17 Şubat 2011 17:26

‘Ya ücretli köle olacaksın, ya intiharı seçeceksin’

BUGÜN, Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) üyesi 51 öğretmen Ankara’da “kamu düzenini bozmak” suçlamasıyla ve 3 yıl hapis istemiyle hakim karşısına çıkıyor. Bu davayı, AYÖP’ü ve iktidarın eğitime bakış açısını AYÖP üyesi Zeynep Bayram’la ve AYÖP Eğitim ve Ulu

‘Ya ücretli köle olacaksın, ya intiharı seçeceksin’
Paylaş
İlker Akcasoy / Kansu Yıldırım

BUGÜN, Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) üyesi 51 öğretmen Ankara’da “kamu düzenini bozmak” suçlamasıyla ve 3 yıl hapis istemiyle hakim karşısına çıkıyor. Bu davayı, AYÖP’ü ve iktidarın eğitime bakış açısını AYÖP üyesi Zeynep Bayram’la ve AYÖP Eğitim ve Uluslararası İlişkiler Danışmanı Dr. Deniz Yıldırım’l adeğerlendirdik.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Zeynep Bayram. Ankara’da yaşıyorum. Ataması yapılmayan ve işsiz bir öğretmen olarak Ankara AYÖP ile örgütlü bir şekilde çalışmalar yürütmeye çalışıyorum. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik bölümü 2009 mezunuyum. Mezun olduktan sonra Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden 2009-2010 döneminde formasyon eğitimi aldım.

Beklentileriniz nelerdi üniversiteye girerken? Diplomalı işsizlik halini siz nasıl deneyimlediniz?
Üniversiteye girdiğimden beri öğretmen olmayı çok istiyordum. Bu derece özverili bir mesleği, içinizdeki idealist duygularla harmanladığınızda kopamıyorsunuz öğretmenlikten. Üniversiteyi okurken daha umutlu oluyorsunuz, sorunlar sizden biraz daha uzakta seyrediyor, ama mezun olup da işsizlik sorunuyla yüz yüze kaldığınızda, üstelik siz bu derece istekliyken ve kendinize güveniyorken sizi ‘niteliksiz’ diye yaftalamaları çok ağırınıza gidiyor.
Aileme ve çevreme gelince bana her seferinde destek oldular, çünkü sorunun benden değil sistemden kaynaklandığını hep bildiler. Ama ne yazık ki herkeste durum böyle değil.

AYÖP sizin için ne ifade ediyor? İntiharları durdurmak, çaresizlikleri, yalnızlıkları aşmak için örgütlü olmak neden önemli?
AYÖP Türkiye’de kanayan bir yaranın, eğitimsiz ve öğretmensiz derslikler sorununun en büyük ilacı gibi bence. Atamamızın yapılmamış olması hem 350 binden fazla olan işsiz öğretmenin, hem de okullarda öğretmen bekleyen öğrencilerin ve velilerin sorunu. AYÖP bu mücadeleyi 2 yıldır yürütürken beraberinde bir halk bilinçlenmesi yarattı, insanlara böyle bir sorunun olduğunu gösterdi, kanayan yaraya işaret etti ve muhatap alınmaya başlandı.

Bugünkü dava hakkında bize bilgi verir misiniz?
Kopya skandalı biliyorsunuz ki, 120’de 120 yapanların sayıca çok fazla olması ile gündeme geldi. AYÖP de bu skandalı gün yüzüne çıkarmak için geçtiğimiz Ağustos ayında Abdi İpekçi Parkı’nda oturma eylemi yaptı. Eylemin 3. gününün bitimine yarım saat kala gözaltılar oldu. Kelepçe vurdular ellerimize. Kamu düzenini bozduğumuzu düşünüyorlarsa neden 3. günün sonunda müdahale etmek yerine ilk gün müdahale etmediler? Çünkü bizim kamu düzenini bozduğumuz yoktu, biz bu iğrenç olaya ilgiyi çekmiştik, kamuoyu oluşturmuştuk, destekleri arttırmıştık. Kamu düzenini bozmayı bırakın, kamunun desteğini almıştık. Onlar da bundan korktukları için yükselen sesleri kısmak ve güçlenen AYÖP’ü lekelemek, ataması yapılmayan öğretmenlerin sesini kısmak için gözaltına başvurdular.
51 arkadaşımız nezdinde ataması yapılmayan ve hakkı yenen 350 bin öğretmeni yargılıyorlar. Halkımız bilmeli ki geleceği hırsızların ellerine bırakılmış durumdayken ‘eğitimci’ sıfatını onuruyla taşıyan öğretmenler yargı önüne çıkarılıyor. O nedenle yargılanan sadece bizler değiliz. Bir ülkenin geleceği yargılanıyor.

Siz iki yıldır bu süreci yakından izliyorsunuz, içinde yer alıyorsunuz. Ataması yapılmayan öğretmenler ve AYÖP neye karşı çıkıyor? Atamalar neden yapılmıyor?
Dr. Deniz Yıldırım: Sistem bir yandan hızla üniversite mezunu, beklentileri olan yeni bir kuşak yarattı; diğer yandan istihdam bunun aksi yönde gelişti ve diplomalı işsizlerin sayısı neoliberal dönemde hızla arttı. Bu sayede, eğitim alanına baktığımızda, kadrosuz, güvencesiz çalışma biçimlerini kolaylıkla kabul ettirebilecekleri bir rekabet ortamı yaratabiliyorlar. Eğitim alanında yedek işgücü ordusu genişletiliyor. Ücretli öğretmenlikten tutun da dershane öğretmenliğine kadar genişliyor bu yelpaze.
O bakımdan tanımlama yaparken iki şeye dikkat etmek gerekiyor, özellikle isyan dinamikleri açısından. Birincisi, bu arkadaşlarımız atanamayan değil, ataması yapılmayan öğretmenler. İkinci nokta daha da önemli, arkadaşlarımızın birçoğu işsiz değil. Neoliberal dönemin güvencesiz, geçici istihdam mantığı çerçevesinde hemen her biri yaşamını sürdürebilmek için bir yandan KPSS sarmalıyla boğuşuyor, diğer yandan da güvencesiz, geçici bir işte çalışıyor. Özel güvenlik görevlisi olan, ücretli öğretmenlik yapan, dershanelerde çalışan, garsonluk, temizlikçilik, inşaat işçiliği yapanlar var aralarında. Sistem buradaki enerjiyi son dönemde polis alımlarına yönlendirerek ve öğretmen alım sayılarında kısmi artışlar sağlayarak dağıtmaya çalışıyor. AYÖP davası, bu çatallanmanın davası.

Bu çatallanmayı açar mısınız?
Çatallanmanın kanıtı olarak 2010’a damga vuran iki önemli olay görüyoruz. Birincisi, her yıl bir şekilde umutları diriltmeye, tazelemeye hizmet eden KPSS, bu yılki örgütlü kopya skandalıyla birlikte tüm meşruiyetini yitirdi ve AYÖP’ün Ağustos eylemi, tam da bu gayrimeşru zemine işaret etti. İkincisi, bu büyüyen tepkinin bir şekilde önünü almak isteyen iktidar çevreleri, “ileri demokrasi”nin gereği olarak, baskıcı ve polisiye tedbirleri arttırmaya başladılar ve sonuç, barışçıl bir oturma eylemine kelepçeli gözaltı müdahalesi oldu. İkinci çatallanma bu gözaltı olayıydı. Milyonların sesini duyurmak isteyenlere kelepçe vurulması, çatallanmayı derinleştirdi.
Kısmi, pansuman tedavilerle ve öğretmeni kelepçeletmekle sorunu aşabileceklerini sananlar kelepçeyi halka vuruyor. Çünkü çocuğunu her gün öğretmensiz sınıflara gönderen, ya da zorluklarla okuttuğu çocuğunun atamasının yapılmaması nedeniyle bunalımlara sürüklenmesine tanıklık eden aileler bugün milyonları oluşturuyor.
21 ataması yapılmayan öğretmen intihar etti. Çatallanma bu nedenle derinleşiyor. Bu kanayan yaraya karşı mücadele edenlerin sesini kısmaksa bu davadan amaç, bunun pek de mümkün olmadığını, çok iyi tanıdıklarını düşündükleri Ortadoğu gerçekliğine bakarak görmüşlerdir.

Bu dava nasıl bir konjonktüre denk geliyor?
Yeni dönemde bu gibi yükselişlerin, isyan dalgalarının sönmesine değil, artışına tanıklık edeceğiz. Çünkü mevcut model içinde bu taleplerin ve beklentilerin giderilmesi mümkün değil. Bunu Milli Eğitim Bakanı Çubukçu itiraf ederek, ‘350 bin ataması yapılmayan öğretmen var, doğru; ama biz yaratmadık bunu, dolayısıyla bizi ilgilendirmez’ diyor. Ertesi ay özel okullarla ilgili bir toplantıya gidiyor; bu kez bir başka piyasacı, zavallı formül öne sürüyor; ‘Özel okul sayısını arttıralım, ataması yapılmayan öğretmenler de buralarda iş bulsun’. Mevcut piyasacı, özel çıkarcı programın ufku bu: ‘Ya ücretli köle olacaksın, ya intiharı seçeceksin” formülü. Başbakan Erdoğan da, grup konuşmasında AYÖP’e ‘Öğretmen Olamayanlar Birliği’ diyor. Bunlar açık biçimde çözümün değil, sorunun parçası olduklarını kanıtlayan çaresiz açıklamalar. Çözemediği için de kelepçelemekten, mahkemeye sevk etmekten, hakaretten başka yol bulamıyor. Bu noktada ataması yapılmayan öğretmenlerin mücadelesinin, işsizlik karşısında sistemin yapısal sorunlarını ve sınırlarını teşhir ettiğini söyleyebiliriz.

ÖNCEKİ HABER

Beyoğlu Emniyeti TBMM’yi de bunalttı

SONRAKİ HABER

MEB: Şubat ayında öğretmen ataması yok

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...