18 Haziran 2015 00:54

Masalsı bir eşkıya hikayesi: Karadayı!

Dizide, ne bir örgütlü güce dayanarak, ne bir kesimi arkasına alarak başlıyor hikaye. En eleştirilebilir kısmı da dizi için bu olsa gerek. ‘70’lerde geçen bir hikaye için fazlasıyla apolitik. ‘70’lerin Türkiyesi’ni düşündüğümüzde, bütün bunlardan arındırılabilecek kadar masalsı!

Paylaş

Müge TUZCU

Toplumlar tarihi boyunca var olmuştur; efsaneler, kahramanlar, eşkıyalar, kentleşme ile birlikte kabadayılar ve ideolojiyle formlanmış şekliyle devrimciler! Hepsini aynı kareye sığdırmama içerlenebilir birileri; ancak bunların hepsi toplumun ilericisi, kurtarıcısı, can simidi, can yeleğidir. Ve toplumun en çok ihtiyaç duyduğudur kahramanlar ve efsaneler kadar devrimciler de!
Karadayı dizisinde, üç yıl boyunca, şiir dizeleriyle bezenmiş, masalsı anlatımıyla bir kabadayı hikayesi izledik. ‘70’lerde geçiyor hikaye. İstanbul’un kenar semtlerinden birinde, mahalle ilişkilerinin hâlâ korunduğu bir yerde. Kendi halindeki çocukların, kendi halindeki insanların, kendi halindeki bir mahallenin hikayesi… Kendi halinde ayakkabı ustalığı yaparak geçimini sağlayan bir babanın etrafındaki bir Karadenizli ailenin hikayesi. Üzerine atılan bir iftira sonucu hayatları darmadağın olmaya başlar.

Bu nokta, dizinin de masalsılığını kanıtlar. Hepimizin hayatında, tüm toplumların hayatında, “normalliği” bozan olaylar yaşarız. Sonrasında “anormal” olur her şey. Bu noktada nasıl tepki verdiğimiz, yarın’ın nasıl olacağını da şekillendirir. Mesela Soma! Bir günde darmadağın olan hayatlar! Roboskî… Özgecan Aslan… Berkin Elvan… Bir gecede, bir günde, hatta bir anda değişen aileler, mahalleler, ilçeler, insanlar… Bu değişimin temelini oluşturan koca bir bozuk sistem var kuşkusuz. Yine de karşı koyabilme iradesi, gücü, kuvveti örgütlü bir güce dayanmadan, bir toplum kesimini arkasına almadan çok zor! Yalnızlık işte başlıyor bundan sonra.

Dizide, ne bir örgütlü güce dayanarak, ne bir kesimi arkasına alarak başlıyor hikaye. En eleştirilebilir kısmı da dizi için bu olsa gerek. ‘70’lerde geçen bir hikaye için fazlasıyla apolitik. ‘70’lerin Türkiyesi’ni düşündüğümüzde, bütün bunlardan arındırılabilecek kadar masalsı! Dizinin sonundaki bir isim hariç. Ancak oraya gelmeden, bir ailenin, yargıdan devletin üst makamlarına kadar oluşturulan suç örgütünü yenmesi hikayesi güzel bir hikaye. Şu açıdan; bunu hepimiz yapabiliriz! Sadece yüreğimize bakarak, elimizdeki silaha güvenerek değil, sadece vicdanımızı dinleyerek karşı durabiliriz! İnsan olduğumuz için, haksızlığa karşı çıktığımız için, olması gereken bu olduğu için…

Bir kadının ellerinden çıktığı belli olan bir hikaye. Senaristler Eylem Canpolat ve Sema Ergenekon, şiirler giydirdikleri bir hikaye anlatıyorlar bize, bir kadın diliyle. Erkek ve kadın karakterler arasındaki kimi diyaloglarda da bu kadın bakış açısını yakalamak çok mümkün.

Oyunculuklar açısından da çok başarılı bir dizi. Her yerli yapımın kaderi olan, hızlı geçişler, uzun atlamalar dizinin kalite ayarlarıyla oynasa da, çok başarılı oyunculukların ve karakterlerin diziyi kurtardığını da söylemek gerek.

Karadayı, “herkese hak ettiği yaşamı” öngörüyor. İnsanlığa karşı suçlar bunun içinde birinci kıstas. Can’a kastetmek ve güçsüze dokunmak asıl suç olarak görülüyor. Dizide suçu tartıştıran kimi karakterler olsa da özellikle yasa dışı örgütün içinde yer alan ve yetimhanede kötü bir çocukluk geçiren Belgin karakteri önemli. İdam cezası alacağı duruşmada “Peki bana yapılan kötülükler?” diye sorabilen bir kadın.

İşte dizinin bu sistemi, iyilik ve kötülük olarak okumasında asıl sıkıntı. Dünya iyilerden ve kötülerden oluştuğu için bu düzenin böyle olduğuna vurgu yapılıyor. Zaten o kabadayının ismi de, görevini tamamladıktan sonra “öldürülüyor” ve memlekete yerleşerek, yeni bir hayat başlıyor, tüm kötüler öldükten sonra. Yani kabadayılık, eşkıyalık, kahramanlık bitiyor, babanın zamanı başlıyor.

Dizinin sonunda, Mahir Kara’nın oğluna konulan Nazım Deniz ismi ile atıflar yapılsa da… En güzel şey çocuklarımıza isim bırakarak yaşatmak olsa bile, eğer hakikat anlatılacaksa, kimi şeylerden de kaçmamak gerekiyordu.

Her şeye rağmen, tüm başarılı oyunculuklar, kadın bakış açısıyla bir senaryo, şiir dizeleriyle süslü iyi bir dizi sundukları için bütün ekibe teşekkürlerimizi sunalım.

Yazımızı da, dizinin, Şair Ayakkabı Ustası Nazif babanın, torunu Nazım Deniz’e olan sözleriyle bitirelim:
“Sevgin anayasa, vicdanın pusula, adaletin hakikat olsun. Düşlediğin özgür dünyayı kuracaksın. Bizim elimizden gelen bu kadar. Bundan sonrası vasiyetimiz olsun!”

ÖNCEKİ HABER

Cinsel saldırıya uğradı, boğuldu, dereye atıldı

SONRAKİ HABER

Bizi inciten aşk değil

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...