07 Şubat 2016 11:31

Sahibine Bırakmalı Dünyayı

Paylaş

Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sosyal Bilimler Lisesinden bir öğrenci

Kavramlardan, kitaplardan, tüm bu öğrenme isteğiyle giriştiğim dünyadan kafamın bulandığını hissediyor, yeni yeni keşfetmeye başladığım bu yolda hiç bir şeyi kaçırmamak uğruna gözlerimi açmış beklemenin yoruculuğunu fark ediyordum. Elbette ki okumak tüm bu bilme işinin temeliydi. Ama tüm bu kavramları bu ideolojiyi anlamak için okumak yetmiyordu. Kimdi bu uğruna kavgaya giriştiğimiz insanlar? Emekçiler, işçiler... Bu karşımıza her yerde çıkan proletarya lafının kim dolduruyordu içini? İşte bunları görmek, görmekten öte hissetmek tamamlar imiş tüm bu bilme işini. Okuduğun, adını duyduğun işçinin elini sıkmak, çayından içmek gerekirmiş. Tam o an içinde birkaç taş yerine oturuyor, o gördüğün kavram direnen işçi abi oluyor çadırında öfkeli ama güleç. O işçi de milyonlarca emekçiye dönüşüveriyor birden. Sendikalı olduğu için işten atılan Çetinkaya işçisi abimizin direniş çadırını ziyarete gidişimden doğdu bu yazı. İşçi abinin avukatının “işçi arkadaşlara haklarını vereceklerse benim kovulmam önemli değil” deyişi hala kulaklarımda. Önümüze koyulan tanımlamaların bir anlamı yok diyemem. Ama tüm bunların dışında bu yol his eylemek demek. Bakmayı görmeye dönüştürmek sevgiye bile sevda katmak demek. Nasıl derdim, böyle sert tartışmaların etrafında bunca şiddetin bu denli kaybın olduğu, ölümün bile pratiğe dönüştüğü meydanlarda nasıl böylesine samimiler şu komünistler, nasılda insanın içindeki merhamete, vicdana ince ince dokunabiliyor, güzel türküler söylemesini bilip yeri geldiğinde haykırabiliyorlardı taşan alanlarda. İşte tamda bunu anladım o direniş çadırında. Eğer ki inanmayı bırakırsak, boğulursak kavramlar içinde o zaman bulanmaya başlarız hep birlikte. Halkın gözünün içine bakmayı unutursak görmez oluruz. Alanlara taşmak değil mesele. Alanları kollayıp köşe başlarında beklemek yakışık almaz bizlere. Bize alanları bilmek yakışır. Alanları tek edip vücut haline getirebilmektedir bizi biz olduran.
En ufak parçasında bile hayatlarımızın köşeleri kapatılmış malumunuz taraflarından. O yüzünden dedim köşe kapmaca oynamak, bu zorbalık bize yaraşmaz. Kendi içimizde de böyledir bu. Bu gün işçi arkadaşlarının ve tabi kendisin de taleplerini koruyan abimiz kovulduysa kimdir bunun sorumlusu. Patrondan mı menfaat bekleyeceğiz?  Niyedir nedendir bu yolda bırakmalar? Patron köşe başlarına koyduğu adamları değiştirmiştir, duvarları boyamış birkaç karanfil takmıştır diye midir?  Düzenin değişmediğini görememişleridir. Onları alanlara taşırmışızdır evet ama onlarında bir uzvumuz olduğunu anlatamamışızdır.
Bu düzlemde yaşamaya inat ola keseceğiz belki bindiğimiz dalı, kıracağız ayağımızın altındaki düzlemi.
Sahibine bırakmalı artık bu dünyayı. Bu dünyayı elleriyle inşa edenlere…


Sait Emre ERDEN
Kağıthane Anadolu Lisesi

Bu sene üniversite sınavına hazırlanıyorum. Geçen gün neler yapmam, nasıl çalışmam gerektiğini öğrenmek için okulumuzun rehber hocasını ziyaret ettim. Rehber öğretmenim; Türkiye genelinde okul, dershane ve temel liselerin girdiği bir sınavdaki başarı ortalamalarını gösterdi. Dikkatimi çeken şey yüzlerce madencinin yaşamını yitirdiği Soma ve ölüm haberlerinin gelmeye devam ettiği Sur gibi yerlerde başarı ortalamasının Türkiye genelinin çok üzerinde olmasıydı. Sınav bizim için daha iyi bir gelecek anlamına gelirken Soma’daki arkadaşımız için abisi, amcası, komşusu gibi madene girip bir maden kazasında ölmemek için tek çıkış yolu. Aynı şekilde Sur’daki arkadaşımız için de sınav, savaş ortamından uzaklaşmak anlamına geliyor. Yani üniversite sınavı bütün hayatımızı doğrudan şekillendiriyor.

Her yıl üniversite sınavına iki milyon aday katılıyor. Bu iki milyon adayın yalnızca küçük bir kısmı iyi üniversitelere yerleşebiliyor. Bu durum beraberinde öğrenciler arasında aşırı rekabete ve bunun doğurduğu strese sebep oluyor. Hatta geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımızın TEOG’ tan istediği puanı alamadığı için intihar ettiği haberini aldık. Ayrıca sınavda sorumlu olduğumuz konuların son sene müfredatıyla hiç ilgisi yok ve bu nedenle ek kurslara ihtiyacımız oluyor. Ben de okulun üniversite sınavına yönelik kurslarına katılıyorum. Fakat okulun kursları temel liseler kadar yeterli değil. Sınav sürecinde beni en çok demoralize eden şeylerin başındaysa AKP iktidarının hayalini kurduğumuz üniversiteleri baskı altına almaya çalışması, ÖSYM’nin her sene hazırladığı sınavlarda mutlaka bir iki tane hatalı soru çıkması ve kopya skandallarıyla güvenilirliğini kaybetmiş olması geliyor. ÖSYM her sene aday başına 150-200 lira gibi bir ücret almasına rağmen hatasız 300-400 soru hazırlamayı beceremiyor. Biz TEOG’u YGS’si LYS’si KPSS’si derken hayatı ıskalamak istemiyoruz. Sınavsız, bilimsel ve laik bir eğitim sistemi istiyoruz. Sınavlar kalksın hayat bize kalsın!

ÖNCEKİ HABER

Suruç'taki Tanıdık Yüz

SONRAKİ HABER

Kore’nin roketi yine rahatsız etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...