10 Ocak 2016 02:11

Bu topraklara yakışmaz mı?

Paylaş

Müge TUZCUOĞLU

İnsanlık tarihi düşünüldüğünde 100 yıl çok uzun bir zaman değil. Ve son yüzyılımıza baktığımızda, üzerinde yaşadığımız topraklar, nice badireler atlatmış. Hâla taşında, kovuğunda, patikasında, ağacında, yaprağında inlemeler, acılar, yoksulluklar, göçler, göçertmeler, çatışmaların sesi duyulabilir. İzleri hala silinmemiştir. İkinci dünya savaşından tutun da Ermenilere kadar, Dersim’den Balkan göçüne kadar, Alevilerden yine Kürtlere kadar birçok olay hafızalarda taze. Devlet eliyle, ordular eliyle yaşanılanlar, tezgahlar, kumpaslar dipdiri durmakta. Belleğimizde de bu olayların derin izleri var mutlaka.

Yani bu toprakların üzerinde yaşayan tüm canlılar için savaş, çok da uzak değil. Herhangi bir Karadeniz kasabasında savaşın taze izlerini görmek mümkün, 93 Harbi hâlâ günlük yaşamda, dillerde. Bir Balkan göçmeninde de aynısı var, ve bu kadar “nereli” olduğuna cevap veremeyen başkaları ile karşılaştıkça… Kimi kimlikler yüz yıl geçse de “güvenli” olamamış, kimi kimlikler ise ancak geçmişte bırakılırsa, o da belki, “güvenlikli” ilan edilebilecek. Çoğu isim hâlâ gizli, ölüm döşeğinde, toruna fısıldanabilecek kadar…

Ama farkında mısınız ne kadar da bilmiyoruz savaşı? Savaşmayı yani… Savaşın nasıl yürütüldüğünü? Ve tabi ki nasıl karşı çıkılacağını? Acısının ne olacağını biliyoruz. Kimlerin asıl yüreklerinin sızladığını ve kimlerin bu işten peydahlandığını biliyoruz. Ama ne yapacağımızı bilemiyoruz. Savaş yaşanırken, filmlerden veya aile büyüklerinin anlattıklarından deneyimlediğimiz gibi sızlamalar içindeki bir nene kadar sızlıyoruz. Bir Ermeni kız çocuğu, bir Alevi ninesi, bir yersiz yurtsuzun geliştirebileceği bütün davranışları geliştiriyoruz. Çünkü biz de çok yakın bir kuşaktan bunun acısını taşıyoruz. Yabancısı, uzağı değiliz. Kıtlığı, yoksulluğu, açlığı, göz göre göre ve pisi pisine öldürülmeyi, ölmeyi veya bunların bir tehdit gibi üzerimizde dolaştığını görmeyen mi kaldı? Bundandır bu kadar iç acımamız ve yenilenecek olmasının getirdiği tedirginliğimiz.

Plan yapamama, buzluğa fazladan ekmek atma, bombanın bir gün üzerimizde patlayacağı, komşumuz ile ne zaman kavga edeceğimiz, otobüste bu kadar yan yanayken, bir omuz dürtmesi ile başlayacak tartışmaların endişesi… Hiçbiri; bunun gerçekliğini bir süredir, her salisesinde yaşayan insanların yaşadıklarının yanında bir şey değildir kuşkusuz!

Yine de bu ezberi bozmak lazım değil mi? İstanbul’da adımınızı attığınız her yerde bir Kürde rastlamak mümkün. (Eğer Kürtlük üzerinden gidecekse bu savaş), bir iş durdurma ile İstanbul’un felç olacağını göremez miyiz? Veya bir adım atarak veya o adımları atmayı reddederek hep birlikte, hep beraber bir şeyler yapamaz mıyız? Bunu tercih etmekle beraber, herkes, en merkezi yerler (Kızılay, Konak, İstiklal…) dışında, bulunduğu yerden itibaren başlatsa bu tartışmayı durdurmayı. Ekmeğimizden olmak istemiyoruz, geceleri rahat uyumak istiyoruz, insanları, yani kadınları, çocukları, ihtiyarları, gençleri öldürmeyi kesin diyerek, herkesin istediği gibi yaşama hakkı vardır, üstelik herkesin yaşama hakkı vardır diyerek başlatamaz mıyız? Önce yasaklı dillerde, sonra unutturulmuş dillerde, sonra hep bir dilde!

Bir Ermeni kızını sandığında saklar gibi…
Bir Alevi’nin elinden inadına ekmek yer gibi…
Bir Balkan göçmenini misafir değil de ev sahibi yapar gibi…
Bir mülteciye çorba pişirir gibi…
Geçmişi yitmiş bir çocuğa gelecek için oyuncak alır gibi…
Bunları hiç yapmamış değiliz. Biz savaşı hiç yaşamamış değiliz. Bu acıları tanımıyor değiliz.

Sadece nereden nasıl başlayacağımıza artık karar verip, ezberimizi bozup, bu kez durdurmayı denesek savaşı! Yakışmaz mı bu topraklara! Kimliklerimizden, cinsiyetimizden, dilimizden, dinimizden neremizden vurulmuşsak, “Bunun ne demek olduğunu biliyoruz. Yeter. Vurmayın” demek!

ÖNCEKİ HABER

Bozanın vitamini hikâyelerinden gelir

SONRAKİ HABER

Geçmişten bugüne İslamcı, Demokrat ve Nazi uluslararası birlikleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...