1 Haziran 2008 00:00

‘güzelleme’


Bir edebiyat öğretmeninin anıları
Elli küsur yıl önce lisede bize edebiyat öğretmenliği yapan Sevim Günay’ın anıları bu adı taşıyor. Alt adı daha ilginç: “Ağlama Nergis, Güller Geliyor” Bunun öyküsünü ilerde öğreneceğiz. Deneyimli bir yazarın sözüne kulak verecek olursak, “Anı yazmak isteyenler, ellerini çabuk tutmalıdır.” Tamı tamına böyle mi, bilemem. Ama üç aşağı beş yukarı bu anlamda. Çünkü hemen herkesin başında: Bellek ne halt etsin? O yüzden “Anıcılar aklında ne kalmışsa onu yazacaktır “der bir usta. Bir başkası da “Anı ile özyaşam öykülerini birbirinden ayırmayı” salık verir. Tabii yaygın tanıma sığınmak avutucudur: “Ölümün elinden kurtardıklarımızdır anılar.”
***
Bir Sedat Günay vardı…
Diyarbakır’ın efsane Türkçe öğretmeni Sedat Günay (1916-1985) üzerine bir çok kez yazdım. Diyarbakır’da birkaç kuşağa öğretmenlik yapmış; günümüzde benzerine çok az rastlanır bir insandı. Okuma yazmayla arası iyi olan bir aileden geliyordu. Kendisi gibi Türkçe öğretmeni kızkardeşi (Nahide Hanım) ve annesiyle birlikte yaşıyordu.
***
Ortaokula başladığımda (1946), Türkçe dersimiz Sedat Günay’la inanılmaz verimli ve öğretici geçerdi. Bize Orhan Veli ve Cahit Sıtkı’dan Sait Faik’e, oradan Nurullah Ataç’a değin dönemin ünlü edebiyatçılarını örneklerle anlatırdı. Sedat Bey öğretmen okulundan sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü’nü bitirmişti. Burada Nurullah Ataç’ın öğrencisi olmuştu. Yıllar sonra Ataç Diyarbakır’ı ve sevdiği öğrencisi Sedat Günay’ı görmeye geldi birkaç günlüğüne. (O sıra duymuştum; öğretmenimin annesi Ataç diyemez Ataş dermiş. Üstadın da hoşuna gider, gülermiş.) Gençliğinde kısa öyküler, şiir ve denemeler yazan Sedat Günay, Fransızca’yı dergi ve kitap okuyacak kertede kendi kendine öğrenmiştir. Ut ve cümbüşten sonra keman çalmayı da… ***
‘Çiçeği burnunda bir öğretmen’
Yarım yüzyıldan biraz fazla bir zaman önce (1950) Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Enstitüsü’nü bitirmiş olan Sevim Arıca, öğretmen adayı olarak Diyarbakır’a atanır. Henüz yirmili yaşlarının başındaki kahramanımız, yıllar önce, babasının memuriyeti nedeniyle öğrenimine Diyarbakır Ziya Gökalp İlkokulu’nda başlamış. Güzel bir rastlantıyla şimdi de Ziya Gökalp Lisesi’ne edebiyat dersleri öğretmeni olarak Diyarbakır’a geliyordu.
Evet, şimdi “Çiçeği burnunda” öğretmene, başta Sedat Günay, cümle Diyarbakır “Hoş geldin!” demeye hazırdır. Sempatik ve güleryüzlü olduğu yetmiyormuş gibi, Tanrı hazretleri sanki bazı kadınlardan esirgediği coşkusunu da ona saklamış. Müziğe yakınlığı kadar sesi de ortanın üstündedir. Daha ne olsun… Ele avuca sığmayan, başta annesi olmak üzere, çevresinde “Artık evlenme çağı geçti” diye bakılan (o sıra 34-35 yaşındadır) Sedat Günay, çok geçmeden ‘çiçeği burnunda’ öğretmene hayatının ilk ve son evlilik teklifini yapar. İlkokula başladığı Diyarbakır’da, şimdi elinde çiçeğiyle nikah masasında görüyoruz Sevim öğretmeni. İlk çocuğu Osman burada dünyaya gelir. Diyarbakır ikliminden mi bilinmez, zamanla Sevim Hanım rahatsızlanır, sürekli kilo yitirir. Sözün kısası 1956 yılında karı koca İstanbul’a atanırlar. İkinci oğulları Alim Üsküdar doğumludur.
Sevim ve Sedat Günay çiftinin emekliliği de, vakti gelince, ilk atandıkları Üsküdar liselerinden birinden oldu. Sevgili öğretmenim Sedat Günay da şimdi eşinin oturduğu evde yaşama gözlerini yumdu. Velhasıl elli yıldan beridir Günay ailesi Üsküdar’lıdır.
Güzelleme / ‘Ağlama Nergis, Güller Geliyor’ (*)
Yıllar yıllar önce kahramanımız Sevim, babasının memuriyeti nedeniyle Gaziantep’te ortaokul öğrencisiyken, sık sık karşılaştığı bir fotoğrafı unutmamıştır: Başının üstünde taşıdığı hasır tablasında çiçek satan dokuz on yaşındaki çocuk, birisine seslenir gibi keyifli, neşeli bir sesle: “Ağlama nergis, güller geliyor” dermiş. Çocuk yüreğinde belki de nice çiçeğin patlamasına kapı açan bu sözleri onca zamandır gezdirip duran Sevim, şimdi de anı kitabına ikinci ad yapmış.
***
Öykülerden anılara
Sevim Günay’ın kitabının çıktığını duyduğumda, bunun anı kitabı olacağı doğrusu hiç aklıma gelmemişti. Olsa olsa 1980’den beridir bir türlü derleyip toparlayamadığı öyküleridir diyordum. 1982-1983 olmalı, İstanbul’a bir gidişimde (bu onlara da gitmişimdir anlamına gelir) bir sabah elime bir tomar kağıt tutuşturup (sanki Sedat Bey’in haberi olmasın gibi) bunları okumamı istemişti. Bir odaya geçtim. Yer yer biraz didaktik yaklaşılmış olsa da hemen hepsi eli yüzü düzgün öykülerdi. Geçen gün evde bir şeyleri ararken bu öykülerden bir kaçının ikinci nüshasına rastladım. Yirmibeş yıl sonra yeniden okudum. Üçüncü hamur kâğıda daktilo ile yazılmış öyküleri yine aynı sıcaklıkta buldum. Acaba, dedim kendi kendime, Sevim Hanım yeterince cesaret ve özgüven mi gösteremedi? Şimdi elimizdeki Güzelleme’de rastladığım iki metin var. Bunlar işlek bir kaleme rastlamış duyarlı bir yüreğin yazdırdıkları: Yezdan (s.63-73) ve Arabesk Fantezi (160-166). Kitaptaki anılarla ilgisiz bu metinlerin sonundaki dipnot aynı: “Yayınlanmamış 16 bölümlük bir anlatıdan.” Bir ortak yan daha. İkisinin de yazılış yeri ve tarihi: Fıstıkağacı, Nisan 1982. [On altı mı, otuz iki mi, artık kaç bölüm olmuşsa, hemen gün ışığına çıkarılmalıdır bence.]

‘Bir albüme benzeyen…’
Evet, çoğunluğu öğrenci ve birkaç da öğretmen arkadaşının ad ve fotoğrafla söz konusu edildiği gezi, etkinlik ve karşılaşmalar kitabının önsözünü Sayın Prof. Dr. Türkan Saylan yazmış. ÇYDD Üsküdar Başkanı olarak on üç yıldan beri tanıdığı Sevim Günay’ın nasıl inanmış ve çalışkan bir aydın olduğunu çok güzel anlatmış. Katılmamak mümkün mü?
Sonsöz /Yapma Bebek Kadar Güzel…/, bir tarihte öğrencisi olmuş değerli şair ve yazar Sunay Akın’ın. Adeta öğretmeninin jübilesinde konuşuyor gibi döktürmüş ki, hem de nasıl… Ellerine sağlık.
***
Sevim Günay’ın portresi
Avniye Anadol, “İki Yapraktan Biri” başlıklı yazısıyla, öğretmeni Sevim Günay’ın portresini çiziyor. Ayrıntıların hiçbirini gözardı etmediği gibi, humoru da dikkatli ve ustalıkla kullanmış. (s.106-108) Acaba Anadol’un başkaca yazı çalışmaları oldu mu?
Kuş bakışı, hızlı çekim…
Evet, kendisinin de bir yerde itiraf ettiği gibi, anılar kuş bakışı ve hızlı çekim bir resmi geçit… Öğretmenimizin, benzeri öğretmenler gibi, pek çok öğrencisi olmuş… Kimileriyle daha sonra da sürdürülmüş arkadaşlıklar…“Ne zaman uzun süredir görmediğim bir öğrencimle karşılaşsam yeniden kalbim çarpar, sevinirim, gençleşirim yeniden…” (s. 101)
***
Sevim Hanım, kitabın bir yerinde, kendisine yaraşır içtenlik ve alçak gönüllülükle şöyle bir söz geçirmiş: “Ama öğretmekle yazmak farklı şeyler…”(s.9)

Bir ömür boyu…
“Öğretmenlik severek yapılırsa öğrencilerle ruhsal yakınlık da kurulursa doyulmaz bir keyiftir. Zorlukları kadar keyifli, insanın yüreğini sevgilerle dolduran bir keyif. O sevginin doyumu yoktur.”
(s.122)
“Eğer iyi bir evlat, iyi bir öğretmen, iyi bir anne, iyi bir eş, kısacası iyi bir insan olabildimse bunda tüm çevremin ama ille de öğretirken öğrenmenin etkisi olduğunu hiç unutmadım, inkâr da etmedim.(…) Ben sevdiklerimle var oldum hep, bana öğrencilerim için de bir ‘güzelleme’ortaya çıkarma isteği veren de bu sevgidir işte. (…) Birikimimin elverdiğini yapmaya çalıştım, günahlarımla, sevaplarımla bu benim yaşamım.” Söz Bitti 8 Mart 2006. (s. 172)

“Öğrencilerime…
Ne çok sevdim sizi, ne çok;
kız-erkek demeden;
Türk-Kürt demeden;
Ermeni-Süryani demeden;
Doğudan-batıdan demeden;
ne çok sevdim!”
***
Aziz öğretmenime esenlikli bir ömür diliyor, emeğine saygı ve sevgiler sunuyorum.
23 Mayıs 2008

(*) Güzelleme, “Ağlama Nergis, Güller Geliyor”, Sevim Günay’ın öğretmenlik anıları. Kapak fotoğrafı: Alim Günay. (Fotoğraflı, 176 sayfa.) Çınar Yayınları, Mayıs 2008, İstanbul.
evrensel olmak - Remzi İnanç

Evrensel'i Takip Et