18 Şubat 2007 01:00

NOT


Bir süredir devam eden milliyetçilik tartışmalarında meselenin gözden kaçırılmaya çalışılan bir boyutunu özellikle vurgulamaya çalışıyoruz. Milliyetçiliğin veya şovenizmin toplumda ‘kendiliğinden’ boy veren reaksiyoner bir dalga olmadığını, devletin özel harpçi birimlerinin bizzat içinde olduğu bir yapılanma üzerinden örgütlenip yönlendirilmeye çalışıldığını belirtiyoruz. Artık MHP gibi geleneksel adreslerin yanında (ki MHP’nin, bu özel harpçi menşeyden ne kadar bağımsız olduğu da tarihi yaşanmışlıklardan bellidir zaten) milliyetçiliğin bu özel harpçi örgütlenmesi inkar edilemeyecek biçimde ortadadır.
İsmet Berkan’ın, Mersin’den hareketle yazdığı “Başbakan’a sorular” başlıklı yazıda (14 Şubat-Radikal) tam da bu örgütlülükten bahsediliyor. Önemli gördüğümüz bu yazının bazı bölümlerini aynen aktarıyoruz:
“...İsimleri nedense hep ‘Kuvayı Milliye’ gibi, ‘Vatansever Güç Birliği’ gibi kelimelerle dolu 10’a yakın örgüt, bu şehirde örgütleniyorlar öncelikle...
Mersin’e Kürt göçünün ardından bu şehirde yaygınlaşmakta olan aşırı milliyetçi yoğunlaşmayı vatandaşın sivil tepkisi olarak görebilir miyiz? Bu şehirdeki aşırı milliyetçi yoğunlaşmayı temsil eden kimi örgütlerin başında meslek hayatlarının bir döneminde psikolojik harekatla ciddi olarak uğraşmış kimi emekli askerlerin bulunması tesadüf olabilir mi?
Türkiye’de kendi vatandaşlarımıza karşı psikolojik harekatın ve toplum mühendisliği çabalarının ciddi bir tarihi geçmişi var. Bir yasayla MGK Genel Sekreterliği’ne bağlı ‘psikolojik harekat başkanlığı’nın dağıtılmış olması, bu kuruluşun tamamen yok olduğu anlamına gelebilir mi? Bence gelmez, bu kuruluş türlü çeşitli kisveler altında bence yaşamaya devam ediyor...
Türkiye’nin sağından solundan ansızın pıtrak gibi birtakım ‘sivil toplum örgütleri’nin çıkması, birtakım internet sitelerinin kurulması, birtakım ‘vatansever internet korsanı’ topluluklarının çalışmaya başlaması, sadece Türkiye’de sivil demokrasinin gelişmesiyle izah edilebilir mi? Yoksa bu çeşit örgütlenmeleri teşvik eden resmi ya da yarı resmi ya da tamamen gölgede kurumlar mı var?...Doğrudan veya dolaylı yollarla bu yeni çeşit ‘sivil toplum örgütleri’ne kamu parası verilmiş midir?
‘Derin devlet’ten söz eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu soruları ciddiye alması gerekir bence.
Ve son bir not: Trabzon konusunda özel bir hassasiyet sergileyen Başbakan’ın bu kentle ilgili olarak MGK Genel Sekreterliği arşivlerini bir taratması çok aydınlatıcı olabilir.”
***.
Evet, Berkan’ın dikkat çektiği noktalar ve sorduğu sorular, özel harpçi örgütlenmeye işaret etmekte. Hem sadece o değil, birçok liberalin milliyetçilik ve şovenizme karşı böylesi bir noktaya gelmiş olması önemlidir elbette. Ama atlanmaması gereken bir nokta daha var ki, o da bu çevrelerin, özel harpçi milliyetçiliğin karşısında MHP’ye bir dalgakıran misyonu biçmeleridir. Nitekim, uzunca alıntıladığımız yazısında İ. Berkan da “Öyle bir milliyetçi-ırkçı yoğunlaşma var ki MHP bile durumdan tedirgin.” sözleriyle, biraz da bunu dillendiriyor. MHP’yi bile tedirgin eden bir milliyetçilik varsa, çözüm, ‘makulleştirilmiş’ bir milliyetçilikte aranabiliyor! Ve milliyetçilik tartışmalarının bir yanında da bu eğilimin giderek daha bir şekillendiğini görüyoruz. Liberal korku ve panik, MHP’nin ‘makul milliyetçilik’ vitrinini meşrulaştırıcı bir etken oluyor. Ve MHP’ye atfedilen bu misyon, öteden beri kotarılmaya çalışılan ‘MHP’yi merkez partisi yapmak’, bir başka deyişle devleti MHP’lileştirmek tezgahına da katkı sunmaktır.
Oysa, MHP ile onu bile tedirgin ettiği var sayılan ‘özel milliyetçilik’ arasında (biçimsel farklar bir yana) niteliksel olarak ne tür farklılıkların olduğu muammadır. Geleneksel resmi ‘kırmızı çizgiler’ konusunda, var mıdır farkları? Hangisinin emek, barış, demokrasi gibi bir derdi olmuştur? Örneğin, Kürt sorununun çözümü konusunda MHP’nin o çok tartışılan Kuvvacı(!) derneklerden farklı bir önerisini duyan var mı?
Sorular çoğaltılabilir. Alınacak yanıtlar önemli ölçüde bir niteliksel aynılığı veya ikizliği yansıtacaktır. Ve zaten özel harpçi bir mekanizmanın pompaladığı milliyetçiliğin MHP tarafından engellenmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. MHP de bu zeminden beslenmektedir zaten. Engelleme bir yana, MHP bundan yararlanmaktadır ve bugün yaptığı da budur. Dolayısıyla, MHP’ye yapılan “Milliyetçi dalgayı kontrol et” çağrı ve temennileri kesinlikle bir ‘alternatif’ sunmuş olmuyor. Zira MHP’nin (o çok ‘özel’ tarihini de dikkate alırsak) milliyetçi birikimi, o milliyetçiliği pompalayan devletin en statükocu militarist güçlerinin ihtiyacına uygun olarak kullanmayacağını söylemek için oldukça saf ya da cahil olmak gerekir. Bu malum güçler, bugünkü (her şeye rağmen) görece “kontrollü” durumdan çıkıp, “dizginsiz saldırı” aşamasına geçtiklerinde, görün o zaman MHP’yi!
Tekaüt zaptiyelerin karşısında MHP’yi adres göstermek, bilinçli bir planın parçası değilse eğer, (en iyimser tanımlamayla) Türkiye’deki milliyetçiliğin devletçi karakterinden bi haber olma safdilliğindendir. Hem o özel harpçi albay emeklisinin okuttuğu “ölürüz, öldürürüz”lü yeminlerin ülkücü kurtların ocaklarında günde bilmem kaç kez terennüm edilmediğini kim söyleyebilir ki!
Vedat İlbeyoğlu

Evrensel'i Takip Et