31 Ocak 2016 04:34

Metin’in değeri

Metin Oktay, elim bir trafik kazasıyla aramızdan ayrılmasa 2 Şubat'ta 80. doğum gününü kutlayacaktı. Erdem Aksakal, futbolumuzun ve Galatasaray'ın yeri doldurulamayan 'değer'ini yazdı.

Paylaş

Erdem AKSAKAL

Trafiğin futbola çokça faul yaptığı yıllardı. 1989’un Ocak ayında Samsunspor kafilesi bir kaza geçirmiş, teknik direktörünü, üç futbolcusunu, takım şoförünü kaybetmişti. İki sene sonra, 1991’in 13 Eylül’ünde Metin Oktay’ın Boğaz Köprüsü’nde bir trafik kazasında öldüğünü öğrendik. Sahaların koşar adım ilerleyen yakışıklılarına son sözü trafik canavarı söylüyordu. Genç hayatları bariyerler ya da karşı şeritten gelen araçlar bir anda söndürüyordu. Samsunspor’un geçirdiği kaza ülkeye acı düşürdü, Metin Oktay’ın ölümü ise hepimize yalnızlık hissettirdi. Sessiz, beyefendi bir yaşam; bir anda sönüverdi.

Metin Oktay istatistiklere göre de, hikayelere göre de ülkenin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusuydu. En çok gol, en çok gol krallığı, en iyi gol ortalaması gibi o devrin futboluna dair ne kadar istatistik, ne kadar rekor varsa hepsinin sahibiydi. Sonradan gol krallığı rekorunu Tanju Çolak aşmış, tacı devralmıştı. Metin Oktay’dan sonra Hami Mandıralı iki kere ağları yırtan goller atmayı başarmıştı. Ama hızlı çekim birkaç videosundan ötesine şahit olmasak da; kral ya da ağları yırtan gol kelimesi hâlâ Metin Oktay’ı tanımlıyordu. Bir numara oydu. Mucizelerin sahibiydi.

Galatasaray sevgisi uğruna parayı ve hatta sevgilisini terk etmesi, centilmenliği, jübilesinde Can Bartu’yla formaları değişip ezeli rakibi adına oynaması gibi efsaneleşen “on numara” hareketler de Metin Oktay’ın yetiştiği kahramanlar çağına özgüydü. Her takım kahramanını yaratmıştı. 1900’ler kahramanlar yüzyılıydı. Ulusların, ideolojilerin birer bayrak ismi vardı. Takımlar da kendi bayrak ismini yaratmıştı. Beşiktaş’ın Baba Hakkı’sı, Fener’in Ordinaryüs Lefter’i, Galatasaray’ın da Taçsız Kral Metin Oktay’ı idi bayraklaşanlar.

METİN’İN DURUŞU GİTTİ, EMRE’NİN DURAMAYIŞI GELDİ

Medyanın gelişimi, daha çok paranın kanalize olmasıyla, futbol milyonların gönlündeki yerini daha da güçlendirdi. Sandık ki, efsane takımlar yeni efsaneler üretmeye devam edecek. Metin Oktay’ın tahtını Tanju, Lefter’inkini Rıdvan alacak. Baba Hakkı’nın bayrağını Metin-Ali-Feyyaz dalgalandıracak. İş öyle olmadı ama. Efsaneler değerlerinden ödün vermediği için efsane olmuştu. Tanju transferleri, ilişkileri, hapis cezasıyla; Rıdvan sakatlıkları ve televizyon yorumculuğuyla bayrak oldu. Metin-Ali-Feyyaz; eskinin değerlerine en yakın şık duruşu sergiledi. Ama devir medya devriydi. Sesi çok çıkmayanlar sessizce eriyordu. Bir sonraki neslin efsaneleri, Hakan Şükür, Sergen Yalçın, Rüştü Reçber, Hami Mandıralı ise saha içinde unutulmaz anlar yaşattıysa da saha dışında unutulmaz bir değer bırakamadılar.

Futbolun değerleri, toplumun değerleri gibi birbir erozyona uğradı. Temiz kazanmanın yerini, ne pahasına olursa olsun kazanmak aldı. Takım sevgisini paraya tercih etmek, akılcı bir transfer yapma gerçekliğine yenildi. “Bizi sevenleri üzmeyelim baba” diyerek transfer teklifini reddeden Metin’in duruşu gitti, “Ben çocukken de Fenerliydim” diyen Emre Belözoğlu duramayışı geldi. Hatta yerli oyuncular kalbe dokunan değerler sergilemekten öyle uzaklaştı  ki, büyüklerin değerlerine en yakın duruşu Hagi, Alex, Nouma gibi yabancı transferler temsil eder oldu.

Taraftarlar gönül ilişkisi kurdukları takımlarından yeni bayraklar beklediler. Umdukları bayraklar bazen transferde yüz üstü bırakıp, bazen duruşunu bozunca sandıklardaki eski bayrakları tekrar çıkarıp asmaktan başka çare kalmadığını anladılar. Galatasaray taraftarı 2000’lerde Metin Oktay’ı, Ali Sami Yen’i tekrardan keşfetti mesela. Beşiktaşlılar Şeref Bey’in Feda hikayesiyle neredeyse bir asır sonra  bütünleşti. Fenerbahçeliler Lefter’e, İslam Çupi’ye ölümlerinden sonra daha da bağlandı. Çünkü yeni efsaneler, efsane olamıyordu. Özlenen insani değerleri taşıyan insanlar, artık dünyamızda yaşamıyordu.

Futbol daha akılcı oynanan, doğru yatırımlar yapılan bir para oyununa dönüştü. Hatta daha büyük başarılar geliyor dönem dönem. Dünyada 1950’lere göre daha büyük izler bırakabiliyor Türk futbolu. Ancak başarı karşılığında nezaket, saygı, kibarlık, centilmenlik feda edilir oldu. Sert ve kışkırtıcı davranışlardan utanılan günler geride kaldı. Bunlar yeni dünyanın yeni değerleri haline geldi.

Değerler erimekteyken, futbol sahalarından bir Metin daha çıkarma ihtimalimiz giderek azalıyor. Adile Naşit’i, Neşet Ertaş’ı, Kemal Sunal’ı, Ahmet Kaya’yı özler gibi özlüyoruz Metin’i. Yerinin dolmayacağını idrak ediyoruz anbean. İşte bu yüzden Metin Oktay’ın simgelediği duruş, doğumunun 80. yılında giderek daha da değer kazanmakta. Gerçekliği giderek puslanıyor Metin Oktay’ın. Duruşu sanki bu ülkenin öz değeri değilmiş de, Olmayan Ülke’de yaşanmış bir efsane gibi geliyor bizlere. Hâlâ romantizmden kopmamış bir avuç çocuk, Metin Oktay’ın eli kalbinde selamının peşinden Olmayan Ülke’ye doğru gidiyoruz düşlerimizde. Olur da sevenlerini üzmeyen o yakışıklıları görürüz, o insani değerleri tekrar gerçek kılarız diye.

ÖNCEKİ HABER

İnsanın kıymeti

SONRAKİ HABER

Cizre’de devlet; Ya da işgal edilmiş eve asılan bayrak!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...