14 Şubat 2016 04:18

Tecavüz mizahına artık yeter!

Geçtiğimiz hafta kadın sinema yazarları “Tacizi tecavüzü komedi unsuru olarak kullanan filmler, neredeyse bir tür sinemasına dönüşmüş durumda- artık yeter” diyerek imza metni yayınladı. Gözde Hatunoğlu da imzacılar arasında... Hatunoğlu diyor ki: Tecavüze uğrayıp öldürülen kadınlar varken bunun bir komedi malzemesine dönüşmesini kabul edemiyorum.

Paylaş

Gözde HATUNOĞLU

Geçtiğimiz günlerde ilk uzun metrajlı filmini çeken kadın yönetmen Gözde Kural’la bir röportaj yaptık. Filminden, yapım sürecinden, bu süreçte yaşadıklarından konuşmaktı niyetimiz. Konu dönüp dolaşıp Türkiye’de kadın olmaya, kadın sinemacı olmaya ve genel anlamda kadın olarak emek üretmeye ve bunların zorluklarına geldi ister istemez. Ülkemizde kadın olmak zor, bu zaten tartışma götürmez bir durum. Hayat mücadelesinin içinde yer almak, biz kadınlara biçilen eş ve anne olma rollerinden sıyrılıp üreten konumuna sahip olabilmek büyük mücadelelerin eseri. Her meslek kolundan kadın bu zorlukları yaşıyor elbet ancak basın-yayın, iletişim, sinema gibi alanlarda kadın emekçinin durumu iyice bir zorlaşıyor. Bizlerin de hem üreten hem tüketen olarak büyük bir parçası olduğumuz bu dünya nedense oldukça erkek egemen, ancak “güçlü erkeklerin” zorluklarının üstesinden gelebileceği bir mecra olarak görülüyor. Bu yazının konusu olan serzeniş tam da bu algıları değiştirmek adına işte. 

Bir ülkenin sinemasının durumu o ülkenin içinde bulunduğu durumla birebir bağlantılı. Türkiye’nin içinde bulunduğu kültürel yozlaşma, okur yazarlıktan uzaklaşma, bir şeyleri çabasız, emeksiz, kolay yoldan elde etme hali arttıkça sinemada da bunun yansımalarını görür oluyoruz. Sinemamızın teknik anlamdaki altyapısızlığı zaten ortada. Buna bir de izleyiciyi hiç önemsemeyen, mizah yaparken en kolay yolu seçip kabalaşan, cinsiyetçi söylemlere yüklenip güldürmeye çalışan eserler eklenince toplamda sayıca fazla olan filmler nitelik bakımından geride kalıyor. Sinemamızın içinde olduğu sıkıntılardan kurtulması için ne kadar çok üretim olursa o kadar iyi diyoruz ancak bunu yaparken sadece ticari kaygılar gütmek ve sinemayı güzelleştiren ögelerden uzaklaşmak doğru bir yöntem değil kanımızca. 

TECAVÜZDEN UCUZ BİR MİZAH ÜRETMEYE ÇALIŞMAK

Hafta başında BirGün gazetesi sinema yazarı Tuğçe Madayanti Dizici gazetedeki köşesinde bir metin yayınladı ve bizler de kadın sinema yazarları olarak imzalarımızla destek verdik. Bu protesto metni sadece tek bir filmden yola çıkmış gibi görünse de aslında biz kadın sinema yazarlarının son yılarda yapılan benzer tüm filmler için sahip olduğumuz ortak düşünceleri yansıtıyor. Tanıtımlarına bakan birinin bile anlayabileceği üzere bahsi geçen filmler sadece kadın bedenini metalaştırma, cinsiyetçi söylemler ve şakalar üzerinden mizah yapmaya değil aynı zamanda taciz ve tecavüz gibi olayları komikmiş gibi göstermeye dayanıyor. Oysa bahsi geçen bu konular ülkemizde her gün kadınların yaralandığı hatta öldürüldüğü olaylarla sonuçlanıyor. Bizler kadınlar olarak sokaklarda rahatça, kendimizi güvende hissederek nasıl yürürüz diye kaygılanırken birilerinin bu durumdan ucuz bir mizah üretmeye çalışması kelimenin tam anlamıyla mesnetsizlik. 

Sanatın hiçbir dalı bize sadece güzellikleri, çiçekleri, gökkuşaklarını göstermekle mükellef değil. Sinema sanatı da buna dâhil. Hayatın gerçeği neyse sinema da o. İçinde çirkinlikler de var, küfür de, vahşet de, cinayet de. Böyle olmasa inandırıcılığını yitirir zaten. Sinemayla haşır neşir olan bir insan olarak yönetmenlerin, oyuncuların basın toplantılarını izliyor, röportajlarını okuyorum. En çok işittiğim eleştirilerden biri “Filminiz neden bu kadar küfürlü? Küfürle mizah olmaz.” oluyor. Bunu en çok eleştirenlerden biriyim. Küfür hayatın parçası, yerine göre küfre gülüyoruz da evet, bu da bir gerçek. Böyle olunca filmlerde yer alması da kaçınılmaz. Ancak bunu hiçbir cinsi, hiçbir zümreyi incitmeden yapmak, bu incelikte davranmak en doğru davranış olur diye düşünüyorum. Bunu yapmıyorsa film eğer, mutlaka söyleyeceği bir şey olduğu için yapmıyor olmalı ya da en azından. Anlattığı şey öyle gerektirdiği için olmalı, ticari kaygı için, gişe için değil. Savaşı, katliamları, soykırımları anlatan filmlerde örneğin tecavüz gibi suçlar ister istemez senaryonun bir parçası oluveriyor. İçimiz burkulsa da izliyoruz; insanlık tarihiyle yüzleşmek böyle bir şey çünkü. Ancak yanı başımda tecavüze uğrayıp öldürülen kadınlar varken bunun bir komedi malzemesine dönüşmesini kabul edemiyorum. Bir şeyleri değiştirebileceksek eğer, harekete geçeceksek bu konuya ses vermek gerekir diyorum, metnin hazırlanmasına katkısı olan ve altına imza atan tüm yazar arkadaşlarımla birlikte. Sektörün içinde yer alan herkesi de bu mücadeleye destek olmaya, sesimize ses vermeye çağırıyorum. 

ÖNCEKİ HABER

Bilgi edinme hakkı ile bilginin efendileri

SONRAKİ HABER

Türk sağında ‘Ada’ ve ütopya

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...