29 Haziran 2008 00:00

cızırtı

hayvanlı

Paylaş

Başrolünde hayvan olan diziler, sanki eskiden daha çoktu. Hatta Lassie, mesela, aileden biriydi. Bir dönem ülkedeki en yaygın köpek adlarından biriydi. Kendi ufak çaplı “Hayvanlı kaç dizi hatırlıyorsunuz?” araştırmamda, herkesin önce Lassie’yi hatırladığını gördüm. Ne de olsa, Lassie ile büyüyen kuşaklar var bu ülkede.
Kocaayak da derler, Harry ve Hendersonlar vardı bir de. Goril benzeri, yarı gerçek, yarı efsane bir hayvandı bu Kocaayak. Başkalarından saklarlardı falan, sevimlilerdi.
Yerlilerden de Çarli ilk akla gelen hayvanlı dizi. Garip, eğlenceli bir aileydi kahramanlarımız. Bir maymunları vardı. Çarli, maymundan çok yaramaz bir çocuk gibiydi.
Perili dizilerdeki konuşan hayvanları, çizgi filmleri de konuşmaya kalkarsak, iş uzayacak. Ana kahramanları hayvan olan dizilerle yetinelim biz.
Bunları niye hatırlattım? Dikkatinizi çektiyse, hayvanlı dizilerin, genelde bir ailenin parçası olan hayvan karakterlerden oluşmak gibi bir özelliği var. Hiç öyle aile fanatiği bir izleyici değilim, ama bu diziler daha çok çocuklara yönelik olduğuna göre samimi, eğlenceli bir ortamda geçmelerinde fayda var elbette. Zaten bu hayvanların yer aldığı dizilerde de, deterjan reklamı kıvamında bir ideal aile portresi çizilmiyordu.
Geçen hafta, Pulsar adında bir dizi başladı. Pulsar, dizinin kahramanı olan köpeğin adı. Bunda da bir aile var, köpeğin en yakın arkadaşı çocuk var. Fakat bir çocuk dizisi basitliğinde kurgulamamışlar nedense. Mafyalar, silahlar daha birinci bölümden birbirini kovalamaya başladı. Köpek kaçırıldı, satıldı, oradan başka yere kaçırıldı. Çocuk da ilk bölümden tehlikeye attı kendini, mafyanın gözü önünde bütün köpeklerin kafeslerinin kapısını açtı. Şişman çocuk, bütün bölüm boyunca karanlık, izbe bir yerde mahsur kaldı. Pulsar denen köpek zaten köpek değil, kurt.
Diyeceksiniz ki, bize gorile benzeyen acayip yaratığı övüyordun! Olur mu, o Harry’yle oyun oynarsın, muhabbet edersin, tavla oynarsın, altından sandalyeyi çekersin... Pulsar’la mecbur kötü adam kovalayacaksın. Bence o kadar eğlenceli değil.

televizyonunu yeni açanlar için
Polat Alemdar’ı kitap okurken gördüm. Çok ciddiyim. Kurtlar Vadisi, malum, tekrarlarıyla bile maçlara karşı dimdik ayakta duran tek program. O sayede, hastanede refakatçilik eden Polat Alemdar’a rastladım. Okuduğu kitabın adı “Psikolojik Savaş!” Bütün gece hastanede kaldı, sabaha doğru kitabı bitirdi. Ama bir okuyuşu vardı, görmeniz lazım. Sayfayı çevirince önce soldaki sayfaya bakıyordu Polat, ki doğru bir hareket. Fakat üç saniye içinde sağdaki sayfaya geçiyordu! Göz hareketlerinden, satırların baştan sona okunduğunu seçmek tabii ki mümkün değil. Bir ara baktım, sayfanın önce altını, sonra üstünü okudu. Neyse ki, sabah adam uyandı da Polat’ı kurtardı bu eziyetten.
Dizi mekanı olarak, yükselen “trend” Ege. Eskisi kadar Doğu dizisi yok zaten, olanlar da terörlü. Karadeniz için, Rumeli için, Çukurova için, her sezon bir kontenjandan fazlası ayrılmıyor. Ama Ege dizileri art arda gelmeye başladı. Limon Ağacı, Yol Arkadaşım derken, Baba Ocağı diye bir dizi başlıyor. Bu dizilerin ilginç bir ortak özelliği var: Baba evine dönüş. Ege’nin böyle bir çağrışımı mı var acaba, en azından televizyon insanları üzerinde?
Yeni bir yarışma başlıyormuş: Roman Star. Jüri üyeleri arasında Armağan Çağlayan, Kibariye, Adnan Şenses olacakmış. Kimi yarışmalar, farklı yörelerin danslarını karşı karşıya getirdiği için eleştiriliyordu. Zeybekle horonu nasıl karşılaştırıp değerlendireceksiniz, diye. Her yarışmacının aynı oyunu oynaması bu nedenle iyi bir şey olabilir. Ama Roman, bir dans adı olduğu kadar bir halkın da adı. Öyle olunca bir Roman Star seçmek kulağa pek doğru gelmiyor. Türkstar diye de bir yarışma vardı ya, bu anlamlı olduğunu göstermez...

kitabı ivis’e soracaksın
(Yer: Kurtlar Vadisi dizisi seti. Polat Alemdar, hastanede Memati’nin yatağı başında oturmaktadır. Polat’ın elinde bir kitap olduğunu gören ismini vermek istemeyen seyirci İVİS, diziye ortadan girer.)
Polat Alemdar: (Okur) mır mır mır mır...
İVİS: Kitap mı? Ben de çok okurum. İyidir kitap. Oku oku. Ne anlatıyor?
Polat Alemdar: Biraz sessiz olur musunuz? Hastayı uyandıracaksınız.
İVİS: Uyanmaz o uyanmaz. Neymiş? “Psikolojik Savaş...” Memati’ye mi okuyordun?
Polat Alemdar: Hayır, o duyamaz zaten. Ben kendim okuyordum.
İVİS: Memati’ye gelmez öyle psikoloji falan. Vur de vursun ama. Öyle bir çocuk.
Polat Alemdar: Yetti ama kardeşim. Kimsin sen? Kim için çalışıyorsun?
İVİS: Tamam Polatım kızma hemen. Ben çalışmıyorum, kendim için izliyorum. Kitabı anlatmadın ama daha?
Polat Alemdar: Kitap, psikolojik savaş, yani bir toplumun ruhunu ve beynini etkilemeye... Eee, psikolojik savaşta yenilen taraf, bilgi gücü zayıf olan taraftır... Eee...İVİS: Ver, ver, Allah cezanı vermesin. Arka sayfadan mı okumaya çalışıyorsun? Zaten sayfaları hızlı hızlı çevirmenden belliydi.

Polat Alemdar: Yok okudum da, şimdi birden sorunca anlatması zor olmuş olabilir...İVİS: Bırak Polatım, biz çok geçtik o yollardan. Sen kitabı düz tut yeter.
Polat Alemdar: Sen bela mısın benim başıma be? Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Vururum lan seni...
İVİS: Kızma kızma, kaçtım tamam. N’oldu psikolojik savaşa ya? Bildiğimiz eski model savaşçı gibi silaha davrandın...
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

KİRVEME MEKTUPLAR

SONRAKİ HABER

benim de sesim var

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...