06 Aralık 2015 04:09

Türkiye-Rusya krizinin ticari boyutu: Kaybeden kim olur?

Türkiye ile Rusya arasında patlak veren krizin yurttaşlar açısından kısa vadede en merak edilen yönü ekonomik etkileri. Rusya’yı çok iyi tanıyan Okay Deprem, iki ülke ticaretini masaya yatırdı.

Paylaş

Okay DEPREM

Rus savaş uçağı SU-24’ün Suriye-Türkiye sınır hattında Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmesini takip eden günler de Rusya Federasyonu (RF) ile Türkiye arasındaki ilişkilerin Soğuk Savaş sonrası hiç olmadığı kadar gerilmesi pek çok kişiyi fazlasıyla şaşırtmaya yetti. Bilhassa olayın güncelliğinin henüz sıcaklığını olabildiğince koruduğu geçtiğimiz hafta boyunca Rusya’nın Türkiye ile olan ikili ilişkilerinde tek taraflı olarak çok ciddi kararlar almak suretiyle başta ekonomik olmak üzere pek çok temel alanda Türkiye aleyhine yaptırımlar yürürlüğe koymaya soyunması çoğu kişi açısından ziyadesiyle beklenmedikti. Ne var ki söz konusu bağlamda yaşanılan “şok”un ve psişik travmanın şiddeti ve derinliğinin, 24 Kasım sabahı öncesine kadar, özellikle de 2011 yılında Suriye İç Savaşı başlayana değin her iki devlet ve toplumun münasebetlerindeki ilerleme ve yakınlaşmayı gereğinden fazla abartan ve ona olduğundan fazla anlam ve boyut yükleyenlerde daha fazla olduğu görülüyor.  

İKİLİ TİCARET FAZLASIYLA TEK TARAFLI(YDI)

RF-TC arası yüksek gerilim başlayana kadar, geçen yıl itibariyle taraflar arası ticaret hacmi 30 milyar doları aşmış ve iki ülkenin liderleri de henüz yıllar öncesinde bu rakamı 100 milyarlara kadar taşıma hedefi koymuşlardı önlerine. Halbuki mevcut ticaret potansiyelinin hiç de dengeli ve çok boyutlu olmadığının altını çizmek gerekiyor. Bu alanda 2014 yılı verilerini baz alacak olursak; Rusya’nın Türkiye’ye 25.2 milyar dolar ihracatı olurken, Türkiye’nin ise “stratejik partnerine” sadece 5.9 milyar dolar ihracatı olabilmiş. Yani aradaki fark tam dört kat. Bir diğer ifadeyle mevcut ticaret hacminin yüzde 80’i Türkiye’nin ithalatına tekabül ederken yalnızca yüzde 20’si ihracat hanesine yazılabilmiş. Bir diğer taraftan Türkiye’nin toplam ihracatı sadece 157.6 milyar dolarken, Rusya’nınki ise 496.7 milyar doları buluyor yine geçen senenin rakamlarına göre. Nüfusları arasında bir kattan daha az bir fark olmasına rağmen, terazinin bir tarafının ihracat gücü diğerinin üç katını dahi geride bırakmış durumda.

TARAFLAR ARASI TİCARETİN TEK BOYUTLU YÖNÜ

Düne kadar her iki tarafın da birbirlerine dönük gerçekleştirdikleri ticaretin çok büyük oranda enerji-hammadde, yüksek katma değeri bulunmayan işlenmemiş mamuller ile hizmet sektörüne dayandığı görülür. Sözgelimi Türkiye’nin diğer tarafa yapmakta olduğu 6 küsur milyar dolarlık ihracatın 6’da birinden fazlasını yaş meyve ve sebze teşkil ederken, yine düşük katma değerli mamul maddeler sınıfından tekstil ürünleri + giyim eşyası ihracatı ise yüzde 20’den büyük bir dilime karşılık geliyor. Türkiye’nin Rusya’ya yıllık otomotiv + makine ve teçhizatı + kimyasal madde satışı; Rus turistlerden bir yılda elde ettiği 3.7 milyar dolarlık gelirin yarısına ancak denk gelebiliyor. Öte yandan Rusya’dan yapılan ithalatın doğal gaz ve ham petrolden oluşan enerji dilimi, toplamın yüzde 65’lik bir kısmına eşit ki bu 3’te 2’lik bir oran demek oluyor. Ana metal, atık ve hurdalar ile kimyasal maddelerin toplamı ise ithalattaki bir diğer yüzde 20’lik dilime denk düşüyor. Epey düşük bir orana tekabül eden geri kalanlar ise ancak tarım-hayvancılık ile gıda-içecek kalemlerinden ibaret. Kısacası Rusya Federasyonu, “ticari müttefikine” hammadde-enerji ve işlenmemiş mamul maddeler haricinde neredeyse hiçbir şey ihraç edemiyor durumda.  

KİM KİME DAHA ÇOK BAĞIMLI?

İki tarafın birbirine bağımlı olduğu iddia edilen “çok boyutsuz” ticaret düzlemlerinin birisi olan turizmden devam edelim. Dünya âlem ve aklı-mantığı olan herkes biliyor ki Rusyalı turistlerin son yıllarda Türkiye’yi favori bir tatil rotası olarak tercih etmesinin nedenlerinin başında, bu sahada Türkiye’nin mevcut rakiplerinin çoğunda bulunmayan “her şey dâhil” sistemi geliyor. Yoksa hakikaten de Antalya’nın, Alanya veya Kemer’in deniz-güneş-kum-dağ veya ormanından dolayı değil… Bu hususta Rus pazarında Türkiye’den hemen sonra gelen Mısır’da turizm nasıl bıçakla kesildi ise birinci ağızlardan son yapılan resmi açıklamalar da gözetildiğinde, yeryüzünde Türkiye’nin iklimine çok benzer ve çok daha elverişli sub-tropikal veya tropikal iklimi barındıran nice ülkenin bulunduğu, en az Antalya’nınki kadar ve hatta çok daha görkemli bir tabiata sahip dünyada sayısız destinasyonun olduğu düşünüldüğünde, Rus turistin Mısır ve ardından Türkiye’den sonra türetebileceği seçeneklerin potansiyel sayısı sınırsızdır. Dahası Rusyalıların bu noktada alternatifsiz olduğunu düşünmek; başta Kırım, Karadeniz’in kuzey doğu sahilleri ve Abhazya gibi sayfiye yerlerine sahip Rus coğrafyasından bihaber olmakla açıklanabilir. Diğer taraftan, 2014 yılı itibariyle Rusya’dan Türkiye’ye gelen turist miktarı 4.5 milyonlara kadar çıkmışken, TC’den ise RF’ye aynı yıl içinde vizesiz rejim kapsamında giriş yapanların sayısı 200 bin bile değildi. Diğer bir ifadeyle yıllardır süregelen 1 aya kadar vize muafiyetinin olduğu koşullara rağmen devasa Rus coğrafyası Türkiyelilerin tek kelimeyle umurunda olmamıştır. Büyük ihtimalle azımsanmayacak bir oranının da eş-dost ziyareti, ticari faaliyetler ve elbette seks turizmi maksatlarıyla gittikleri akla getirildiğinde, kelimenin gerçek manasıyla turist kitlesinin on binlerle ancak ifade edilebilecek bir sayıda olduğu kolaylıkla anlaşılabilir.  

TÜRKİYELİ MÜTEAHHİTLER ALTERNATİFSİZ Mİ?

Bir kere en başta şunun altını çizmek ve şu tarihi gerçeği hatırlatmakta fayda var. Türkiye’nin hiçbir yerinde henüz 10 katlı tek bir modern yapı bile yokken, SSCB’nin daha 1950’li yılların ilk yıllarında yüzlerce metre yükseklikte ve zamanın dünyasının mimarisinin en önemli yapıtlarından bazılarına imza atabilecek bir inşaat mühendisliği ve mimarlık birikimi söz konusudur. Bugün de dâhil olmak üzere; son birkaç on yılda Rus dünyası bu konuda çağının en ileri örnekleriyle yarışacak bir çıtada çok da görünmese dahi, Türkiyeli müteahhitlerin inşaat yatırımlarını, gerek teknik açıdan, gerekse de kapsam ve nitelik itibariyle büyük oranda kompanse edecek / kendi – yerli olanakları ile ikame edebilecek alt yapı ve insan gücüne sahiptir. Kısacası ülkesindeki yabancı müteahhitlik hizmetleri Rusya açısından hiçbir zaman vazgeçilmez olmamakla birlikte gerektiğinde ve siyasi-sosyal konjonktüre de bağlı olarak gözden çıkaramayacağı bir yatırım kalemi olarak algılanmamalı. Ancak bir ülkenin hâlihazırda üretmediği veya kolay kolay üretemediği çok yüksek katma değer ihtiva eden endüstriyel mallarda, başka bir ülke menşeli marka veya hizmetlere bağlılık kaçınılmaz veya azami derecede yüksek olur. Yaş sebze ve meyve ilk sırada gelmek üzere tarım ve hayvancılık ürünleri açısından Rusya; Kuzey Kafkasya, Gürcistan-Azerbaycan-Ermenistan, Özbekistan ve İran gibi Türkiye ile aynı veya benzer iklim kuşağına sahip olup, söz konusu alana dâhil olan hemen hemen bütün tarımsal-hayvancılık mahsullerinin temin edilebildiği ülke ve bölgelerden bunları ithal edebilecek durumdadır.

ÖNCEKİ HABER

Darülbedayi’nin ikbali hepimizi neden ilgilendirir?

SONRAKİ HABER

Gollum’u/Smeagol’ü nasıl bilirdiniz?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...