötüşüp durmakta.

Kürtçe eğitim veren okul, Dünya Anadili Günü'nde kapatıldı


Son yıllarda Kürtlerin ölümüne verdiği mücadele sonucunda elde edilen ve ‘hak’ olarak sunulan, kurs, seçmeli ders, TV yayını gibi kimi uygulamalar ne Kürt’ün yüreğini serinletebilmekte ne de Kürtçenin derdine deva olabilmektedir. Kürtçenin eğitim hakkından mahrum bırakılması, aslında Kürt’ün yaşam hakkına bakış açısıdır ve bu uyduruk uygulamalar, aslında yüzyılın başında Kemalist egemenliğin bakışı ne ise bugün de gıdım da olsa günümüz iktidarların bakış ve niyetinde, en ufak bir değişmenin olmadığının göstermektedir.
Yıllarca para cezaları, tutuklanma, sürgün hatta ölümlere neden olan Kürtçe konuşma ve yazı, bu nedenlerden dolayı onlarca yıl yer altına itildi. Hiçbir akla ve mantığa sığmaz ama milyonlarca insanın doğuştan sahip olduğu ve de başka bir alternatifi ve olanağı olmayan kendisini doğurup büyüten anasının dili, o sesler bütünlüğü yani, envai cezai uygulamaların nedeni olabilmiştir.
Frantz Fanon, ünlü eseri “Yeryüzünün Lanetlileri” adlı eserinde şöyle der: “Sömürgelik döneminde, ulus ve devlet çifte dayanağından yoksun olan kültür çürür ve can çekişmeye başlar. Dolayısıyla, kültürün varoluş koşulu ulusal özgürlüktür…”
Özcesi,  Kürtçenin özgürce gelişebilmesi için, Kürt’ün özgür olması gerekir önce. Demokratik, özgür bir yaşamda ancak Kürt’ün anadili, kadim kültürü temel dayanaklarına kavuşup bu coğrafyadaki halklar bahçesinde çiçek açabilir. Bu anlamda Kürt’ün günü de, bayramı da, sevinci, mutluluğu da;  dili, kültürü, iradesi ile özgürleştiği gün olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Türkanlar...

SONRAKİ HABER

Misafir vatandaş

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa