31 Ocak 2016 04:29

Anlaması kolay değil ‘ya nasip ya kısmeti’!

Türkiye müzik tarihine ve popüler kültürüne özgün, silinmez bir imza bırakan Barış Manço’yu ölümünün 17. yıl dönümünde(yarın) anarken onu objektif bir değerlendirmeye tabi tutmaya çalıştık. Okurken Youtube’dan bir Barış Manço listesi hazırlamanızı tavsiye ederiz.

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

7 yaşından öncesine dair çok fazla şey hatırlamıyorum ama hatırladıklarımın neredeyse tamamı Barış Manço’yu içeriyor. Bu anılarda ‘Kara Sevda’, ‘Domates Biber Patlıcan’, ‘Süper Babaanne’ gibi şarkılar var. Elbette, o kadar şey içerisinde akılda Barış Manço’nun şarkılarının kalmış olması benden ziyade sanatçıya dair bir şeyler söylüyor.

Onun, şarkılarıyla “7’den 77’ye” herkese  ulaşma becerisi, muadillerinden farklıydı. Çünkü neredeyse tamamı bir “mesaj”  taşıyan bu şarkılar, aynı zamanda toplumun tüm katmanlarına  erişebilecek bir üsluba sahipti. Çocuğundan ihtiyarına, sağcısından solcusuna, Müslümanından ateistine, zengininden yoksuluna...

İçerik toplumsal olunca taşınan mesajın niteliği daha da önem kazanıyor. Barış Manço bu açıdan bakıldığında benim ve bu gazetenin okurlarının çoğunluğunun onaylayacağı bir duruşa sahip değildi.

‘70’lerin sonunda Cem Karaca ve Barış Manço rüzgarının en sert estiği dönemde çıkarılan dedikoduda olduğu gibi “Ülkücü” değilse de fazlasıyla düzen içiydi.

IRKÇILIĞA KARŞI AMA...

“...Hemşerim memleket nire,
Bu dünya benim memleket...”

Örneğin 1992 yapımı Mega Manço albümünde yer alan “Hemşerim memleket nire” şarkısında ırkçılığa, ayrımcılığa karşı çıksa da kendi ülkesinde bunun mağduru olan Kürtler, Ermeniler, Rumlar için hiçbir şey yapmamış, söylememiş olması, sosyal demokratların milliyetçilik çıkmazını andıran bir tezattır*.

YOKSULLUĞA KARŞI AMA...

“...Sanki insanlık pazara çıkmış ekmek aslanın ağzında
Bir sıcak çorba içer misin diyen yok
Dört duvarı ören çatısını kapatıp içeriden kitlemiş kapıyı
Bir döşek de sana verelim buyur diyen yok...”

Keza, birçok şarkısında ekonomik adaletsizliğe vurgu yaparken çözüm olarak “israfın kısılmasını”, “çok kazananların paylaşmayı öğrenmesini” vs. göstermesi, dönemin “Adil Düzen”ci Milli Görüşçülerini hatırlatır.
Bu iki temel meseledeki tutumu, yani şarkısını dinleyene “Doğru söylüyor”, “Haksızlıklara dikkat çekiyor” dedirtirken kulağa vicdani, insancıl gelen ancak gerçek bir çözüme tekabül etmeyen formülleri öne sürmesi, Manço’daki toplumsal içeriğin son tahlilde güdük kalmasının en büyük nedenidir.

KADININ KONUMUNDA HER DAİM MUHAFAZAKAR

“...Dişi kuş yuvasını severek kuracak ki bu iş tamamına ersin
Erkek kanadını şöyle bir açacak ki bu iş tamamına ersin...”

Barış Manço, kadın-erkek ilişkilerinde statükonun korunmasına büyük önem verir. En masum gözüken şarkılarında dahi(yukarıda hatırlattığımız ‘Süper Babaanne’ örneğin ya da aşağıdaki ‘Ademoğlu kızgın fırın Havva kızı mercimek’) “dişi”yle erkeğin rolleri itinayla hatırlatılır.

“...kız dediğin nazlı olur
erkekse mangal yürek
er kişinin yanında hatun gerek...”

SÜLEYMAN

İdeolojik olarak uyuşsak da uyuşmasak da, şarkılarını anlasak da anlamasak da Barış Manço’yu dinlemeye devam ediyoruz. Bunda pusulasının topluma dönük olmasının, şarkılarının hep bir derdin peşinden koşmasının büyük payı var.

“...Biz görmeyeli çok değişmiş
selam sabahı unutmuşsun Süleyman
sofraya hemen yerleşiverdin
belli ki gurbet sana yaramamış Süleyman...”

Örneğin ‘Süleyman’ şarkısı, köyünden gurbete çıkıp köşeyi dönen ancak geldiği yeri unutanları anlatırken elbette başroldeki karakter Barış Manço’nun öylesine aklına gelen biri değil, çok sayıda örneği duyulan, görülen bir memleket insanı.

OSMAN

“...Osman bir deli oğlan on yedisinde
Bir dikili taşı yok derlerdi şu fani dünyada
Dinleyin ağalar dinleyin beyler
Üç günlük dünyada üç kuruşluk mala gönül verenler
Bilesiniz artık Osman’ın da dikili bir taşı var
Bir avuç toprağa dikili bir taşı
Bir de ağızdan ağza yayılan yanık bir türküsü var Osman’ın..”

Ya da ağa kızı Şerife’yle maraba Osman’ın sınıfsal statü sebebiyle imkansız hale gelen aşkını anlattığı ‘Osman’ şarkısı...

DÜRİYE, KEZBAN, ZEHRA

Barış Manço’nun ‘Süleyman’ ve ‘Osman’ gibi sembolik karakterler üzerinden anlattığı hikayelerin örneği çoktur. ‘Düriye’ aşık olunan komşu kızını, ‘Zehra’ misafirliğe gelip eve yerleşen akrabayı, ‘Kezban’ uğruna çok şeyin feda edildiği saf aşkı anlatır.

AHMET BEYİN CEKETİ

Barış Manço’nun karakterleri deyince değinilmesi gerekenlerin başında ‘Sakız Hanım ile Mahur Bey’ ve ‘Ahmet Beyin Ceketi’ gelir. Özellikle ‘Ahmet Beyin Ceketi’, hikayesi bakımından uzun uzadıya tartışılmayı hak eden bir şarkıdır. Şarkının nasıl yorumlandığına dair bulabildiğim her kaynağı okuyarak kendi yorumumu zenginleştirmeye çalışıyorum ancak açıkçası henüz kendimi bunu kaleme dökecek, şarkıyı yargılayacak yetkinlikte görmüyorum. Keşke İslam’a daha hakim olanlar şu ‘Ahmet Beyin Ceketi’ni bir masaya yatırsa diye de hep söylenir dururum. “Sonunda herkes anladı, ya nasip ya kısmeti” diyor ya Barış Manço. Bence şarkı birkaç farklı şekilde anlaşılmaya, eleştirilmeye açık.

“Kefenini sırtında taşıyan Kul Ahmet”in hırsa kapılmadan, “Allah için” her gün özveriyle nasibini ve kısmetini araması, buna karşılık “tembel” ve “dedikoducu” mahallelinin Kul Ahmet’in derdinden bihaber onun maddi varlıklarını “kıskanması”nda da; “yoksul öldüğünde” onun cenazesini Kul Ahmet’in mahallelinin diline düşen “ceketiyle” kaldırmasında da; ceketin yoksulun cenazesine nasip olmasında ve mahallelinin bunun üzerine Kul Ahmet’i Ahmet Bey’e terfi ettirmesinde de sabaha kadar deşilecek malzeme olduğunu düşünüyorum. Bu konuda bana yazmayı isteyenler hiç çekinmesin.
Başta ben, “sonunda herkes anlasın ya nasip ya kısmeti!”

*Milliyet’te köşe yazdığı dönemden bir örneği geçtiğimiz yıl Agos’tan Serdar Korucu hatırlatmıştı. Manço, burada hem Ermeni Soykırımı’nı dile getirenleri hem de DEP’i savunanları hedef alıyordu. http://www.agos.com.tr/tr/yazi/10422/mancoya-gore-ermeni-soykirimi-ve-batililarin-kasimasi

ÖNCEKİ HABER

‘Yaşadım mı, öldüm mü anlayamadım...’

SONRAKİ HABER

İnsanın kıymeti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...