01 Kasım 2015 04:46

Kirli tatlı müsabakalar

Paylaş

Fatma ONAT*

Mağlubun hıncıyla galibin kibri arasında soluk almak zordur. Ama siyaset bu aralıkta yaşamayı zorunlu kılar çoğu kez. O zaman da birer mağdura dönüşe dönüşe, mağduriyetimizi seve seve yaşamaya devam ederiz. İşte bu tehlikeli döngünün içinde bir yerlerde karşımıza çıkan bir karakter Kemal Güner. Belki de bugün itibariyle memlekette süren seçim müsabakasının yakınında duran bir seyirci şimdilik. Kırklarının başında bir doktor. Bekar ve çocuksuz. Bilmem ne partisinin bilmem nere ilçesinden başkanlık aday adayı. Karşımıza çıkış nedeni de bu aday adaylığı süreci. Daha doğrusu bu süreç içindeki kendisi. Güner, Ercan Kesal’ın yeni kitabı “Nasipse Adayız”ın kahramanı.

Siyasetin dramatik örgüsü, içinde derinlikli bir karakter barındıramayacak kadar zayıftır çoğu kez. En etkili aday, en güçlü başkan dahi bir karakter değil de unutulmaz bir figür olarak anılır ancak. Kesal, figüre dönüşmekle, derinlikli bir karakter olmak arasındaki yakın mesafeden örüyor öyküsünü. Bir karakter olarak var olma çabasıyla, aday adaylığı kartonunu yan yana koyuyor. Kimin canı daha çok yanıyor ya da kim daha mutlu diye düşünürken ikisinin de aynı kişi olduğunu anlıyorsunuz. Karşınızdaki “kendince iyilik timsali, vicdanlı, onurlu bir adam. Küçük bir problemi var ama; “Reis Bey” olmak istiyor. Doktor Bey olmak yetmemiş besbelli.” 

Yetmemişlikle, arzuya boşluk yaratmakla, başka şeyler denemek isteğiyle; belki de bir idealizmle döşenen yol bolca mizah yüklü, ama kahkaha attıracak cinsten değil. Okurkenki tebessümlerin müsebbibi insanın trajedisini ortaya çıkaran durumlar oluyor. Ne ya da kim olduğunun farkına bir türlü varamayan insan hep başka biri olmaya çalışıyor hikâyede. O vakit kendini bir oyunun içinde başka bir oyun oynarken buluyor. Felsefi aralıkları iyi yakalamış bir kitap “Nasipse Adayız”. Yazar, edebi ağırlık yükleme telaşına bürünmeden inşasını sürdürmüş. Bildiği, deneyimlediği yerden kurmuş öyküsünü. Karakterin açık ettikleriyle, kendine dönebilecek gözlerden korkmamış ilk etapta. Fakat metin aktıkça, sayfalar ilerledikçe durum biraz değişmekte. Karakterin süreci kirli-tatlı bir koridorda akarken, tatlılık ağır basmakta. Çünkü bitmeyen bir masumiyeti var öykünün.

Hayalle dayatma arasına da sızıyor kitap. Bir hayalmişçesine peşine düşülen, uğruna paralar harcanan, zaman heba edilen şeyin esasen bir dayatma olduğu gerçeği yaman bir biçimde ortaya çıkıyor. Aday adaylığı fotoğrafıyla futbol kulübüne başkanlık etmek, doktor kimliğiyle büyük bir sağlık taramasına girişmek, ideal bir figür olmak için uygun bir partner edinmek bir amaçmış, gereklilikmiş gibi görünmeye başlıyor Kemal Güner için. Oysa karakterin peşine düştüğü bir şeyden çok, arkadan itildiği bir duruma tanıklık ediyoruz. Yapmaya çalıştığı her şey yapması gerektiğine inandırıldığı eylemler. Giydiğini, yediğini, konuştuğunu belirleme cüretini gösterecek bir çarkın içinde karakterimiz. Çıkmak istediğini söylemek güç, ama kalmak istediğinden de emin olmak mümkün değil. Farkındalığı büyük, ama adımları çok da akılcı görünmemekte. Mutsuz değil, ama huzurlu biri olmadığı da kesin. Yalnız değil, ama çokça dostu olduğu da söylenemez... Buralardan bakınca ete kemiğe iyi büründürülmüş, çelişkileri beceriyle ortaya serilmiş bir roman karakterimiz var. Mizahı trajedisine ağır basmakta. Bundan sebep korkutucu, can acıtıcı bir dünyanın sesi pek duyulmuyor. 

Yazar, mizahını ağırlıklı bir masumiyet üzerinden kurgulamış. Malum, siyaset oyununun oynandığı zemin her türlü faule, çalıma, artistliğe açık olunca bu masumiyet biraz fazla gelebilir kimilerine. Çünkü çokları saha kenarında hırsla ısınma halinde, sedyeyle çıkacak olanın yerine oyuna girme telaşında sanki. Buralardaki rekabeti görünür kılmak noktasında nahif bir anlatı içine girmiş yazar. Fakat bu nahiflik içinde gerçekleri de yüze çarpmakta geri kalmamış. Görünen o ki, takımı yönetenle saha içinde maçı yöneten arasındaki uzlaşmadan çıkan bir sonuç varsa eğer, siz sabaha kadar da oynasanız gol bulamazsınız. Kısmetse önümüzdeki müsabakalara artık...

* [email protected]  

ÖNCEKİ HABER

İkinci yeni’ye kıymayın efendiler: ‘Okuru azalttınız’ suçlamasına karşı İkinci Yeniciler ne demişti?

SONRAKİ HABER

Aşk kazansın!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa