31 Ocak 2016 04:11

‘Yaşanmış gerçek bir olay’

Paylaş

Mehmet TARHAN

“İlk hissettiği şey derin bir sessizlikti. Çevresinde olan biten her şeyin bir anda anlamını yitirmesine sebep olan muazzam bir boşluk hissi… Hayatın aniden durduğu, her şeyin donduğu bir an. Kulaklarında müthiş bir çınlama. O anda çevrede bulunan her şeyden soyutlanma hali. Öyle hissetmişti kahraman Astsubay Başçavuş Volkan, sanki bir anlığına her şeyden ve herkesten kopmuş, etrafında olan biten konuyla ilgisiz üçüncü bir kişiymiş gibi, tekrar tekrar oynayan bir filmi izler gibi izlemiş.”

Bu edebi açılım geçtiğimiz hafta Genel Kurmay Başkanlığı tarafından “Yaşanmış Gerçek Bir Olay” başlığıyla kamuoyuna açıklandı. Bir süredir “Laiklik ve rejim” hakkında açıklama yapamayınca bir emeklilik hissi mi yaşıyor bilemiyorum Genel Kurmay. Eski başkanları Kenan Evren gibi sanata yönelmişler diyeceğim eğer memleketin üçte birini tank, top, füze ateşi altında aylardır yerle bir ediyor, Kürt halkına soykırım yapıyor olmasalardı.

Her fırsatta ülkenin bölünmez bütünlüğü, dış güçlerin hain emelleri hakkında gıdaklayan bir kurumun şimdiye kadar çekilmiş en büyük Amerikan propaganda filmlerinden biri olan Er Ryan’ı Kurtarmak filmine göndermeler yaptığı açıklama oldukça ilginç aslında. Belki takıntılı bir insan olduğumdandır; anlı şanlı, Türklüğün ve Türk’ün koruyucusu bir kurumdan bu kurumun koruduğu değerler için kendi dilini öğrenmekten mahrum kalmış biri olarak doğru dürüst Türkçe görmek konusunda ısrarlıyım. Uzun zamandır “etkisiz hale getirildi” gibi dili eğip bükme konusunda ciddi çalışmalar yapan ve dolayısıyla dilin siyasal öneminin farkında olan kurum en azından “Yaşanmış Gerçek Bir Olay” diye bir başlık kullanıyorsa işkillenmek lazım. Koca Genel Kurmay’dan daha iyi Türkçe biliyor olamam, o kadar Türk bile değilim. Dolayısıyla kendimi bu başlığın hikmetini düşünmekten alıkoyamıyorum.

Tekrarlayalım: “Yaşanmış Gerçek Bir Olay.” Bir defa “Olay” var. Her ne kadar filmlere göndermeler, lise kompozisyonu tadında duygular şelale bir metin olsa da “hikaye” değil; “Olay.” Yani emir-komuta zincirinde tam olarak yeri belirtilmiş olan Astsubay Başçavuş Volkan’ın ilk hissettiği şeyden başlamış olsa da bu metinde bir hikayelendirme mevcut olmadığını peşin peşin söylüyor pırpır, apolet dağıtım merkezi. Hemen Türk Dil Kurumu’na başvurmak lazım; ne de olsa aynı arabanın tekerleri. Mevzumuzla ilgili iki tanım mevcut:
1- Ortaya çıkan, oluşan durum, ilgi çeken veya çekebilecek nitelikte olan her türlü iş, hadise, vaka
2- Roman, öykü, masal gibi anlatı türlerinde konuyu geliştiren olgular.

“Yaşanmış” ve dahi “Gerçek” olması hasebiyle ilk tanımı alıp koyuyoruz cebimize: İlgi çeken veya çekebilecek nitelikte…

Takıntılıyım ya; niye “Yaşanmış bir olay” değil, “Gerçek bir olay” değil? Hem yaşanmış hem de gerçek. Gerçi yukarıdaki tanımı esas alınca ikisine de gerek yok ama yine de vurgulanmak istenmiş olabilir. Fakat iki defa vurgulanması önemli bence. Çünkü bu memlekette yaşanmış pek çok şey gerçek olarak tanımlanamayabiliyor. Mesela Ermeni Soykırımı ve daha nicesi bu topraklarda yaşandı ama TC açısından gerçek değil. Ya da Cizre’de bir bodrumda 30 kişi yavaş yavaş öldürülüyor olabilir, tam şu anda yaşanıyor olabilir ama gerçek değil. Sivil ölümler yaşanıyor ama hiçbiri gerçek değil, hatta ölümler gerçek değil, onlaran sorarsanız bunlar etkisiz hale getirme; bir ütünün fişini çeker gibi, bir silahın şarjörünü boşaltma gibi etkisiz hale getirme. Gerçek insanlar gibi ölemezler, katledilemezler, dolayısıyla gerçek insanların cenazelerine gösterilmesi gereken asgari saygıyı bile hak etmezler.
Diğer taraftan gerçekler her zaman yaşanmış olmayabilir. Mesela milli tarih kitaplarında Osmanlı sultanlarının fetih orduları için anlatılan hikayeler (pardon, Genel Kurmay’a göre olay) tekrarlanır durur. Ordular geçerken yedikleri üzümler için para keseleri asarlarmış dallara. Birkaç gündür benzer bir fotoğraf dolaşımda. Boş bir eve giren askerler yemiş içmiş, 100 TL de para bırakmışlar eve, tane tane yazılmış bir notla beraber. Yaratıcığın sınırlarını zorlayan bu çalışma (pardon olay) yaşanmamış olabilir ama gerçek onlar için. O evin boşaltılmış olduğu ya da yüzyıllar önce işgal ordusu geliyor diye evini barkını bırakmış insanlar gibi terk etmek zorunda kalınmış olması ise apaçık gerçek olsa da herhangi bir yaşanmışlık değeri taşımıyor. Gözümüzün önünde yaşanan işgal ve soykırım yaşanmıyor yani.

Genelkurmay denizciliğe meraklı ama ancak Hava Kuvvetleri’nde iş bulabilmiş Astsubay Başçavuş Volkan’ın vurulmasından epik bir açıklama çıkarıyor işte. Yaralı haliyle görevine nasıl devam ettiği anlatılıyor, 15 yıldır PKK’nin “kurtarılmış bölge”leri olduğu itirafını takiben. Görev aşkı ve TSK eğitiminin gücünden dem vuruluyor, bir “geçmiş olsun” esirgenerek. Zaten vurulduğu anda ne hissettiği Spielberg filminden araklanarak yazılmış açıklama daha ikinci paragrafta yaşanmışlık, gerçek ya da olaydan uzaklaşıyor; konunun Astsubay Başçavuş Volkan ile ilgisi yok artık. Mesele artık en çiğinden propaganda. Son paragrafta ise gemiyi terk eden farelerden bahsediyorlar; Volkan ile hiç ilgisi olmayan, ilkokul mezuniyeti ve astsubay mezuniyet töreni ile gururlu anne babası dışında hiçbir anısı olmayan Astsubay Başçavuş Volkan gibi insanüstü (belki de insan olmayan, operasyonların sadece bir aleti) olunması isteniyor.

Son cümleler ise militarizmin kaba tanımı zaten: “O sadece görevini en iyi şekilde yapmak için yetiştirilmiştir. Hem zaten öyle değil midir? Askerlik asla sadece bir meslek değil, bir yaşam biçimidir.” Kendi yaşanmışlığını da gerçeğini de kendin yazmak istiyorsan belki de “fare” diye aşağılanmaya kulak asmamak gerekiyor. Çünkü yaşananlar yaşanıyor, gerçek ise gerçek; seçim beklenen görev ile insan olmak arasında. Rütbeyle tanımlanan, anısız, duyguları bile filmlerden arak zincirden bir halka ile annenin sana verdiği isimden ibaret olmak arasında. Geçmiş olsun Volkan; umarım yaşadıkların sadece Volkan olmana vesile olur.

ÖNCEKİ HABER

Arsalaşan çakıl taşı siyaseti

SONRAKİ HABER

Dört büyükler bağlamında Muzaffer Oruçoğlu ve epistemolojik kopuş

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa