24 Ocak 2016 05:14

Kenan Evren’e mektup*

Paylaş

Gazetemizin emektarı, ablamız, arkadaşımız, yoldaşımız... Defalarca yenmişti kanseri... Bu sefer olmadı... Son kez kansere yakalandığını öğrendikten birkaç gün sonra Kenan Evren ölmüştü. Ardından bu mektubu kaleme aldı İlknur Yılmaz; vücudundaki tümörlerin ondan kaldığını söyledi mektubunda: “Çiçekler, ağaçlar, otlar, böcekler sana dokunmasın. Senin hiçbir şeyini tüketmesin. Kirletmesinler kendilerini” diyor darbeci diktatöre...
İlknur Yılmaz... Çiçeklerin tozlarında, ağaçların yapraklarında, sen olacaksın bundan sonra... Sevgiyle.

İlknur YILMAZ

Sana hitap etmeye bir başlık bulamadığımdan mektubuma doğrudan başlıyorum. Şekibe Çelenk’in sözüydü “Darbeler, tıpkı erkek kediler gibi kendi evlatlarını yedi.” Derin derin 12 Eylül tahlilleri yapmayacağım senin için. Sadece denizde damla bile olamayacak kadar küçük, kendi hikayemi anlatacağım.
Yaşımız küçüktü ama hayallerimiz tüm dünyayı değiştirecek kadar büyüktü. İstedik ki kimse aç yatmasın. Herkes eşit haklara sahip olsun. Herkes eğitimden, sağlıktan, sanattan payını alsın.  Küçücük yüreklerimiz meğer ne tehlikeli şeyler istemiş.
19 yaşında eğitim hakkımı elimden aldın. 19 yaşında emniyette leş gibi alkol kokan, çıplak sadece ayağında donla sopa sallayan, koridorda gözleri bağlı arkamız dönük beklerken kulağımızın dibine kadar tehditler savuran sorgucularınla tanıştık. Hâlâ otobüslerde alkol kokan biri benim yakınımdaysa yer değiştiriyorum. Tüm bunları planlarken bizim gücümüzü dikkate almadın sanıyorum. Biz yapmak istediklerimizden vazgeçmemeyi, sonuna kadar gitmeyi o zamanlar sayende öğrendik. Bunun için sana teşekkür edecek değilim, ama senin de katkın olduğunu bil istedim.
Yarım yarım işler bırakmamayı öğrendim. Geç kalmamayı, kendi aramızda oluşturduğumuz kurallara sonuna dek uymayı öğrendim....
Keşke diyalektik yasaları sen de okusaydın. Her şeyin karşıtını nasıl da doğurduğunu bilirdin. Eğitim hakkımı engelledin. Ben tekstil atölyelerini, tabakhaneleri, metal işkollarını tanıdım. Hemen hemen tüm işlerde çalıştım. Genç işçileri tanıdım. Onlarla örgütlenme çalışmaları yaptım. Geçtiğimiz yıl radyo televizyon programcılığını bitirdim. Sinema okumak istiyorum şimdi. Senin o ülkeyi kökünden viran ettiğin darbenin komik yanlarını ayıkladım. İnsanların en kötü koşullarda bile nasıl mizah ürettiğinin belgesellerini yaptım. Senin için bu üzücü bir şey ama biz “Eylülde bile güldük” Kenan Evren.
Seni oğlum için affetmiyorum.  Çünkü onlar daha da küçüktü olan biteni anlamakta zorlanıyorlardı.  Oğlum babasının yanına cezaevine gitmek, orada biraz kalmak istiyordu. Yasak olduğunu söylediğimizde ikide bir de sordu “Neden ama babamın cezaevi orası” diye. Ben anlatamadım o zaman. Sen anlat bakalım anlatabilecek misin?
Çok küçücüktük be Kenan Evren. Dünyayı değiştirmek istiyor ama bunu nasıl yapacağımızı da tam olarak bilemiyorduk. Sen hani o ünlü “Asmayalım da besleyelim mi” sözünü dediğinde neler olacağını anladık ama “ne yapabiliriz nasıl engelleriz” sorularının yanıtlarını bilemedik. Tartışmaya başladık. Ünlü yazarlar akademisyenler eski politikacılardan imzalar toplanmaya başlandı. Bu daha çok büyük abilerimizin işiydi.
Hiç uyumuyoruz. Gündüz baskı, gece afişleme. Ne kadar zaman bu tempoyla çalıştık hatırlamıyorum. Sanırım bir haftadan fazlaydı. Son gece yerimiz tespit edildi. Askerler tarafından çok sıkıştırıldık. Çok da yorulmuştuk. Düşündük “bu günlük bu kadar olsun yarın yine devam ederiz” diye. Sokağa çıkma yasağına birkaç kurban daha vermeyelim istedik. Evlerimize döndük. Sabah radyodan Erdal’ın infaz edildiğini duyduk. Akşamdan elimizde kalan afişler öylece duruyor. Arkadaşımızı astınız. İlk aklıma düşen şey “Keşke hepsini yapıştırsaydık. Keşke yorulmasaydık. Keşke jandarma bizi vursaydı ama gene bitirseydik” oldu. Tabi şimdi biliyoruz, uluslararası karanlık güçlerin işi olduğunu. Erdal’ın idamını asacağımız birkaç fazla afişle durduramayacağımızı. Kenan Evren sen de o güçlerin zavallı bir piyonuydun sadece. Senin bunlardan geriye dönük ders çıkarman mümkün değil. Ben kendi adıma şu dersi çıkardım. Asla erteleme. Üşenme. Zaman çok sınırlı sana her zaman sonsuz kredi vermeyebilir.  
Tümörlerimin içinde bile sen vardın. Sen ölürken yanında olsaydım, karaciğerimdekileri bir bir koparır avucuna sıkıştırırdım. “Bunlar senden kaldı sana aitler al senin olsun. Gittiğin yere götür” derdim. Ben tümörler için böyle düşünüp yazmaya çalışırken güzel bir haber geldi. Bu yıl doğum yapan genç annelerden biri oğlumla bana haber yollamış. “Anne sütü kanser tümürlerini yok ediyormuş. Bir biberona sağayım annen içsin” diye. Bir anne oğlunun süt hakkını benimle paylaşmak istedi. Tabi ki kabul etmeyeceğim, ama bunun anlamını çözebilmek senin için senin gibiler için ne kadar anlaşılmaz değil mi?
Biz böylesi fedakarlıklarla dolu bir örgütlülük oluşturduk, sense yapayalnız gömüldün. Öbür dünyaya inanmadığım için senin için yürekten dilediklerim şunlar:
Çiçekler, ağaçlar, otlar, böcekler sana dokunmasın. Senin hiçbir şeyini tüketmesin. Kirletmesinler kendilerini. Sen sadece toprağın altında kal. Çürüme bile. Gene de dayanamayıp söylüyorum. Biz seni iyi bilmezdik Kenan Evren. Gelecek kuşakların da iyi bilmemesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Düşlerini kurduğumuz o güzel günlere erişene dek.
Münkir münafıkın soyu,
yıktı harab etti köyü
mezarına bir tas suyu,
dökenin de...

* 17 Mayıs 2015’deEvrensel Pazar ekinde yayınlanan yazıdan kısaltılmıştır. Tam hali için: http://www.evrensel.net/haber/112958/kenan-evrene-mektup

ÖNCEKİ HABER

Devlet babanın şefkatli kolları

SONRAKİ HABER

Umut’un ‘um’u içimizdeki şey!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa